Kadınla erkek farklıdır ama eşittirler! (Nasıl bir dünyada yaşıyoruz?) / Mucize Özünal
Farklılıkları ortaya çıkarmak sorunlara ayrışmalara yol açıyor. Ayrımcılıkla savaşmak farklılığı savunmakla değil ortak yanlarımızı savunmakla mümkündür. Bu insan olmayı öne sürmek demektir. Kadın olmayı değil. Ama bunun bilgisi olmadan bilinci de olmaz.
Her çağ geçmiş çağların birikimini , tortusunu beraberinde getiriyor. Yirminci yüzyıl savaşın, şiddetin hem bireyler arası ilişkilerde hem uluslar arası ilişkilerde görülmemiş biçimde arttığı yüz yıl oldu. Yirmi birinci yüz yıl bu kalıtı taşırken buna yeni unsurlar katmaktadır. Bunun başında davranış eylem ve ilişkilerden oluşan insan dünyasında ilişkilerin alabildiğine artması geliyor. Artık yüz yüze insan ilişkileri etkinliğini yitirmiştir. İnsan insanla makineler aracılığıyla, ağlar üzerinden ilişki kurmaktadır. Robotik sistemler nicelik ve niteliklerini arttırarak insan dünyasında her gün biraz daha etkin olmaktadır. Bu koşullarda insan bir yanı doğa varlığı, bir yanı ile tarihsel kültürel toplumsal varlık olmasıyla bu iki varoluşun arasında yeni soruları sorunlarıyla karşılaşmakta, bunlara yeni yanıtlar yeni çözümler bulmaya çabalamaktadır. Fenomenler değişince kavramlar, normlar da değiştirilecek midir, yoksa önemli olan fenomenleri değiştirmek midir ? Yoksa sorun hem bunu hem ötekisini kapsayacak yeni çözümler yaratmakta mıdır? İlk çağlardan bu yana sorgulanan tekil tümel çatışması küreselleşme ile birlikte yeniden önümüze gelmiştir. Yerel değerlerle evrensel değerler ilişkisinde yeni sorunlar doğmaktadır. Sizin aidiyetlerinizle öyle olmayanlar arasındaki çelişkide neyi ölçüt alacağız? Doğruluk ve hakikat Platon'dan AristoThales'den beri bize göreceliğin etik zeminde açtığı yıkımda bir çözüm önermektedir. Böyle bir çözüm doğal olarak etik eylemde bulunmakta insanın sonsuz yaratıcılığını işe koşmaktadır. Çünkü olan biten şimdi ve burada olmaktadır. Yirmi birinci yüzyılın dünyasıyla baş etmekte felsefi bir bilgi olan etik' in temel sorusu önümüzü açar. Şimdi burada ben insan olarak ne yapabilirim, benim ödevim görevlerim nelerdir ? AHLAK İLE ETİK ARASINDAKİ FARK Yerel evrensel geriliminde toplumsal bir olgu olan ahlak ile felsefi bir bilgi olan etik arasındaki ayırımı iyi kavramamız gerekir. Birinin kültürel tarihsel, toplumsal değişkenliğine karışı , etik bilginin kavramsal mantıksal temellendirmelerle evrenselliği bize sağlam bir zemin sunmaktadır. Burada bilgi olanla olmayan arasında düşünerek davranmak özenin varoluşuna, varlık koşuluna ilişkin bir tutum olmaktadır. İletişimin hızı, çokluğu çeşitliliği ve bilhassa insandan insana değil, makine dolayımında insana yönelmiş olması, özenin kendi anlatımını engellemekten öte, özneyi yok etmektedir. Referans noktalarımızı, ödevlerimizi oluşturmakta bilinçli olmamız bizim elimizdedir. Öznelerin etkin olamadığı, özne olma olanağının yok edildiği toplumlarda, karşılaşmalarıyla duruş belirleyen, düşünen, yargılayan seçim yapan, bunlarla eylemde bulunan öznenin yitimi ile insan, sürü hayvanına dönüşmektedir. İMAJ ÇAĞI İçinde bulunduğumuz çağın bir diğer özelliği imaj çağı olmasıdır. Görseller görünümler bizi yönetmekte, algımıza bilgimize yargılarımıza dahil olmakta ve çoğunlukla da onları bozmaktadır. Bilhassa iletişim ağları boyunca elektronik hızla akıp duran sermaye hız kazandıkça, artan karın içinde insan sadece kurbandır. Karmaşık teknolojik finansal ekonomik sosyal politik yapılarla insana yabancılaşmış bu dünyada meselenin artık sadece sermaye emek çelişkisi içinde çözümlenmesi yüzlerce yıl önceki kuramlarda çıkış yolu aranması yetersiz görülmektedir. Değişen topluma insana ilişkilere karşın çözümü Beauvoir in izinde eşelenerek hazcılığın, cinsiyetin metalaşmasının tuzağına düşen kadın hareketleri gibi. Olan bitene ilişkin yeni kavramlara yeni bilgilere gereksinimimiz var. Geçen yüzyılların kanlı mirasını reddederek bizi onurlandıran birikime sahip çıkmamız gerekiyor. CİNSİYETİ ÖNE ÇIKARMAK İLERİCİLİK MİDİR? Böyle bir görünümde "8 Mart"ta olduğumuzu anımsayarak öncelikle şunu söylemek isterim: Farklılıkları ortaya çıkarmak sorunlara ayrışmalara yol açıyor. Ayrımcılıkla savaşmak farklılığı savunmakla değil ortak yanlarımızı savunmakla mümkündür. Bu insan olmayı öne sürmek demektir. Kadın olmayı değil. Ama bunun bilgisi olmadan bilinci de olmaz. İnsan dediğimiz şey nedir, var olan olarak insan nedir? Kısaca şunlar gelir hemen aklımıza. Bu bir yanı ile doğa bir yanı ile tin olan varlık olarak insan. Öncelikle sınırsız gelişim yaratım gücü olan bir varlık olarak insan. Düşünür yargılar eyler. Her türlü önyargıdan arınmış aklın özgür olması ve evrensel insan değerleriyle denetlenebilir olması insanın sıradan bir akıl varlığı olmamasıdır. İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'nde sözü edilen “Haysiyet “ insan haysiyeti işte insan varlığının bu niteliklerinden doğmaktadır. Hukuki anlamda ise insan hakkın öznesidir. Bir haktan söz ediyorsak onun öznesi yalnızca insandır. Herkes devletle ilişkisinde yurttaştır. Irkı cinsi rengi ne olursa olsun. Ama bunun ötesinde insandır. Bu nedenle kadının insan haklarından söz etmek, havan haklarından söz etmek kadar indirgemecidir. Oksimorondur. Kadının insan haklarından söz etmek, bilinç ötesine, biriktiren bilince negatif bir göndermedir. Kadının bedensel yapısı gereği, insan olarak haklarında bir altsınıfa indirilmesi gizli kodunu taşır. Bu nedenle kadının insan hakları tamlaması hem dilbilimsel olarak hem mantıksal olarak hem bilgisel olarak kusurludur. Kadınla ilgili olgularda cinsiyet belirtecinin başa alınması ilericilik gibi sunulmaktadır. Oysa şiddete uğrayan varlık kadından önce bir insandır. Böylece şiddete uğrayan insanın kadın olması erkek olmasına göre ikincil bir durum algısı, bilinç altı algısı olarak pompalanmaktadır. Böylece eril söyleme meşruiyet zemini oluşturulmaktadır. Burada olan şey aynen bir ressamın bir bilim insanının bir yazarın adının önüne “Kadın “ belirtecinin konulması ile aynıdır. Evet akademisyen ama özürü var: kadın! Şiddete uğradı ama (Neyseki ) kadın! Oysa yazan yapan yaratan ve öldürülen bir insandır. Yaşamda olduğu gibi ölümde de doğa cins ayrımı yapmaz. Farklıdır ama eşittirler. Bu nedenle kadınlar gününün başındaki emekçi sözcüğü atılmış, anma günü kutlamaya, eşit ücret eşit iş hakkı pırlantaya dönüşmüştür. KURALLAR İNSANLAR İÇİNDİR! İşte bu yüzden nesneye olan bitene bakarak yeni anlamlara yeni kavramlara yeni eylemlere gerek var. Olguları devrimle değiştiren Mustafa Kemal de köylü milletin efendisidir derken feodal üretimin tepesindeki ağayı marabadan ayırmak için bil hassa “Gerçek üretici olan köylü milletin efendisidir “ demiştir. Ama kaçımız hatırlıyor bu gerçek üreticiyi şimdi? Bilincine sahip çıkmayan öznenin başına gelen budur. Hukukun insan haklarından türetilmesi gerekir. İnsan hakları sadece insan olması nedeniyle belli bir muamele görmeyi talep etme hakkıdır. Talep eden bakımından hukuksal, bu talebi karşılayan bakımından etik bir görevdir. Burada karşılayanın niyeti bizim için önemlidir. Burada niyet bir araçlaştırma değil, sadece ve sadece bizim insan olduğumuz için böyle bir muamele yükümlülüğü altında olduğumuzu bilmemiz ve istememizdir. Çünkü normlar kurallar insanlar içindir, insanlar kurallar için değil. Devletin görevi yurttaşlarının başta yaşam hakkı olmak üzere insan haklarını korumak ve etkin olarak uygulanmasını sağlamaktır. İhlalin yapıldığı yerde ”Ben yapmam “ cesaretini göstermektir insan olmak. ÖZGÜRLÜK Özgürlük konusunda yalnızca kadınlar bakımından değil, her türlü farklılık bakımından problemler var. İnsan hakları ihlali teşkil edecek fikirleri yaymak özgürlük kabul edilebilir mi? Irkçılık, intihar, çocuk gelinler, cinsel taciz gibi davranışları övmenin ifade özgürlüğü ile hiçbir ilişkisi yoktur. Çünkü insan haysiyet sahibi sonSuz yaratı ve gelişim gücü bir varlık olarak evrende biriciktir. Bunu engelleyici zedeleyici yok edici her davranış insan hakkı ihlalidir. Hakaretin ifade özgürlüğü olmadığı gibi. Bir kereden bir şey olmaz demek gibi. Özgürlüğün ne olduğu bilgisine ihtiyacımız var. Başkasına zarar vermeden istediğini yapmak mıdır özgürlük? Kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapmamak mıdır özgürlük? Yoksa kendindeki insanı ve karşındaki insanı koruyacak, insan olmayı koruyacak şekilde eylemde bulunmak mıdır yoksa özgürlük. Kant'a baktığımızda böyle bir şeydir özgürlük. Bu bir görev değildir bir seçenektir. Ve insan olan herkes insan olmayı seçebilir, bunu yapabilir. Sonuç olarak şu belki söylenilebilir: Savaşlara, şiddete, ayrımcılığa, şıklıkla örtülü barbarlığa karşı insanı, insanlığımızı korumak savunmak için evrensel kavramlarla iş görmemiz gerekiyor. Kendimizi toplumsal ahlakla, yarar çıkarla, ideolojilerle sınırlandırmadan nesneye bakarak davranırsak bilgiye ulaşabiliriz. Aklımızı evrensel insan değerleri -ki başta adalet geliri-dışında her türlü tabudan ön yargıdan arındırmalıyız. Bilgide, evrensel ortak değerlerde, bilhassa etik eylemde buluşursak etkili eylemlerde de buluşuruz. Unutmayalım aydınlanmış insan eyleyen insandır. Eylemde insan olmayı beceren insandır. Biz bu kişiye ne kadın deriz ne erkek . Sadece insan. Mucize Özünal GERCEKEDEBİYAT.COM
YORUMLAR