Son Dakika



Bilal N. Şimşir yaşayan en büyük yazar ve tarihçilerimizdendir. Uluslararası düzeyde tarihçi yazarımızın belgelerle yazdığı birbirinden değerli araştırma kitapları tarihimize ışık tutan değerli kitaplardır.

Emekli diplomat da olan Bilal N. Şimşir’in çalışmaları arasında  Fransız Belgelerine Göre Mithat Paşa’nın Sonu önemli bir yer tutmaktadır.

Bilgi Yayınevince yeni baskısı yapılan kitap ilkin 1970 yılında yayınlanmış ve okuyanda derin izler bırakmıştı.

Mithat Paşa’nın ibretlik, ders alınacak fırtınalı bir yaşamı var. Mithat Paşa’nın Osmanlı Devleti’nin büyük bürokratı olarak Padişah’a, devlet yöneticilerine karşı onulmaz muhalefeti, Onu Abdülaziz’in katlinde başrol oynadığı suçlanmasına kadar götürmüştür. Osmanlı Devleti’nin padişahının katlinde rol oynamak suçu affedilir bir suç değil elbet: Bu suçu onu trajik ölüme götüren neden oldu.

Mithat Paşa’nın bu muhalif tavrı bir muhalefet “ana damarı” olarak günümüze de taşındı: Bir muhalif olarak Batılı emperyalist ülkelerden yardım almak adet olarak neredeyse devam ediyor.

Mithat Paşa’nın son dönemiyle ilgili Ord. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın da önemli bir çalışması vardır. Uzunçarşılı’nın Midhat Paşa ve Taif Mahkümları (Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1992) kitabında incelediği Osmanlı resmi belgeleriyle Fransız belgeleri üzerinde çalışan Bilal N. Şimşir’in çalışmaları birbirini tamamlamaktadır.


BİLAL N. ŞİMŞİR VE MİTHAT PAŞA KİTABI

Bilal N. Şimşir’in Bilgi yayınevinden ikinci baskısı yapılan Fransız Belgelerine Göre - Mithat Paşa’nın Sonu kitabı, Mithat Paşa’nın Suriye Valiliğine gelişinden ölümüne kadar olan yılları kapsıyor.

Mithat Paşa

Bilal N. Şimşir’in tümüyle Fransız belgelerinden yerinde ve özgün olarak yaptığı çalışma sonucu yazdığı bu kitap, Mithat Paşa’nın hayatıyla birlikte Suriye’nin tarihine de ışık tutuyor. Suriye üzerinde Fransız ve İngiliz rekabeti bütün açıklığıyla görülüyor.

Mithat Paşa’nın Suriye’deki faaliyetleri esnasında Payitaht’la her konuda ters düşmesi ve Suriye’nin imarında kafasına göre davranmadaki iştahının, Abdülhamit’i ‘Bağımsız Suriye kuracak’ karabasanına sürüklemesi kadar, kan kokusu almış Fransız ve İngiliz konsoloslarını da harekete geçirdiği yazışmalardan ve faaliyetlerden açığa çıkıyor.

Mithat Paşa’nın bu iki ülke konsolosuyla samimi görüşmeleri ve bunun tekrarlanması, onlardan Suriye’nin imarı için borç para istemesi vs. İstanbul’u kuşkulandırmada yeterli oluyor.

Bilal N. Şimşir 1933 Bulgaristan doğumlu. Birbirinden değerli belgesel kitaplarıyla Türk tarihine ışık tutan önemli bir insanımız.

Bilal N. Şimşir’in Bilgi yayınevince yeni baskısı yapılan Fransız Belgelerine Göre Mithat Paşanın Sonu kitabı bu önemli ölümsüz çalışmalardan biridir.

UUZUNÇARŞILIYA GÖRE MİTHAT PAŞA’NIN ÖLÜMÜ

Uzunçarşılı’ya göre Mithat Paşa zehirlenerek değil boğularak öldürülmüştür. Muhafızların zehirlemelerinden uyanık bulunarak kurtulmuşlar ancak bu kez yatak odasının kapısı kırılarak boğularak öldürülmekten kurtulamamıştır.

“Nisan’ın 25’inci günü gece yarısı yani Çarşamba gecesi Mithat Paşa’nın yattığı odanın kapısı kırılıp yanında yatmakta olan Ali Bey çıkarıldıktan sonra ayrı odada yatmakta olan Damat Mahmud Paşa ile birlikte gece alaturka saat altı buçuk raddelerinde boğulmak suretiyle şehid edilmişlerdir. Hastalıktan pek zayıf düşmüş olan Mithat Paşa evvelden beri yapılacağını kuvvetle tahmin ettiği feci akıbete karşı sükun ve tevekkül ile teslim olmuş ise de kuvvetli olan Mahmud Paşa katiller ile epey uğraşmıştır…” (Midhat Paşa ve Taif Mahkümları  Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1992, s. 57)

İsmail Hakkı Uzunçarşılı'ya göre Mithat Paşa iyi, yurtsever bir bürokrat/yöneticiydi ama kötü bir siyasetçiydi.

MİTHAT PAŞA’NIN YAŞAMI

Türkiye Ziraat Bankasının, Emniyet Sandığının, sanat okullarının kurucusu, Birinci Meşrutiyet hareketinin başı ve ilk Türk anayasasının babası olan Mithat Paşa, büyük devlet adamlarımızdan biridir.

1822 yılında İstanbul'da doğdu. Asıl adı Ahmet Şefik’tir. Kadılıklarda bulunan Rusçuklu Hacı Eşref Efendi’nin oğludur.

On yaşında Kuran’ı ezberleyerek hafız oldu.

On üç yaşında Babıâli’nin Divan-ı Hümayun kalemine girdi.

Bu kalemde iken medrese derslerine devam ederek ve bazı hocalardan özel dersler alarak Arapça ve Farsca öğrendi.

Mithat Paşa

Büyük Reşit Paşa’nın tavsiyesi ile otuz beş yaşlarında iken Fransızca çalıştı ve bir süre Avrupa’da bulunarak bu dili de öğrendi.

1844-1849 yıllarında kâtiplik göreviyle Şam’da, Konya’da ve Kastamonu’da bulundu, İstanbul’a dönünce Mektupçu kaleminde çalıştı, sonra Mazbata Odası Başhalifeliğine geçirildi.

Buradayken önemli bir tahkikat için Suriye’ye gönderildi ve ötekinin berikinin elinde kalmış olan devlete ait binlerce liranın ortaya çıkmasını sağladı.

O zaman Arabistan Ordusu Müşiri bulunan ve sonradan Sadrazam olan Kıbrıslı Mehmet Paşa’nın görevden atılmasına sebep oldu.

Bu yaradığı dolayısıyla Reşit Paşa kendisini daha iyi tanıdı ve korudu. Kıbrıslı Mehmet Paşa Sadrazam olunca onu azletti.

Hatta bir suç uydurarak mahkemeye verdi. Ama aleyhinde uydurulan deliller boşa çıkınca bu defa onu daha önemli işlerde kullanmaya başladılar.

Ali Paşa’nın sadrazamlığı sırasında, 1858'de, izin alarak altı ay kadar Avrupa'nın Fransızca konuşulan yerlerinde bulundu ve yabancı dil bilgisini ilerletti.

Dönüşünde vezir rütbesiyle 1861 yılında Niş Valiliğine atandı. Niş Valisi olarak Mithat Paşa büyük başarı gösterdi.

Haydutluğu kaldırdı, şoseler, köprüler, sulama tesisleri, ıslahane vs. yaptırdı. 1864 yılında, Osmanlı İmparatorluğu'nda ilk defa bir örnek vilayet olarak Tuna vilayeti kuruldu.

Bu vilayetin başına da yine Mithat Paşa getirildi. Burada kaldığı üç yıl içinde daha da büyük başarı gösterdi. Yeni yollar, köprüler yaptırdı.

Bugünkü Ziraat Bankasının ve Emniyet Sandığının temeli olan “Menafı Sandıkları”nı kurdu. Gemicilik, arabacılık şirketleri açtırdı, belediye teşkilatı kurdu. Sanayi Mekteplerini kurdu ve genel olarak eğitime büyük önem verdi.

Mithat Paşa, "Camiden evvel mektep” diyordu. Tek kelimeyle Tuna vilayeti, onun çalışmaları sayesinde imparatorluğun gerçekten örnek bir vilayeti oldu.

Onun büyük başarısını ve gücünü gören Babıâli, yeni kurulan Şurayı Devlet Reisi olarak kendisini İstanbul’a getirdi.

Fakat Ali Paşa onun her emri dinlemediğini görünce bir süre sonra kendisinin Bağdat Valiliğine gönderilmesini uygun buldu. 1869’da Bağdat’a giden Mithat Paşa, orada da Tuna vilayetinde olduğu gibi başarı göstermeye başladı.

Fakat sadrazamlıkta bulunan düşmanı Mahmut Nedim Paşa’nın kendisine çeşitli güçlükler göstermesi üzerine istifa ederek İstanbul’a döndü.

Edirne Valiliğine atanmış iken Sultan Abdülaziz’in önünde sadrazamın yolsuzluklarını ispat etmesi üzerine Edirne’ye gönderilmeyip 1872 yılında ilk defa sadrazamlığa getirildi.

Fakat Sultan Abdülaziz’in israfına ve istibdadına karşı durmaya uğraştığı için iki buçuk ay sonra sadrazamlıktan azledildi.

Altı ay kadar sonra Adliye Nazırlığına getirildi ve üç ay kadar da Selanik Valiliğine gönderildi.

O zamanlar imparatorluğun kurtuluşunu Meşrutiyet'in kurulmasında gören Yeni Osmanlılar Cemiyeti üyeleri Namık Kemal, Ziya Paşa gibi değerli yurtsever aydınlar Mithat Paşa’yı kendi ülkülerinin tabii önderi sayıyorlardı.

İmparatorluğun iç ve dış durumunun adamakıllı kötüye gittiği bir zamandı. Mithat Paşa ve arkadaşları müstebit ve müsrif Sultan Abdülhamit’i tahttan indirip yerine Beşinci Murat'ı tahta geçirdiler (30 Mayıs 1876). Feriye Sarayında oturmaya mecbur edilen Abdülaziz, orada bilek damarlarını makasla keserek intihar ettiği iddia edildi (5 Haziran 1876).

Sultan Beşinci Murat da akılcı rahatsız olduğu için, üç ay kadar sonra tahttan indirildi ve İkinci Abdülhamit tahta çıkarıldı (30 Ağustos 1876).

Yeni padişah Yeni Osmanlıların fikirlerine taraftar görünüyordu. 20 Aralık 1876 günü Mithat Paşa ikinci defa sadrazamlığa getirildi. Bu sırada ilk Türk Anayasası (Kanun-i Esasi) ilan olundu (23 Aralık 1876).

Kanun-i Esasi’yi Mithat Paşa hazırlamıştı. Padişah bunu, 113. maddeye tehlikeli bir fıkra eklemek suretiyle kabul etti.

Bu fıkrada, Hükümetin emniyetini ihlal ettikleri idare-i zabıtanın tahkikat-ı mevsukası üzerine sabit olanlar memalik-i mahrusa-i şahaneden ihraç ve'teb’id etmek münhasıran Zat-ı Hazret-ı Padişahının yed-i iktidarındadır' deniliyordu.

Yani padişah bu fıkraya dayanarak, tehlikeli gördüğü kimseleri yurtdışına sürebilecekti. Anayasanın 113. maddesi, ilk defa. Anayasanın babası olan Mithat Paşa'ya uygulandı. Abdülhamit 5 Şubat 1877 günü Mithat Paşa’nın elinden sadaret mührünü aldırdı ve onu hemen İzzettin Vapuru’na bindirip yurtdışına sürdü.

Mithat Paşa’yı sınır dışına çıkarma görevi Bahri Süleyman adındaki bir alay beyine verilmişti ve Paşa vapura götürülürken. “Yazık devlet ve millete yazık! İnnâ lillah ve innâ ileyhi raciün” diyerek ağlamıştı. 1877-78 Türk-Rus savaşı sırasında, imparatorluğun yeniden parçalandığı ve paylaşıldığı o tarihi günlerde, Mithat Paşa devlet hizmetinden uzak, Avrupa’da sürgünde kaldı. Yirmi ay kadar süren bu sürgün hayatı sırasında Mithat Paşa, İtalya, İspanya, Fransa, İngiltere ve Avusturya’yı dolaştı, oralardaki devlet adamlarıyla özel görüşmeler yaptı ve Türkiye'nin kaderiyle ilgili yazılar yazdı.

Mithat Paşa'nın Avrupa’da dolaşması da Abdülhamit’i kuşkulandırıyordu. Bunun üzerine Paşa’ya, yalnız Girit’te oturmak şartıyla yurda dönme izni verildi.

Mithat Paşa Marsilya yoluyla 28 Eylül 1878'de Girit’e geldi. Bu sırada Suriye’nin Mısır’a katılmak istendiği yolunda Abdülhamit’e bir jurnal verildi. Bunun önünü almak için, Başvekil Safvet Paşa’nın tavsiyesi üzerine, Mithat Paşa Suriye Valiliğine atandı (10 Aralık 1878).

İki buçuk ay kadar Girit’te oturduktan sonra Mithat Paşa, Fuat Vapuru ile Beyrut’a ve oradan da karayolu ile vilayet merkezi olan Şam’a gitti.

Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)