Cahit Külebi, 19 Kasım 2012 Pazartesi günü, doğumunun doksan beşinci, ölümünün on beşinci yılında Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Merkezi tarafından “Yurt ve İnsan Sevgisinin Şairi Cahit Külebi’yi Anma Günü” başlığıyla Ankara Milli Kütüphane Konferans Salonu’nda yapıldı. 6 saate yakın süren toplantıda şairin akrabaları ve sevenleri, bilim insanları konuşma yaptılar.
Program, Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Merkezi adına Prof. Dr. Semih Tezcan ve TC Kültür Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü adına Prof. Dr. Onur Bilge Kula'nın konuşmaları ile başladı. Daha sonra Cahit Küebi şiirleri öğrenciler tarafından seslendirildi. 1995 yılında Güneş Müftüoğlu’nun Cahit Külebi ile yaptığı konuşma ekranda büyük ilgiyle izlendi.
Programın ikinci bölümünde Türkiye’nin ünlü seslerinden Alpay’ın bestelediği Cahit Külebi şiirleri dinlendi. Alpay, kürsüde Cahit Külebi ile arkadaşlığını ve anılarını anlattı.
Toplantıda Ali Külebi, Oya Külebi, Baran Tuncer, Niksar Belediye Başkanı Duran Yadigar, Şükrü Erbaş, Nuran Tezcan, Alpay, Uğur Tuncer, Mustafa Şerif Onaran, Yaşar Miraç Çolak, şairlerimizin sosyolojik ve psikolojik konumları açısından da çok önemli olabilecek ilginç konuşmalar yaptılar.
Toplantıda konuşulanları gerçekedebiyat.com okurları için not alabildiğimiz kadarıyla sunuyoruz:
***
TURAN EROL: (Gönderdiği bildiri) Külebi'yle ne zaman karşılaştım bilmiyorum. 10 yaş fark var aramızda. Ama şiirlerini severdim. Türkçe onda bir akarsu gibidir. Dilimizin Cumhuriyetidir. Çağdaş Türk Şiiri Onsuz asla düşünülmeyecektir.
BARAN TUNCER: Dayım kitaplarını bana imzalayıp vermişti ama o zaman o şiirleri anlayamamıştım. Aslında 1940'lı yıllar Türk Şiirinde devrim yıllarıdır. Serbest Türk şiiri o zaman başladı. Garip akımı öncülük etti buna. Aynı yıllar olmasına karşın dayım bu şiire uzak durmuştur.
Şiirlerinde önemli bir iç uyum yakalamıştır. Ona göre lirik olmayan şiir şiir olamaz. Gençlerde bugün bu yok. Şiirde Çağdaş Romantızmın temsilcisidir. Halk ozanı olarak şiirinin tanımlanmasından hoşlanmaz. Halk dilini, Anadolunun şiirinni modern anlamda kullanan bir şairdir.
Şiir kitapları Almanca'ya İngilizceye ve Özbekçeye çevrilmiştir. Toplam 20 dile de tercüme edilmiştir. İngilizcede kitabının yayınlanmasını çok isterdi, görmeden ölmek istemiyorum demişti. Ama başaramadık. Öldükten sonra yayınlandı.
Ben de şiir yazardım. Bir ara defterime düzenli olarak dizdiğim pulları Ona gösterdim. Güzel olmuş dedi yüzüme. Ama anneme, "Bundan şair olmaz, pulları böyle düzenli dizen adamdan şair olmaz" demiş.
Cahit Külebi'nin şiirinin kolay tercüme edileceği sanılır ilk başta ama çok zordur aslında.
UĞUR TUNCER: Dayım her konuşulanı büyük bir iştahla dinlerdi. Konuşmak onunla çok eğlenceli ve rahattı. Her soruya yanıt verirdi. Dışarıya pek çıkmazdı, evciydi ancak evine ziyarete gidilmesini çok severdi. Misafir ağırlamayı çok severdi. Çok iyi yemek yapardı. Eşini ve küçük oğlu Ahmet'i kaybetmek onu çok üzmüştü.
ALİ KÜLEBİ: Babam iyi bir babaydı. Onun bize gösterdiği istikamette ilerlemeye çalıştık. Dışarı pek gitmez evde dostlarını ağırlardı. İyi yemek yapardı. Kurthan Fişek "Ben Ankara'da en iyi yemek yapanım sanıyordum meğer Cahit Külebi de varmış" derdi. 1950'lerin sonlarında müfettişken uzun teftişlere çıkardı. Bir ay bir buçuk ay. Bir iki ay kaybolurdu. İletişim çok zayıf o zaman, mektup yazardı. her şiir yazan gibi Türkiye'de solcu sanılır ve onun sıkıntısını yaşardı. Yaşatırlardı. Zoru severdi. Bizleri İsviçre'de en zor İsviçre okuluna kayıt yaptırdı.
Sporu çok severdi. Bizi maçlara götürürdü. Beşiktaşlıydı. Güreş ve atletizm müsabakalarına götürürdü bizi.
Hayvanları çok severdi. Doğayı... Bizim her zaman hep bir kedimiz olmuştur. Sanatçı olmanın gereği sanırım...
Ben de şiir yazmayı denedim ama, babası yazmıştır denince hiç yeltenmedim.
OYA KÜLEBİ (Ahmet Külebi'nin eşi): Kendisini bir dilbilimci olarak görürdü. Dil ustasıydı. Ben Hacettepe'de İngiliz Dili ve Edebiyatındayken "meslektaşız, ikimiz de dilciyiz" demişti. Şiirleriyle söyleşileriyle tanınıyor ama çok az sayıda makalesi de var. Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı Ansiklopedisi'nde Türk Dili ümaddesi üzerine yazdığı yazı çok önemlidir. Türkçenin tarihsel gelişimini çok iyi anlatan kapsamlı bir maddedir. Julia Marshall'dan Papatya Falı diye bir oyun çevirmiş Devlet Tiyatrosu'nda da oynanmıştır. Evde klasördolusu düzyazıları, değerlendirme yazıları vardır. Hepsi yayınlanmayı bekliyor. Kuşkucuydu. Tam bir bilim insanı gibi kuşkucuydu. Araştırmasını sağlam yapardı. Niksar'da Emrah'ın yanında Anıt mezar yapıldı. Cahit Külebi Müzesi açıldı. Heykeli de var.
DURAN YADİGAR: (Niksar Belediye Başkanı) Cahit Külebi 1915'de Niksar'a göçen bir ailenin çocuğudur. Bir Niksar aşığıdır. Türkiye'nin ikinci büyük kalesi Niksar Kalesi'dir. En üyük ikinci şairi de Niksarlıdır. Cahit Külebi'nin naaşını Niksar'a anıt mezar yaptırarak getirdik ama ruhu tüm Türkiye'dedir. Sanatçılarımızın yaşarken kıymetini bilmemiz gerekmektedir. En çok Niksar ismi Onun şiirlerinde geçmiştir.
Niksar, Danişmendliler'in başkenti, Anadolu'nun özüdür. 2009 yılında düzenlenen Cahit Külebi anma etkinliğinde karara varılan "Anıt Mezar" projesinin 2010 yılında gerçekleşmiştir. Ve 2010 yılından itibaren de “Cahit Külebi- Memleketimize Bakış” konulu bir şiir yarışması düzenliyoruz.
21-23 Haziran 2013 tarihleri arasında düzenlenecek olan Niksar’ın Fidanları Kültür Sanat Şöleni programında Niksar için iki değerimiz Cahit Külebi ve Erzurumlu Emrah birlikte anılacak, herkesi bekliyoruz."
ŞÜKRÜ ERBAŞ: Orhan Veli, Hilmi Yavuz, Yaşar Miraç, Ahmet Erhan ve beni iyi şair sayardı. Kadın şairlere inanmazdı. Kadından şair olmaz demişti bir gün. "Gülten Akın var" demiştim. "O kadın mı ki.." demişti. Hikaye adlı şiirinin ritmi Elazığ türküsünün ritmine benzer. Cevizler şak şak eder türküsü. Aşk şiirleri'ni 70 yaşında yazdı. Demek ki şairin yüreği her zaman gençtir. Yüreğin yaşıyla fizyolojik yaş bir değil şairlerde.
Her şiirinin küçük keşif olduğu kanısındayım. Her gün yeni buluşlar kolay değildir. Belki bunun için az şiir yazmıştır. Yaşama duygusu ve hayıflanma duygusu derdi. Şiir yazmak haremini ele güne karşı açmaktır.
YAŞAR MİRAÇ: Cahit Külebi'yi Niksar'a gömmek doğru ama burada da bir şeyler kalmalıydı. Burada da yani iki yerde mezarı olabilir. Yunus Emre'nin kaç yerde mezarı var?
Türk Dili Dergisi'ne 1975'de şiirimi göndermiştim. Çok beğenmiş. Paramızı almaya dergiye gittik. Odanın kapısında iki üç kişi oturuyor. Sonra içerden birisi çıktı, "Ooo, hoş gelmişsin" dedi. "Ben Cahit Külebi'yi görmeye geldim" dedim. "O enim işte" dedi. "Siz Mustafa şerif Onaran değil misiniz?" dedim. Güldü, yanda oturan kişiye döndü, "Yahu hep sana çalışıyoruz Mustafa Şerif" dedi. Sonra bir gün beni çağırarak, "Seni mason bir adamla tanıştıracağım, çok yararını görürsün" dedi. "Ben anlamam öyle alengirli yemin filan... Sen oldun mu üye" dedim. "Yok, ben köylüyüm, beni kimse almaz zaten" dedi. "Ben de olmuyorum o zaman" dedim. Dedim ama bugüne dek de çok zarırını gördüm olmadığımın, sıkıntısını çektim. (Yaşar Miraç Cahit Külebi için yazdığı şiirleri okudu.)
MUSTAFA ŞERİF ONARAN: O öldü ama usta bir şair için gerçek ölüm unutulmaktır. Külebi için Türk Dili Dergisi'nin özel bir önemi vardır. Nurullah Ataç yazı kuruluna Cahit Külebi'yi önermişti. Orada Genel Yazmanlığa kadar yükseldi. 12 Eylül darbesi Kurumu devlet dairesine çevirince Külebi o zaman yıkıldı. Külebi'nin yalnızlığı 12 Eylül'de nice insanın onu sırtından vurmalarıdır.
Külebi'yi 1952'de tanıdım. O izin verdikçe ona yaklaşibilrdiniz, öyle bir adamdı. O Anadolu'yu hiç bir zaman kartpostal olarak görmemiştir. Destanının sonu "Bu toprak bizim yurdumuzdur" diye biter. Hiç bir şair Cahit Külebi kadar güzel şiirin sonunu bitirmeyi bilmez.
YORUMLAR