Son Dakika



“Dostlarla da yollarımız ayrıldı bir bir” / Cahit Sıtkı Tarancı

Yıl 1969… TRT Haber Merkezi’nde muhabir olarak çalışıyorum. Üç şair vardı aramızda, Teoman Karahun, Jülide Gülizar ve Ahmet Oktay Börtecene. Ahmet Oktay Redaksiyon Bölümü sorumlumuzdu.

Metin Toker’le yaptığımız “Sağda ve Solda Vuruşanlar”, “Orak İle Çekiç Arasında” ve “Türkiye Üzerinde 1945 Kâbusu” programları ilgi çekmiş olmalı ki, Metin Toker televizyon için bu kez “Komünizm ne, Faşizm ne?” adlı bir program yapmak için başvurmuştu. Baktım yazılan metin tarafsız değil, sol görüşe fazla karşı. “Beni bu işe karıştırmayın” dedim, ardından Diyarbakır’a sürüldüm… Garip bir duyguyla, yabancısı olduğum bir kentte görev yapacaktım. Yolculuğuma Doğu Anadolu’yu betimleyen seçkin bir eser eşlik ediyordu: Ahmet Oktay’ın, Ağlayan Ayva, Gülen Nar adlı kitabı… Şöyle diyordu Ahmet Oktay:

 “Dostlarla da yollarımız ayrıldı bir bir” / Cahit Sıtkı Tarancı

Yıl 1969… TRT Haber Merkezi’nde muhabir olarak çalışıyorum. Üç şair vardı aramızda, Teoman Karahun, Jülide Gülizar ve Ahmet Oktay Börtecene. Ahmet Oktay Redaksiyon Bölümü sorumlumuzdu.

Metin Toker’le yaptığımız “Sağda ve Solda Vuruşanlar”, “Orak İle Çekiç Arasında” ve “Türkiye Üzerinde 1945 Kâbusu” programları ilgi çekmiş olmalı ki, Metin Toker televizyon için bu kez “Komünizm ne, Faşizm ne?” adlı bir program yapmak için başvurmuştu. Baktım yazılan metin tarafsız değil, sol görüşe fazla karşı. “Beni bu işe karıştırmayın” dedim, ardından Diyarbakır’a sürüldüm… Garip bir duyguyla, yabancısı olduğum bir kentte görev yapacaktım. Yolculuğuma Doğu Anadolu’yu betimleyen seçkin bir eser eşlik ediyordu: Ahmet Oktay’ın, Ağlayan Ayva, Gülen Nar adlı kitabı… Şöyle diyordu Ahmet Oktay:

“Doğu Anadolu çift kapılı bir handır. Onda hükümete, ağaya ve tabiata baş eğen mistik bir tevekkülle, bütün bunlara ansızın başkaldıran hırçın ve uslanmaz bir çocuk isyanı bir arada yaşar. Bir yandan usulca, utanarak ağlar, bir yandan erkekçe başkaldırır. Efsane onun değişmez ve yaratıcı özelliğidir. Bir garip aşığı, bir küçük katili eline verin onun, size devasa kahramanlar yaratır. Ferhat’a Şirin için kilometrelerce dağı deldiren ve delikli demir karşısında Köroğlu’nun paslı kılıcını savunan, kendi oğulları için değil, kuşluk vakti bir çalılık dibinde kınalı keklik gibi devriye kurşunuyla avlanan şaki için ağlayan O’dur.” (Ekspres, 1 Ekim 1962). Ve ekliyordu…

“Doğu Anadolu’da radyo ve insanlar, Kürtçe ve Arapçanın dışında çok az ses verir. Yöresi düşmanla çevrilidir. Ya Kaymakam’dır, ya kan davasıdır, ya ağadır, ya da bir garip sevdadır düşmanı. Karşısında yükselen dik ve yalçın kayalar kadar yoksuldur. Namusuna, toprağına, yani atına, avradına ve silahına kavi ve eline çabuktur.”

Ta 1960’larda görmüş Ahmet Oktay buraları. Ta 60’larda yazmış gördüklerini. 45 gün yaşadığım Diyarbakır’da “Demir Oteli” mekânım olmuştu. Diyarbakır ve çevresi aynen Ahmet Oktay’ın anlattığı gibiydi… Ahmet Oktay’ı, Atatürk Lisesi adına 1950’li yıllarda yayınlanan şiir ve öykü dergisi ‘Mavi’den hatırlıyordum. Amatör bir dergiydi ‘Mavi’. 1963 yılında yazdığı Gölgeleri Kullanmak adlı şiir kitabını da okumuştum. Yanılmıyorsam Salim Şengil’in Dost Yayınları arasında çıkmıştı. Sonra Kurt Dişi adlı bir oyunu da vardı Ahmet Oktay’ın. Eşcinsellik, yasak aşk, grev gibi sorunları irdelemeye çalışıyordu. 1973’te Ankara’da Yeni Sahne’de oynanmıştı, dostum Haldun Marlalı’nın rejisiyle.

 Sonraki yıllarda önce Ahmet Abi, ardından ben TRT’den ayrıldık, emeklilik zamanı gelmişti. Derken yıllar sonra, 2005’de yollarımız yeniden kesişti. ‘Kuşadası Öykü ve Şiir Günleri’ ni düzenliyordum. 28 Eylül-01 Ekim 2005 tarihleri arasındaki ikinci etkinliğimize Muzaffer İzgü, Altan Öymen, Doğan Yurdakul ile birlikte Ahmet Oktay’ı da onur konuğu olarak davet etmiştik. “Bir zamanlar…” diye başlamıştı konuşmasına. 1965 yılında TRT’ye girdiğini söylemiş, şöyle devam etmişti:

“Kuruluş yıllarının demokratik, hoşgörülü TRT’sindeki havayı yansıtması açısından, bir yılbaşı gecesini mutlaka anlatmalıyım… Herkesin eğlenmesini sağlamak için Haber Müdürü Doğan Kasaroğlu, ikişer saatlik bir nöbet düzeni getirmişti o gün. Ben 19.00-21.00 ekibinin sorumlusuydum. Oradan çıkıp Sanat Sevenler Kulübü’ne gidecektim. Sanırım, “kıyafet” zorunluydu; bir ara eve gidip smokinimi giymiştim.

Saat 19.00 sıralarında köpüklü şaraplar açıldı. Kasaroğlu Haber Merkezi’nde olan herkesle yeni yıla kadeh kaldırdı. Genel Müdür Adnan Öztrak da indi aşağıya ve kutlamaya o da katıldı.

Hangi genel müdür bu hoşgörüyü gösterebilir şimdi?

TRT çalışanları, Öztrak’ın bu hoşgörüsünü, fazla mesaileri ödenmediği için, Genel Müdürlük katına çıkarak “genel müdür istifa!” diye bağırdığında da görmüştür. Kimse hakkında soruşturma açılmadı bu protesto yüzünden.

Bir zamanlar maziye bak…” (Ahmet Oktay, “Bir Zamanlar…”, Kuşadası’nda Öykü’ye ve Şiir’e Yolculuk, Kuşadası Belediyesi Yayınları, 2005, s.145 

Yollarımız ilkin 1969’da TRT Haber Merkezi’nde sonra 2005’de Kuşadası’nda kesişen Ahmet Abi, koca burunlu, çatık kaşlı, hep düşünen, müşkülpesent bir adamdı. Yazarlar, şairler arasında benzeri yoktu onun. Gözü pek bir kalemşordu. Duayendi. Çağımızın düşünürü Ahmet Oktay, kendini yazıya adamış, önünde ceket iliklemeyi hak eden bir insandı. Ahmet Oktay Börtecene’dir adı, kısaca “Ahmet Oktay” olarak tanınır. “Bütün Erkekler Ölür” demişti:

“Çünkü gök sıkıntıyla ağar
rüzgâr buruşur, bir yaprak düşer
ve kaçıyordur solgun mavilikte
maviler ve al geyikler.”

Şimdi, yüreğimin bir yanında ince bir sızı… Tanımı ve anlatımı zor bir duygu… Bir çınar devrilmiş gibi… Hüzünlü bir sonbahar sabahındaki yaprak dökümü gibi… Sıralı sırasız değerli insanlar yok olup gidiyor. Ahmet Abi de öyle… Geldi ve gitti. Ardında buruk ve buğulu anılar bırakarak…

(Bu yazı ilk 23.03.2016 14:30 tarihinde yayınlandı)

Selim Esen

Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)