Bir Cümlelik Aşk olur mu?
Mario Levi, girişinde "Bu hikâyelerde karşınıza çıkacak kahramanların hepsi gerçek. Çünkü onları ben uydurdum." gibi garip bir anlayışla açıklamaya çalıştığı ve her biri bir aşk öyküsünü anlatan "bir cümle" uzunluğunda öykülerden oluşan kitabı Bir Cümlelik Aşklar yayınlandı.
Toplumumuz oldukça hareketli bir toplum. Daha oturmamış bir toplum. Daha uluslaşması tamamlanmamış. Bugün % 80'i kentlerde oturan nüfusa ulaşmayı Avrupa bizden yüz yıl önce tamamlamıştı.
Modernleşme sürecimiz ise istenen düzeyde değil. Kapitalist üretim ilişkileri tam gaz; tüm vahşiliğiyle belki de hiçbir tarihsel dönemde hiçbir ülkede yaşanmamış düzeyde bir hız ve sertlikte.
Bu vatandaşlarımızın içinde yaşadığı duygusal tinsel dünyayı da etkiliyor elbette. Kentleşmenin bu denli hızla tamamlanması (son yirmi yıl) insan ruhunda büyük kırılmalara tökezlemelere neden oluyor.
Oysa şairlerimiz nicedir toplumumuza yabancılaştı. Toplumsal sorumluluğu etnik ve mezhepsel alanda tatminle meşguller.
Günümüz Türkiyesi, insanımızın günlük yaşamda ezilen, yok olan kişilikleri, ayakta kalma mücadeleleri, yenilgileri, çözümsüzlükleri, binlerce nedenle yaşanan trajediler vs. yazarının şairinin değil de kimin ilgi alanında olmalı!? Orhan Kemal geri dönmeyeceğine göre Recep Tayyip Erdoğan'ın mı?
Mario Levi öykü yazarlığımıza nicedir musallat olmuş "sürü"den ayrı kalmayı başararak bu sorumluluğu duyan yazarımızdan: Bir Cümlelik Aşklar'ı yazmış. Bu refleksiyle bir yazarın yüreğini, onun samimiyet ve sorumluluk duygusunu öne çıkarmış.
Ancak keşke yayınlanamadan önce kendisini eleştirebilecek bir dosta gösterseydi metinleri diyesi geliyor insanın. Hem dil açısından argo ve "eski" sözcükler "mana"ya tam oturmuyor, hem bir soruyla tümcenin ("tek cümle!") bitmesi bence gereksiz. İçinde epey acıklı olay geçen bir öyküyü tek tümcede anlatmaya çalışmak hayli imgesel bir anlatımı gerektirir. Normal bir öykü yazmaktan çok daha zordur. (Ancak Borges yapabilir!)
Hele Türkçe'de gerekli sözcükleri arka arkaya getirmeyip üstelik yerleştirmede sıralamayı bozarsanız kılçık yutar gibi olur okur. Eğer buna özen gösterirseniz tadına doyum olmayan bir anlatım çıkar; bu dil böyle bir dil. (Belki İngilizce, Almanca da böyledir.)
"Gizli Ziyaretçi" adlı "tek cümle"lik öyküyü örneklemek bu eleştirileri yerli yerine oturtabilir belki:
"Sık sık dayak yediği madde bağımlısı kocasının bir cinayet işledikten sonra yirmi dört yıl hapse mahkum edilmesinin ardından, biri zihinsel engelli dört çocuğuyla, hem Akçakale'deki annesiyle babasının yanına taşınmayacağını bildiğinden, hem de İstanbul'daki hayatını tüm yaşadıklarına rağmen terk etmeye yanaşamadığından, ayakta kalabilmek için, kendisinden neredeyse kırk yaş büyük, şişman ve üzerinde devamlı hakimiyet kurmak isteyen, ağzı sık sık sarımsak kokan karısından iyiden iyiye sıkılmış Muammer Bey'in gizli ziyaretlerine boyun eğmesi anlaşılabilir, hatta savunulabilir bir seçim olarak kabul edilebilir miydi?" (Mario Levi, Tek Cümlelik Aşklar, s. 104)
Ayrıca travestilere, cinsel dünyaları baskı altında olanlara daha çok yer ayırmış. Belki de haklı; en çok o kesimde yaşanıyor toplumsal traöediyi besleyen olayların çoğu. Doğru, bir yazar toplumun en uç kesimlerinde dolaşmalı; yaranın ağzında.
Kitap Türkiye coğrafyasının değişik bölgelerinden değişik mesleklerde insanımızı anlatan yüz öyküden oluşuyor . Yani 100 "cümle".
Ahmet Yıldız
gercekedebiyat.com
Saldım çayıra mevlâm kayıra eğitip asgari ücretli hayata saldığımız insanımıza yaklaşacak, yaşamını inceleyip onu anlamaya çalışacak tek toplumsal kesim yazar ve şairlerimiz olmalı.
KİTABI EDİNMEK İÇİN
YORUMLAR