Beni bekleyen kadim dostum çocukluğum / Belgin Önal
Ne güzel şeydir çocukluk! Vazgeçilmez, unutulmaz. Asla kaybolmayacaklar arasında durur. Ömrümüzce yoklayıp, yerinde eskisi gibi durup durmadığına ikide bir bakıyorken, kenardan bize tatlı tatlı gülümser. Asla yalnız olmayacağımızı, yapayalnız kalmayacağımızı içten içe fısıldar orada öylece sessizce beklerken. Tıpkı okuldan gelmiş bir çocuğun, evde kendisini bekleyen annesinin varlığından emin kapıyı çalıp, kek kokusuyla karşılanacağının verdiği, hayatta yaşanabilecek o çok kısa mutluluk anları gibi... Ve insan, ömrü boyunca hep çok sevileceğini zannetmenin verdiği şımarıklığıyla, yıllarını o anı arayarak geçireceğinin farkında değildir. Aradığını bulamayacağını ise henüz bilmiyordur... Ve insan, kendi öyküsünü yazamaz aslında. Yazabildiği sadece, çocukluğunun etrafında dönenip dururken yakalayıverdiklerinden ibarettir. Çocukluğundan, inatla büyümeyen, aykırı, bir kurala sığmayarak hala sağ kalabilmiş hatıraların ipuçlarını birbirine düğümleyip durur; usta bir balıkçının ağları onaran hünerli, hızlı elleriyle. Her düğümde durur bakar, birbirine ordan burdan bulabildikleriyle eklenik ömrüne. Ne kadar çok düğüm olursa çocukluktan bulunabilmiş, sanki o kadar uzayacakmış ömür, sağlamlaşacakmış duygusuyla hem de... Giderek kökünden göğe doğru büyüyerek uzaklaşıp yalnızlaşan ağaçların yeni yeşeren dallarını yere eğmesi gibi, çocukluğuna geri döner... Yazabildiği, yazdığını zannettiği, kendini anlattı saydığı ne varsa, aslında bir ağaç dalının köküne ulaşabildiği kadarıdır. Ve insan, kendisinden ve çocukluğundan uzağa düşemez aslında. Ne kadar yaşlansa ne kadar uzasa da ömrü, kendisi kadarını yaşamıştır en çok. Ne kadarsa o kadarını taşıyabilmiştir taştan yurduna. Bir kısalıp bir uzasa da aslında gölgesinin kendi boyuyla eş olduğunu biliyor olması gibi. Ve insan, çocukluğunda olduğundan başkası değildir aslında. Büyümüş, sorumluklarla kuşatılmış, rollere gömülmüş, “biri” olabilmek için yorulmuş olsa da. Büyüdüğünde olabildiği kişi, aslında çocukluğundan damıttığı kadardır. Ve insan, bir daha güneş ışıklarını gözlerine, saçlarına takıp gezemez aslında. Yol kenarlarında böğürtlen toplayamaz ellerini kanatarak; öylesine gamsız, öylesine kedersiz. Damağındaki tat saklayan eskiciden, bir badem şekerini ağız dolusu ısırmanın keyfini satın alamaz bir daha. Çocuklukta kalmıştır bunların hepsi... Ve bir daha öylesine özgür adımlarla bir bulutun peşinden koşamaz aslında. Çocukluk, geride unutmak zorunda kalacağımız anılarımızın henüz yığılmamış olması demektir biraz da. Geçmişin ve geleceğin demirden ayakkabılarının henüz giyilmediği; kuş gibi özgür, yalın ayakla koşabildiğimiz, hayatın tozlu teknesinde neşeyle yoğrulup, yuvarlanmaya yeni başladığımız zamanlardır. Ve bir daha günü ve geceyi hoyratça harcayacak kadar yüce gönüllü, bir bilyeden vazgeçmeyecek kadar da kararlı olamayız aslında... Çünkü biz o vakitler, tahtadan bir atın yelelerine tutunup uzaklara gidebilecek kadar hayalperest, elimizden kaçan balonun peşinden gözyaşı dökecek kadar nazlı, bayramlık ayakkabıları heyecanla, özlemle bekleyecek kadar çocuğuzdur... Belgin Önal
Gerçek Edebiyat
YORUMLAR