Son Dakika



Soyadı Friedrich’ti, adı tam olarak Caspar David Freidrich. Alman resminin gözdelerinden ve övünçlerinden biri olacaktır.

1774’te doğdu. Almanya’nın kuzeyinde Pomeranya’nın Greifswald adlı küçük bir sahil kasabası doğduğu yerdi. O sıralar bölge İsveç yönetimindeydi.

Yedi yaşında annesin  ve arkasından üç kardeşini kaybetti. Çocukluğu açısından üzüntülü ve sorunlu olan bu sarsıntılar melankolik ve içe kapanık bir kişiliğe sahip olmasının nedeni olacaktı.  İzleri, birçok davranışında gizlenmiş, sonraları birçok kez depresyonlar geçirdiği düşünülmüştü. Otuzlu yaşlarında bir intihar teşebbüsünden de zor kurtarılmıştı.

Akademisyen olan bir mimar-ressamın çırağı olarak çalışmaya on altı yaşında başladığından resim sanatına yakınlaştı. Kısa sürede ortaya çıkan olağasüstü yeteneği kendinden küçüklere çizim dersleri vermesini sağlayacaktı. Gençlik dönemi, doğa ile iç içe olma isteği ve bunun karşılandığı grup gezileriyle şekillendi.

Yirmi yaşında Kopenhag Güzel Sanatlar Akademisi’ne kaydoldu. Kopenhag en yakındaki büyük kentti. Orada aradığını bulamamış olmalı ki, bir süre sonra, 1798’de Danimarka’dan ayrıldı ve Dresden’in ünlü akademisine geçti . Yerleştiği Dresden böylece hep yaşayacağı yer olacaktı.  O dönemde Dresden Almanya’nın sanat başkenti gibiydi.

İlk önemli olarak yaptığı ve 1807’de tamamladığı bir tablosu, en bilinen çalışmalarından

alp hamuroğlu

biridir (Tetschen Altar / “Dağlardaki Haç”). Resimde görüldüğü gibi, 115’e 110 cm. boyutlarındaki tablo, “alacakaranlığın içinde devasa çam ağaçlarının şekillendirdiği bir tepede, karanlık bir suret olarak çarmıhtaki bir İsa tasviridir”.  Ama burada önemli olan, belki de “tarihte ilk kez bir yağlıboya çizimindeki çarmıh ve İsa’nın bedeni yakından ve cepheden değil, yandan ve karanlığın içinde, belli belirsiz bir şekilde resmedilmiş” olmasıdır.

İki tablosu da 1810 yılında Prusya veliahtı prens tarafından satın alınınca Berlin Sanat Akademisi’ne üye yapıldı.  Ancak kendine özgü olan resim tarzı akademi dışı olarak görülüyordu.  Buna karşın 1816’da Dresden Sanat Akademisi’ne üye seçildi ve 1824’te yardımcı profesör ünvanını aldı. Ama istediği, manzara resmi alanında “seçkin ressam” olarak kabul edilmek ve bu bölümde tanınmaktı.  Manzara resmi bölümüne başkan olmak isteği ise hiç bir zaman gerçekleşmeyecekti.

Orada tanıştığı yeni çevre, harabeler, mezarlıklar, ayışığı ve doğa konularına daha fazla ilgi göstermesine yol açtı.

1818 yılında evlendiğinde Der Wanderer über dem Nebelmeer (“Bulutların Üstündeki

alp hamuroğlu

Yolculuk” ya da “Sisler Üstünde Gezen Adam”) adlı en ünlü tablosunu (95’e 75 cm.) yaptı.  Resmin olağanüstülüğünün, evliliğiyle ilişkisi ve bağı üzerine yorumlar yapılmıştır, çünkü tabloya başladığı zaman tanıştığı çok güzel ve genç kadın (kendisinden yirmi yaş küçüktü; Christiana Caroline Bommer), bir kadınla bir erkeğin birlikte göründüğü az sayıdaki resimleri yapmasının nedeniydi.[1]

Eşinden üç çocuğu oldu.

20’li yılların ortalarından sonra yaptığı resimler hep koyu temalı, karanlık görünümlü tablolardı.  Bu ruh karartan tablolar karamsarlaştığına yorulacaktı.  Aslında bu yorumlar doğruydu, çünkü yalnızlaşıyordu ve resimleri satılmaz oluyordu.  Friedrich artık kötümser bir insandı.

Peki bunlar nedendi?

Friedrich ressamdı, ressam olarak biliniyordu, ama ressam olmanın yanında başka özellikleri de vardı.

Friedrich, romantizmi Almanya’ya getiren ve Almanya’da temsil eden insandı.  Almanya’da romantizm denince ilk akla gelen insanlardan, hatta dünyada romantik çağın en büyük temsilcilerinden biriydi.  Goya, Blake ve Delacroix[2] ile birlikte romantizmi resim sanatına taşıyanlardandı. Bu dört adın yer aldığı tarihsel dönem ise toplumsal-siyasal sıçramalar çağıydı.  Bu çağ, 19. yüzyıldır ve Avrupa’nın devrimler, sanayileşme ve milletleşmeler yüzyılıdır.

Üstünde uğraşarak yaptığı ilk önemli tablo dediğimiz Tetschen Altar’ın resim olmak dışında başka özellikleri de vardı. Birincisi, İsveç Kralı IV. Gustav Adolf için yapılmış ve ona ithaf edilmiş olmasıydı. İkincisi, ithaf edilen kişi için yapılmış olması bir başka şeyi de gösteriyordu. Kral, 1808’de Napoleon ordularının Almanya’ya saldırması ve Almanya’yı istilasını durdurabilecek tek insan olmasına duyulan inançtı.

Kral kendisine bağlanan umutları gerçi boşa çıkarmıştı ama bu arada önemli olan, romantizmin siyaseten bir işlev de üstlenmiş olmasıydı.

Prusya veliahtına dönersek, “Almanlık”ın farkına varıyoruz; Berlin Akademisi’ne seçilmesini o sağlamıştır, ama önemli olan resim sanatından başka şeylerdir, “ressamın Cermenik temalara yoğunlaşan çizimleri Fransız-karşıtı ve vatansever duyguları harekete geçirecek türdendir”.[3]  Ve bunlar “o çevre”nin konularıdır.

Friedrich, 1812 yılında “Grabmale alter Helden” / “Özgürlük Savaşçılarının Mezarları” adını verdiği tablosunu yaptı.  Bir demek istediği vardı, o günleri yaşamayanlar anlamazdı, ama mesaj ortadaydı.  1813’te ise, “Arminius’un Mezarı” adlı tablosunu bitirmişti.  Kimse

 

“Arminius’un Mezarı”

kendisinden bunu istememişti.  Arminius, Roma İmparatorluğu’nun ordularını bozguna uğratan Cermen komutandı.[4]  Yapılan, tarihten bir sayfanın ele alınmasının ötesindeydi.  Ressam bu resimle Almanya’nın Fransa’ya yar olmayacağının mesajını vermek istemekteydi.  Caspar David, “Arminius’u selamlamaktadır.  Büyülü bir orman olan Almanya elbet yeniden dirilecektir...”[5]

Aynı dönemde “Freithetskämpfer” (“Özgürlük Savaşçıları”) adlı tablosunda direniş güçleri üniformaları içinde üç silahlı asker vardır.  Herhalde düzenli bir orduda örgütlenmiş Almanlar/Almanya gösterilmek istenmiştir.

1814 yılında Friedrich ilginç bir orman resmi yaptı.  Ama o orman, “Fransız işgalcinin karşısına gür bir orman olarak dikilen Alman milletini” ifade etmekteydi.  Çünkü tablonun adı “Chasseur im Walde“ / “Ormanda Kaybolan Fransız Askeri”ydi ve tablo, Leipzig

alp hamuroğlu

Ormanda Kaybolan Fransız Askeri”

Muharebesinde (1813) Napoleon ordularını mağlup eden Almanların zaferi üzerine ve bu yüzden yapılmıştı.  “Asker, zemini karla kaplı ormanda ya donarak ya da kör karanlıkta bitap düşerek ölecektir.”[6]  Oldukça manidar, değil mi?

Bunlar Caspar David için bir kimlikti; var olan çevresini, ününü ve itibarını artırdı.  O artık yalnız bir ressam değildi, yalnızca ressam da değildi!

Şimdi, Avrupa’nın tek imparatorluğunun tarihten silinme yıllarına, Napoleon’a karşı Alman direnişinin bir direnilemeyişe dönüşmesine, Fransız karşıtlığının Napoleon’a karşı mücadeleyle kesişmesine ve buna ek olarak –Fransa karşıtlığının Fransa ordularına karşı mücadeleyle– hevesli bir şekilde bilinçlice birleştirilmesine, Alman milliyetçiliğinin doğuşuna vb. göz atma zamanıdır. 

Konumuz bunlar değilken neden bunlara göz atacağız; romantizmin rolünü ortaya koymak ve Friedrich’in yurtseverliğini farketmek, görmek için.

İşte o yıllarda Almanlar “muhtaç oldukları kudreti” Alman ruhunda keşfetmişlerdi ama bu keşif, romantizmin Alman toplumuna bir katkısı sayesinde olmuştu.  Alman romantiklerinin “sapına kadar Alman” olan Friedrich’i farkedememeleri, görememeleri[7] de mümkün değildi.  Ama onu farketmelerinden, değer vermelerinden ve değerlendirmelerinden daha önemli şeyler vardı, bu “ruhu”, Almanlık ruhunu, sırayla kendileri işlediler; Cermen kavimlerinin varlıklarına merakın önemli olduğunu gösterdiler, ulusun arkeolojisinin yankılanmasına çalıştılar[8], bir ateşi tutuşturdular. Schlegel Kardeşler, Novalis, Schiller, Brentano, Hoffmann[9]; bunlardan siyaset eylemcileri olarak daha önemlileri olan Arndt, Görres, Tieck, Fichte[10] Almanlığın tarihine unutulmaz yurtseverlik sayfaları yazdılar.  Bu tarih, Alman generallere görevler verdi, görevlere tartışmasız itaat edildi, görevler yerine getirildi.[11]  Kısa vadede sonuçsuz olmakla birlikte o dönem gene de, romantizmin devrimci olduğu günlerin ve Almanya’nın yurtseverlik dalgasının tepe yaptığı yılların dalgasıydı.

Evet,  bu romantizm Alman yurtseverliğinin altında yatıyor, ona yatak oluyordu. Tarih, daha sonraları Alman milletinin ortaya çıkmasının ve uluslaşmanın sonuçlanmasının bu romantizme çok şey borçlu olduğunu da yazacaktı.

Ve Friedrich o dönemde ve hep sonrasında da, nasıl romantizm yurtseverlikle birleşmişse, o büyük romantik ressam da aynı şekilde kendini yurtseverlerle birleştirmiş, kendini bir yurtsever militan saymış, romantizmini Almanya’nın saldırıya karşı direnişinin bir parçası yapmış, başka bir insan olmuştu.[12]

Ancak o zaman kimse bilmiyordu, bu romantizm, 19. yüzyılın daha beşte biri bitmeden büyük bir gerici dalganın altyapısına malzeme olacak, muhafazakarlığın iktidarı ele geçirmesi ve baskı rejimlerinin (ama Avrupa’da çok yerde) kurulmasının dayanağı yapılacak, yüzyılın 30’lu yıllarından sonra Yahudi düşmanlığının taşlarını döşeyecek, 50’li yıllardan sonra düşmanlık dozu bununla artırılacak, 80’li yıllara doğru antisemitizmin hem sözcük, hem akım olarak temellerini atacak[13], 20. yüzyılda ise tarihin yaşadığı en büyük kitlesel kıyımların hazırlayıcısı olacaktır.  Çünkü gelişmeler beklenmedik bir yol izlemişti.

Bunların sonucunda ne mi olmuştu?  Alman milliyetçiliğinin önce simgeleri yasaklandı, milliyetçiler kovalandı, yakalandı, milliyetçilik milliyetçilik olmaktan çıkarıldı, sonraları “Alman milliyetçiliği”, –tarihsel sırasıyla– Alman sömürgeciliği, emperyalizmi ve faşizmine gerekçe, neden, alet, sıfat ve ad oldu.  Bu dönüşümün vardığı yer, ırkçılıktı!

Caspar David’e dönelim.

Bir romantik olarak ressam Friedrich Almanya’nın 20’li yıllarından sonra çevresini kaybetmeye başlamıştı, kendisi yoksullaşmıştı, beklentileri olarak da umutsuzlaşmıştı.  Ressam olmak kadar, ya da ressam olmaktan çok romantik olan Caspar David, ressamlığını da kaybetti. 30’lu yıllarda resim yapmaz oldu. 35’li yıllardan sonra ise yapamayacaktı, çünkü bir inme sonucunda felç geçirmişti. (İlginçtir, büyük boyutlarda, en anlamlı ve en ünlü resimlerinden biri olan Die Lebensstufen – “Hayat Basamakları” adlı tablosunu o yıl bitirmişti.  Resimde yaşlı bir adam, deniz kenarında kızı ve torunu olabilecek yaşlarda çocuklarla/çocuklarıyla birlikteyken “ölüm”ü çağırmaktadır.)

Romantizmle bu ölçüde iç içe olan bir sanatçının, bir sanat akımı olan romantizmin yüzyılın 30 yıllarında Almanya’da geçerli etki ve önemini kaybetmesiyle[14] Friedrich’in kendi serencamının eşzamanlı olması hiç de şaşırtıcı değildir.

Romantizmin gözden düşmesiyle bağıntılı bu geri plana düşme, Caspar David’in önemli ölçüde tanınırlığını kaybetmesine yol açmıştı.  “... önce1890’larda Edvard Munch’un onu yeniden keşfetmesi, ardından, 1906’da Berlin’deki geniş çaplı Romantik Çağ sergisinde 32 eserinin yer alması”, romantizmin bu büyüğünün NAZİ’lerin gözlerinden kaçmamasını sağlayacaktı.[15]  En verimli şekliyle onların elinde kullanılacak, istismar edilecek, adının da bu yüzden epey kirlenmesi söz konusu olacaktı.

Ve bugün Caspar David Friedrich’ten genel olarak önce ressam, sonra romantik, daha sonra da NAZİ’lerin baştacı ettikleri bir “milliyetçi” diye söz edilmesine karşın, o, gerçekte toplumunu seven, halkına karşı görevleri olan ve bağımsızlık yanlısı bir aydındı.

Resim sanatı açısından da bakıldığında Friedrich onlarca unutulmaz yağlı boya şahaserler yapmış ve onları insanlığa bırakmıştı.  Manzara resmi olarak, Abtei im Eichwald (“Meşe Ormanında Manastır” [harabesi]; 1809-10), Morgen im Riesengebirge (“Yüksek Tepelerde Sabah”; 1811-12), Kreidefelsen auf Rügen (“Rügen’de Kireç Kayalıkları”; 1818), Tageszeiten Morgen ve Abend (“Günün Zamanları Olarak Sabah ve Akşam”; 1820-21), Dorfland bei Morgenbeleuchtung (“Kırlık Bölgede Tan Ağarması”; 1822), Das Eismeer (“Buz Denizi”; 1824), Mann und Frau den Mond betrachtend (“Adam ve Kadın Ayı Seyrediyor”; 1824) tabloları hayranlık uyandırıcıdır.  Ancak biz bu resim ustasının, yalnız, içekapanık, sorunlu, bunların yanı sıra, benzersiz ve “dahi ressam” sıfatlamaları altında hayatla, toplumla ve siyasetle iç içeliğinin ve yurtseverliğinin gölgelenmesine razı olmamak bakımından fazla sözü edilmeyen taraflarını yansıtmaya çalıştık.

Ressam olmakla birlikte yalnız ressam olmayan insanlar da vardır!  Aynı, tek bir şeyiyle bilinip başka yönleri de olan insanlar gibi.

KAYNAKLAR

Hasan Aksakal, Dünyayı Yeniden Büyülemek / Avrupa Romantizminden Portreler, Beyoğlu Kitapevi, İstanbul 2021.

Caspar David Friedrich: Die Erfindung der Romantik, Hirmer Verlag, München 2006.

Ricarda Huch, Alman Romantizmi, DoğuBatı Yayınları, Ankara 2005.

Fergana Kocadoru, Alman Romantizmi ve Dehanın Yalnızlığı, Çizgi Kitabevi, Konya 2015.  (Yazarın Friedrich’in hayatı ve sanatı konusundaki lisansüstü tez çalışması 2014’te sonuçlanmış, sonra kitap olarak yayımlanmıştır.  Kitaba ulaşamadık, ancak Türkçede Friedrich üzerine yapılmış ilk ve tek kaynak olması bakımından kaynaklar arasında yer alması gerektiğini düşündük.)

Romantik und Impressionismus / Maler des 19. Jahrhunderts, Bechtermünz Verlag, Eltville am Rhein 1989.

NOTLAR

[1] Evliliğinin onun için mutluluk olduğunu kaydeden kaynaklar bunu Friedrich’in kendi mektuplarında yazmasından çıkarmışlardır.  Yazdıklarında “... daha fazla uyuyorum, gülüyorum, yiyorum, içiyorum...” şeklinde ifadeler bulunmaktaydı.  “Romantiker und Patriot”, Romantik und Impressionismus içinde, s. 135.

[2] Francisco Goya (1746-1828) İspanyol, William Blake (1757-1827) İngiliz ve Eugéne Delacroix (1798-1863) Fransızdı.

[3] William Vaughan, Friedrich, Phaidon Press, Oxford 2004, s. 184-85; akt. Aksakal, s. 118.

[4] Olay, MS 9 yılında Teutoburg Ormanında (bugünkü Bielefeld’in güneydoğusu) yapılan savaşta (Teutoburger Krieg / Hermann’s Schlacht) Romalı General Quintilius Varus’un komutasındaki üç Roma lejyonu, bir Cermen kabilesinin şefi olan Hermann der Cherusker (Armin/Arminius) yönetimindeki yaya ve iyi silahlı olmayan Cermen savaşçılar karşısında dağılmıştı.  Tacitus’un liberator haut dubie Germaniae (“Germania’nın tartışılmaz kurtarıcısı”) olarak adlandırdığı Arminius (MÖ 18 - MS 19), 19. yüzyılda Almanya’nın ilk ulusal kahramanı ilan edilecek, Tacitus’un tanımlaması ise buna gerekçe yapılacaktı. 

Cermenlerin bilinen bu ilk önemli önderi, Klopstock, Kleist, Grabbi, Heine gibi önemli Alman yazar ve şairlerin eserlerine kahraman olarak konu oldu.  19. yüzyıl başında bu edebiyatçıların bazı yazdıklarında “Roma”, “Fransa” olmuş, “Fransa” yapılmıştı.  O dönemde Arminius’un birçok yerde anıtı dikildi. 

Hitler döneminde Arminius gereksiz ölçülerde tekrarlandı ve Alman tarihinin köşetaşı haline getirildi.

[5] Aksakal, s. 118.

[6] Aynı eser, s. 119.

Ayrıca geniş bilgi için bkz. “Romantiker und Patriot”, Romantik und Impressionismus, s. 134.

[7] Huch, s. 235.

[8] Aksakal, s. 118.

[9] August Wilhelm Schlegel (1767-1845), Friedrich Schlegel (1772-1829), eserlerinde Novalis adını kullanan ve bu adla bilinen Georg Philipp Friedrich von Hardenberg (1772-1801), Friedrich Schiller (1759-1805), Clemens Wenzeslaus Brentano de La Roche (1778-1842), E.T.A. Hoffmann olarak tanınan (Ernst Theodor Amadeus Hoffmann (1776-1822) dönemin ünlü romantizme sözcü olmuş aydınlarıdır.

[10] Ernst Moritz Arndt (1769-1860), Johann Joseph Görres (1776-1848), Johann Ludwig Tieck (1773-1853), Johann Gotlieb Fichte (1762-1814), bunlar, dönemi siyaseten etkilemiş şair, sanatçı, yazar, yayıncı, teorisyen ve siyasetçi olarak romantiklerin ve yurtseverlerin  ileri gelenleriydi.

[11] Bu konuda geniş bilgi için “Devrimde Vatan Savunması: Fransa / Devrimsiz Vatan Savunması: Almanya” başlıklı yazımıza bkz. Teori, sayı 262, Mart 2017, s. 16-34.

[12] “Romantiker und Patriot”, Romantik und Impressionismus, s. 130-155 ve Die Erfindung der Romantik, s. 67-70.

[13] 19. yüzyıl ortalarından sonra Almanya’dan dört bir tarafa kitlesel Yahudi göçleri yaşandı.  Önemli bir nüfus da Osmanlı devletine sığındı.  Türkiye’deki dili Yiddiş olan Aşkenaziler bu dönemde Almanya’dan kaçanlardır.  Bu iklim, Siyonizmin ortaya çıktığı, teorileştiği, patladığı bir temel oldu.  (60’ların sonunda Filistin’e gitmeler başlayacaktı.)  Yahudi düşmanlığına “antisemitizm” adı verilmesi de bu dönemin eseridir.  Sözcük, 1879’da Alman yergi yazarı ve gazeteci Wilhelm Adolph Marr (1819-1904) tarafından ortaya atılmış ve kısa zamanda kullanımı yaygınlaşmıştı.

Yalnız bir uygunsuzluk vardı; Wilhelm Marr’ın bu sözcüğü keşfiyle düşmanlık kapsamı biraz daha genişletilmiş oluyor, çünkü içine Batı Asya ve Kuzey Afrika’daki “Sami dil ailesine mensup diller” kullanan toplumlar da giriyordu.  Dolayısıyla bu terimle “Yahudi karşıtlığı” aslında amacından sapıyor, Yahudiliğin dar ırksal alanından gereksizce genişliyordu.  Bununla birlikte günlük hayatta ve  her şeye rağmen akademik dünyada esas olarak Yahudiler için kullanılması alışkanlığa dönüşecekti.  Bkz. Nail Alkan, “Almanya’da Yahudi Düşmanlığı”, Avrasya Dosyası, sayı 3, Sonbahar 1994, s. 57-58.

[14] Almanya’da 18. yüzyılın sonu ve 19. yüzyılın başındaki romantizm –yani “Alman romantizmi”– Aydınlanmaya bir tepkiydi ve Fransa karşıtlığıyla birleşmişti.  Bu romantizmin devrimci-yurtsever özelliklerinin Almancılıkla kuşanmış ve Fransa-Devrim düşmanlığına dönüşmüş hali, 1820’li, 30’lu yıllardan sonra başka ve gerici bir şey olmuştu.  Kastedilen budur.  O romantizm bitmiş, ortaya, başka kişiliklerin temsil ettiği değişik ve başka bir romantizm çıkmıştı.

[15] Aksakal, s. 126.

Alp Hamuroğlu
Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)