Asıl adı Mustafa Pertev olan Pertev Naili Boratav, 2 Eylül 1907’de, Osmanlı toprakları arasında olan Darıdere’de, bugün Bulgaristan sınırları içinde kalan Zlatograd’ta doğdu. 1927’de İstanbul Erkek Lisesi’ni, 1930’da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. İstanbul Erkek Lisesi’nde Hilmi Ziya Ülken’den Sosyoloji, psikoloji, Hasan Ali Yücel’den Edebiyat, İstanbul Üniversitesi’nde de M. Fuat Köprülü ve İsmail Hakkı Baltacıoğlu gibi öğretmenlerden ders aldı. İki yıl M. Fuat Köprülü’nün asistanlığını yaptı. Boratav, M. Fuat Köprülü’nün Türkiyat Enstitüsü’nde asistanlığını yaparken, I. Türk Tarih Kongresi’nde Zeki Velidi Togan’ın “Türk Tarih Tezi”ni destekleyen bir telgraf çektiği için diğer asistanlarla birlikte görevinden alındı.

21. Sayısından itibaren imtiyaz sahibi olduğu ve ilk sayısı Ocak 1941’de yayımlanan “Yurt ve Dünya” dergisinde, siyasi görüşünden ödün vermeksizin yazdığı kültür, sanat, folklor ve halk yazını ile ilgili yazılarında sürdürdü. 1941’de “Halk Hikâyeleri ve Halk Hikâyeciliği” teziyle doçent oldu, 1948’de de profesörlüğe yükseldi. 40’lı yıllar Türkiye’de cadı kazanlarının kaynadığı, komünist avının başladığı Türkiye’nin McCartist yıllarıdır. Türkiye’deki McCartist cadı avı, ihbarlar, siyasi ve idari vesayetle giderek büyüdü. Boratav da 1948’de CHP’nin başlattığı bu cadı avı içinde Behice Boran, Niyazi Berkes gibi ilerici aydınlarlarla birlikte, komünizmi yaydığı gerekçesiyle görevinden açığa alındı ve ders verdiği “Halk Edebiyatı Kürsüsü” de aynı gerekçeyle kapatıldı. Boratav, önce ABD’ye, sonra Almanya ve Fransa’da görev aldı. 1948’de Stanford Üniversitesi’nde Türkiye Bölümünü kurdu. 1952’de Fransa’da yaşamını yitireceği 16 Mart 1998’de yaşamını yitirene kadar Centre National de la Recherche Scientifique-CNRS’de çalıştı.

TOPLATILARAK ‘İMHA’ EDİLEN KİTAP

Peter Naile Boratav, "halk yazını" konusunda tam bir otoritedir. Yaşamı boyunca 2000 masal, 40 halk öyküsü, türkü, şarkı, şiir, fıkra, tiyatro eserleri derledi. Yazılarında asıl ismini değil, Naili’yi de ekleyerek Pertev Naili Boratav imzasını kullandı. Boratav’ın Nasreddin Hoca kitabı da yazarının yazınsal geçmişi kadar ‘talihsiz’dir. Kitap ilkin 1995 yılında Yapı Kredi Yayınları tarafından basıldı ama satışa sunulmadan toplatılıp ortadan kaldırıldı. Kitabın ‘imha’sında, Boratav’ın Nasreddin Hoca derlemesinde kullandığı fıkraların cinselliği de içerdiği için sakıncalı bulunmasının payı olduğu düşünülebilir.

Örneğin kitapta yer alan 328 numaralı fıkrada, başka derlemelerde Nasreddin Hoca’nın karısının kendisine “Efendi kime görüneyim” dediğinde, Hoca’nın “Bana görünme de kime görünürsen görün” dediği anlatılırken, Boratav’ın derlemesinde, Hoca’nın evlenmeye karar verdiği, birine ‘taze ve güzel’ bir eş ısmarladığı yazılır. Hoca’nın siparişini alan adam altmış para karşılığı doksan yaşında bir çirkin acuzeyi ucuza kapatır. Hoca gerdeğe girdiğinde ‘ucuz etin çorbası tatsız olur’ düşüncesi ile altmış parasının ‘telef’ olmaması için gerdeğe girer işini görür; Boratav, gerdekteki birleşmeyi ‘biniş eyledi’ olarak yazar. İşini bitirdikten sonra, erkenden kaçıp gitmeyi düşünürken, karısına yakalanır, ‘Bana bildir ki senin yakınlarından kime görüneyim?’ sorusuna Hoca gazaba gelir ve ‘Bana görünme de kime görünürsen görünesin’ der. Fıkra diğer derlemelerde yalnızca bu konuşma üzerine kurulurken, öncesi ve sonrası verilmemiştir. Boratav’ın derlemesinde ise önce ve sonra yer alır. Fıkranın sonunda; Hoca kendisine atmış paraya mâlolan acuzeyi ‘talakla’ boşar.

265. fıkrada Hoca karısına taze yoğurt yaptırır, elini silmesi için karısının ördüğü makrame’yi Temürleng’e götürür. Temürleng, makrame’yi -kalın iplikle örülen elişi- beğenmez ‘Bu makramayı işleyenin eline yestehlemem gerek’ der. Hoca da bunun üzerine karısı ile ilişki kurduğu organını Temürleng’e gösterir ve ‘Şimdi anı işleyen uzakdır. Ammâ gel şunun başına yestehle’ der.

138. fıkrada da hayvanlarla cinsel ilişkiye girerken yakalanır. 261 numaralı bir başka fıkrada sözü edelin yine Hoca’nın cinsel organıdır. İzleyen fıkrada da Hoca her cuma gününü karısı ile cinsel birleşme günü ilan eder, karısı cumaları sarığını yüklüğe koyacak, Hoca da o günün ‘âlem’ olduğunu anlayacaktır. Karısı kurnazlık yapıp diğer günlerde de Hoca’nın sarığını yüklüğe koymaya başlar. Boratav’ın Nasreddin Hoca’sı bu gibi fıkraları nedeniyle ‘sakıncalı’ bulunmuş ve yayınevlerince kendiliğinden yasaklanmıştır.  

Boratav’ın Nasreddin Hoca fıkraları derlemeleri hem Osmanlı Türkçesi iledir hem de cinselliği de sakıncasızca ortaya koyar. Cinselliğin ya da cinsel organların yer aldığı başka öyküler de örnek olarak gösterilebilir.

Boratav’ın “Nasreddin Hoca”sı, Enis Batur’un çabalarıyla 1996’da yayınevlerince değil, ikinci ve üçüncü basımı Edebiyatçılar Derneği’nce yayımlanabilir. Yayınevlerinin de tıpkı Yapı Kredi Yayınevi gibi düşündüğü ve yayınlamaktan çekindiği ortadadır. Bu kısır döngüyü ilkin beşinci ve altıncı basımıyla 2006’da Kırmızı yayınları kırar, son olarak da Islık Yayınları…

Boratav’ın “Nasreddin Hoca”sı böylesi yasaklı ve lanetli kitaplardandır.

NASREDDİN HOCA’YI NASIL BİLİRSİNİZ

Enis Batur da, “İki Hoca Arasından” başlıklı giriş yazısında “Nasreddin Hoca’yı böyle bilmezdik” tümcesinin ‘biz Hoca’yı böyle istemiyoruz’la aynı olduğunu söyler. Onların istediği Nasreddin Hoca, küfretmez, cinselliği çağrıştıracak sözcükler kullanmaz. Batur onların istedikleri Hoca’nın “Karagöz metinlerinde olduğu gibi ayıklanmış, aklanıp paklanmış, bu yoldan yükü atılmış bir ‘corpus’ta uzlaşılmış” olanıdır. Amaç kuşkusuz ki bellidir; “aşırılık fazlalıktı, halk kaynaklı bir bilgeliğin halkı korumak, ola ki kendinden korumak için törpülenmesiydi…” Ama aynı bakış açısıyla kaçındıkları ve halktan kaçırdıklarını, Batı kaynaklı Carmina Burana’nın şarkılarında, Villon’un şiirlerinde, Gargantua’da hoş görmelerine sıra gelince ikiyüzlüdürler.

Pertev Naili Boratav’ın “Nasreddin Hoca”sı, neredeyse bir ömrün yarısının harcandığı, yoğun emek verilerek derlenmiş bir kitaptır. Boratav “Nasreddin Hoca”nın yazımını kırk iki yıla sığdırmıştır. Dile kolay, “Nasreddin Hoca”yı yazarken dünyanın pek çok üniversitesinde bir dedektif gibi araştırmalar yapmış, bulabildiği bütün Hoca fıkralarına ilişkin bütün belgelere, mikrofilmlere ulaşmış, bunları diğer benzeşleriyle tek tek karşılaştırarak en doğru, Hoca’ya ait söylemle en gerçek olan bu büyük corpus’u -Latince gövde- bu büyük ana yapıtı oluşturmuştur.

Boratav, “Nasreddin Hoca” fıkralarını asıllarına uygun olması düşüncesiyle Osmanlı Türkçesi ile derleyerek oluşturmuştur. Bu kitabın değerini bu anlamda arttırırken, bir açmazı da taşır; Osmanlı Türkçesiyle yazılmış fıkralar günümüz okuru için okuması zor bir metin oluşturur. Belki de sayfa sayısının artmaması düşüncesiyle, fıkraların bugünkü Türkçeyle sadeleştirilmemiş olması bir kayıp olarak düşünülebilir.

Mademki bir ‘corpus’tan söz ediyoruz, öyleyse bu göze alınmalı ya da en azından ek bir ciltle Osmanlı Türkçesi ile yazılı ‘orijinal’ Nasreddin Hoca fıkraları bugünkü Türkçeyle sadeleştirilerek okura sunulmalı.

Yine de Nasrettin Hoca fıkraları ile ilgili çalışma yapmak isteyen araştırmacıların, fıkraları ‘orijinal’ dili üzerinden okumalarında yarar var.    

Halit Payza

Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)