Ekim ayının son günü Prof. Dr. Orhan Okay hocamızın evindeydim. Sevgili dostum Prof. Dr. Cüneyd Okay’ın yardımları ile bu buluşma gerçekleşti.  Orhan Bey hocamızı çalışmalarından tanıyordum. Bu kez kendisi ile bizzat tanıştım ve 1960’ların ortasında üzerine doktora tezi yazdığı Türk düşünce tarihinin önemli ismi Beşir Fuat’la ilgili bir röportaj gerçekleştirdik. Kitap ve sevgi dolu bir evde, çay eşliğinde üç neslin bir arada yaşadığı sıcacık aile ortamını soludum. Görüşmenin sonunda o evden adıma imzalanmış bir deste kitapla ayrıldım.  Hocanın Bir Hülya Adamının Romanı Ahmet Hamdi Tanpınar isimli kitabını “Değerli Meslektaşım” ifadesini kullanarak imzalaması ise bugün özlemini çektiğimiz, büyük insanlara mahsus tevazuun kanıtı oldu. Cüneyd Bey de -eskiden olduğu gibi- son çıkan kitaplarını bu kez imzalamaksızın takdim etti. İmzaları bir sonraki görüşmede almak üzere sözleştik. Kendilerine pek çok teşekkür ediyorum. 

“Sayın Hocam, Silik Fotoğraflar isimli kitabınızın önsözünde “Bana geçmiş zamana hep bir dürbünün tersinden bakıyormuşuz gibi gelir” diyorsunuz. Bugün dürbünün tersinden gördüğünüz Beşir Fuad nasıl bir kişidir?

Dürbünün tersinden bakmak uzaktan bakmaktır. Dürbünün tersi, olaylara ve kişilere, ayrıntılar biraz daha azalarak, daha genel olarak bakmamızı sağlar. İçinde yaşadığımız hadiseleri ve kişileri ayrıntıları ile tanırız ama bütünü ve çevresi ile birlikte kavrayamayız. Bir başka ifadeyle yaşayan insanlar hakkında konuşmak, yargıda bulunmak zordur. Kişileri yaşadıkları dönemleri ve ortamları ile tanımak için uzaktan bakmak gerekir. Beşir Fuad’a bakmak da böyledir. O zaman ben de onun yaşadığı dönemde yaşasaydım belki birçok ayrıntıdan asıl bütünü göremezdim. Onun dönemine bir buçuk asır sonrasından bakınca onu çevresinden ayıran tarafları daha iyi görüyorum. Bir defa tek başına bir insan, ortamının dışında bir insan. Edebiyata bakışı farklı, romantizmi reddediyor. Münakaşa usullerinde, tenkitlerinde farklı ve objektif davranan bir insan. Şahsiyat yapmıyor. Münakaşa ve tenkitte objektifliği ilk o getiriyor.


Sizinle daha önce yapılmış bir mülakatta Beşir Fuad’a karşı merhamet duyduğunuzu belirtiyorsunuz.

Evet. Bu duygum onunla özel olarak ilgilenmem, özel olarak ona eğilmiş olmamdan kaynaklanıyor. Onunla aynı yüzyılda yaşasaydım bu şekilde bakabilir miydim, bilmiyorum. Beşir Fuad tek ve çevresinde yalnız bir adam. Dünya görüşümüz farklı da olsa onu seviyorum. Merhamet duygusunun ardında onun kendi hayatına son verecek bir ruh durumunda olması da vardır elbette. O günlerin toplumunda aydın intiharı yok gibi.



Ölümünün ardından uzun bir süre, hatta sizin çalışmanıza kadar ilgisiz kalmış, bir bakıma tarihin bir köşesinde unutulmuş. Sizin çalışmanıza kadar onun hakkında esaslı bir araştırma yok gibi. Bunu neye bağlıyorsunuz?

Bunun çeşitli sebepleri var. Birincisi maddi sebep. Onun intihar haberinin ardından gazetelerde art arda intihar haberleri yayınlanıyor.

Bu haberlerin başka intiharlara yol açtığı düşüncesiyle bir ay kadar sonra gazetelerdeki intihar haberleri yasaklanıyor. Böylece psikolojik bir reklâmın önüne geçilmiş oluyor. Bu durum etkendir. 1940’lara yani Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’ın intiharına kadar gazetelerde intihar haberi görmek mümkün değildir. Böyle haberlerin farklı biçimde verildiğini görürsünüz. “Tabancasını temizlerken çıkan bir kurşundan dolayı” veya “bahçeden geçerken çamaşır ipine dolandığı için” gibi.

İkinci sebep de manevidir diyebiliriz. Aslında tamamen unutulmuş, ilgilenilmemiş olduğunu söyleyemeyiz. Ahmet Mithat Efendi’nin, Muallim Naci’nin ondan pek bahsetmemiş olmaları sosyal baskı nedeniyle olmalıdır. Hem basının tutumu hem de Beşir Fuad’ın feci akıbeti onları bu konu üzerinde artık suskun olmaya sevk etti diyebiliriz.



Daha sonraki dönemlerde ondan bahsedildiğini az da olsa görebiliyoruz. Mesela Ali Kemal bir yazısında ondan söz ediyor, Malumat mecmuasında bir fotoğrafı yayınlanıyor. Edebiyat tarihlerine girmiştir.

Birçok yayını var. Dil öğrenme ve öğretme üzerine kitapları var. “Beşer” isimli kitabında insan fizyolojisini incelemiştir. Bazı edebiyat tarihleri Beşir Fuad’ın insan fizyolojisine, deneye, gözleme önem veren düşünce yapısı nedeniyle diğer pozitivist ve materyalist aydınlar gibi tıbbiyeden mezun olduğunu söylerler. Hâlbuki Harbiyelidir. Ayrıca ilk kez 1943 yılında Küllük dergisinde Lütfü Erişçi ayrıntılı biçimde Beşir Fuad’dan bahsediyor.

Beşir Fuad’ın açtığı yoldan gelenlerin daha cesaretle yürüdüğünü söylüyorsunuz. Örneğin Tevfik Fikret’in Tarih-i Kadim’ine bakarak onun da Tanrı ve din ile arasının bozuk olduğunu daha net görebiliyoruz.  Hâlbuki Beşir Fuad dini eleştirirken sadece Hıristiyanlığı eleştirmiş, geleneğin boyunduruğundan kurtulmuş insan tipini savunmuştur. Bunun sebepleri nelerdir?

Fakat Tarih-i Kadim II. Meşrutiyet döneminde yazılmıştır.  II. Meşrutiyet Türk siyasi tarihinde çok önemli bir dönemdir ve kendinden önceki dönemlere göre yani Beşir Fuad’ın devrine göre çok daha serbest bir ortam vardır. Fikirler daha rahat söyleniyor.  Sonraki pek çok dönemle kıyaslandığında bir başıboşluk da vardır II. Meşrutiyette, o ayrı.

Beşir Fuad’ın din ile ilişkisinin gerçek sebeplerini bilemeyiz. Ailesinin dini terbiye konusunda nasıl bir tutum içinde olduğunu bilemiyoruz. Babası Halep Valisi olduğu için Suriye’de Cizvit okulunda okuyor. Belki okula ve ortama karşı bir tepki olabilir. Okulun etkisi ile Hıristiyanlığı da seçebilirdi. Ama seçmemiştir. Yani okulun onun üzerinde olumsuz bir tesiri var.

Hocam Beşir Fuad’ın düşünce hayatımıza nasıl etkileri olmuştur?

Düşünce hayatımıza kazandırdıkları fazladır. Edebiyat tarihimize baktığımızda romantizmin, eski edebiyat geleneğinin, aşk şiirlerinin devam ettiği bir dönemde onun bunlara karşı bir düşünce geliştirdiğini görüyoruz. Romantizmin aleyhinde bulunarak edebiyatın gerçekçi ve natüralist bir edebiyat olması gerektiğini söylüyor. Ona göre ahlakı telkin ederken yanlış örnekler vermek yerine doğruyu göstermek gereklidir. Fransız romantiklerinin aleyhindedir. Türkiye’de realistlerin, natüralistlerin tanınmadığını söylüyor. Emil Zola’yı Türk edebiyatına tanıtan yazardır. Bir süre sonra Nabizade Nazım –ki o da Harbiyelidir– ilk natüralist hikâye olan Karabibik’i yazar, Ahmet Mithat Efendi Müşahedat romanını kaleme alıyor ve Emil Zola gibi yazacağını iddia ediyor. Yani Beşir Fuad hassasiyet dolu bir edebiyatı gerçekçi, natüralist bir edebiyata sevk etme rolü oynuyor. Romantizmin kötü olduğunu söylemiyorum. Beşir Fuad, fikir hayatımızda aydınların bilmediği bir yığın düşünceyi tanıtır. Stuart Mill, Auguste Comte, Herbert Spencer gibi. Darwin ile ilgili bir yayını yok.


Prof. Orhan Okay

Acaba bir Beşir Fuad külliyatı yeniden yayınlanabilir mi?

Beşir Fuad’ın edebiyat ve düşünce tarihi ile ilgili eserleri üzerine çalışmalar yapılmıştır. Önemli eserlerinin birçoğu yayınlanmıştır. Handan İnci’ni çalışmasında bunlar var. Askerlikle ilgili eserleri, yabancı dil öğreten eserleri, tiyatro tenkitleri, kısa kritiklerini var. Bunların yeniden yayınlanması ancak bu konularla ilgili olanların dikkatini çekebilir.

Beşir Fuad’ın Sultan Abdülaziz’in yaverlik görevinde bulunduğunu biliyoruz.

Yaver olup da sarayda görevli olduğunu sanmıyorum. O zaman için böyle bir görev hademe kelimesiyle ifade ediliyor. Askeriye içinde seçkin bir subay, savaşlara katılıyor. Bugün anladığımız anlamda bir yaverlik gibi bir şey olmasa gerek.

Çalışmanızı yaparken ne gibi zorluklarla karşılaştınız?

Hayatını yazarken büyük boşluklar var. Tabii o zaman kaynaklar azdı. Onu tanıyanları arayıp bulmaya çalıştım. Aileden kimse çıkmadı.

Bugün onun ailesinden olan kişiler var mı?

Ancak çalışmam bittikten 20 yıl kadar sonra torunu ortaya çıktı. Aileden pek az kişiyi hatırlıyor. Çünkü Beşir Fuad’ın karısı ölümünden sonra ondan hiç bahsettirmemiştir. Bunun pek çok sebebi var. En temel sebebi de hayatında başka bir kadın daha olmasıdır.

Bu görüşme ve verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ederim.


Konuşan: Nur Özmel (www.nurozmel.com)

(Kubbealtı Akademi Dergisi - Ocak 2012)


ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)