1980’li yıllarda kütüphanede çalışırken rahmetli Fahrettin Kırzıoğlu’nun Ahıska hakkında bir makalesini okumuştum.

Şavşat, Posof ve benim ilçem olan Ardanuçla aynı boydan olduğunu ve öz vatanlarından sürüldüklerini öğrendiğimden beri bir yakınlık duyarım. Manilerini, türkülerini, masal ve hikâyelerini , sürgün hatıralarını derleyerek yayımladım.

Ancak 2013 yılında da Ahıskayı görmek nasip oldu. Tekrar gidip görmeyi çok istedim. Ardanuç’tan” bizi Ahıska’ya götür” diyenler çok oldu. Tur düzenlemeye kalkınca da kimseyi bulamadım.

Nihayet, 12 Ağustos 2017 de öğretmen olan eniştem Aydemir Aksoy, arabasına ablam Neriman ve kız kardeşim Arifeyle birlikte beni de alarak Ahıska’ya gitmek için Ardahan yoluna girdik. Eskiden Bilbilan Yaylasından geçen yol şehirlerarasıymış. Şimdiki Erzurum yolu ve Ardahan-Şavşat yolu yokmuş. Vapurla gelen eşyaları Rize ve Hopalılar atla taşırmışlar. Kışın yük taşıyıcılar yolunu kayıp etmemeleri için direkler dikiliymiş. Bilbilan’a yakın yerde karakol varmış. Oradan çan çalınarak yolunu kayıp edenlere yer bildirilmiş. Kutul’dan geçen bu yolu Ruslar Türk köylülerini bedava çalıştırarak yapmışlar.



Bu civardan geçen eski bir yola yaşlılar İpek Yolu diyor. Ardahan, Ardanuç yolu 30-40 yıldır bitirilemeye çalışıldı nihayet büyük bir bölümü bitti ama tırlar dolu çıkamıyormuş; boş olarak inerken bu yolu kullanıyorlar. Güler misin ağlar mısın anlamadım.

Ormanlar arasında Geleşen, Heva köylerini aşarak erkenden Bilbilan’a vardık. Ormanların içinde Göle’nin köyü olan Kinzotamal’ın kalesi muhteşem görünüyordu; arabayı durdurup fotoğraf çektim. Bilbilan Yaylasında konuştuğum bu köylü kişiler Ahıska’dan geldiklerini söylediler. Bilbilan Yaylası eski canlılığını yitirmiş. Ardanuç sınırları dahilinde olmasına rağmen Ardanuç’tan çıkan az. Bu yaylaya Rize Hemşin’den, Kemalpaşa Hemşinliler Batum Kaheber ovasında yaşayan Karaçadırlılar, Borçkalılar, Şavşatlılar ve Ardahanlılar çıkarmış.

Osmanlı Devlet Arşivinden aldığım bir belgede ( A.MKT.MHM. 42 12 1268”1852”) Hemşin’den bu yaylaya çıkıldığı yazılmakta. Büyük hayvan pazarları kurulurmuş.

Birkaç dil konuşuluyor halen daha bu yerde.



Ardanuç’un dağlarından sonra Ardahan arazileri çok düz geldi. Bir kere baharın gitmiştim çiçekler rengarenkti, kuraklık olduğu için şimdi kurumuş yeşil göremedik. Meyve ağacı yok onun için bizimkileri meyve Kızılcık ekşisi getirip satarmışlar.

Mehmet Bilgin’in Teşkilatı Mahsusa kitabını okurken bu civarda geçen savaşlar aklıma geldi. Efsanevi komutan Halit Paşa ve bölgemizden topladığı isimsiz çeteler bu toprakları bize bırakmak için karda kışta yaptıkları mücadeleleri düşündüm.

Ardahan’da çorbalarımızı içip Posof’a taraf yola çıktık. Uyarılarıma rağmen eniştem Çıldır yoluna girdi 20 km. gidip geri dönmek zorunda kaldık. Ilgar Dağı’nda ki soğuk sudan içtik ama etrafı çöplerle doluydu. 

Ablam uzaktan Posof’u görünce şaşırdı.” Kaan Gündoğdu çok güzel fotoğraflar koyuyordu. Burası çıkışı olmayan bir yer. Ardanuç’tan da mahrumiyet ” dedi. Facebooktaki Posoflu arkadaşlarımın sayısı sahil ilçelerimizden daha fazla. Keşke Şavşat-Posof yolu yapılsa da bağlarımız güçlense.



Belediyenin misafirhanesin de Köksal Seyhan bey yerimizi ayırtmıştı biraz dinlendik. Yataklar ve yerler temizdi ama ablam beğenmedi. Keşke Ardanuç Belediyesi de bir misafirhane yapsa.

Öğretmenevinde çaylarımızı içtik. Aşık Müdami’nin oğlu Hikmet Ataman’dan bir hikaye derlemiş kitabıma almıştım. Posofla ilgili çıkan kitapların arasında sergileniyor olması beni mutlu etti. Ardanuç’la ilgili birçok kitabım olmasına rağmen, kütüphanelere bağış ederim ama bir yere koyulduğunu görmedim. Kapının girişinde Müdami’nin dörtlüğü vardı. Rehberimiz Halil İbrahim Ataman’ı alarak Ahıska’ya taraf yola çıktık. 

Posof-Ahıska arası 22 km. 15 TL. ödeyerek Türkgözü sınır kapısından geçtik. Yasak olduğu için ilaçlarımızı bırakmıştık. Ucuz olduğu için Petrol ofisinde depomuzu doldurduk. Pompacının şivesi bize çok benziyordu. Nereli olduğunu sorunca “ Acara Hulo civarı” dedi. O taraflarda halen daha Türkçe konuşulurmuş. Köyleri geçtik. Eskiden Türk Yurdu olan bu yerlerde şimdi tek Türk hanenin olmamasını anlayamıyor ilk girenler.

Posof Çayı da ülkemiz dışında akıyordu. Doğal gaz borularla dışarıdan geçmiş. Türk tarafındaki tarlalar boş ama bu taraftakiler ekili. Üstü kapalı Ahıska Pazarına girdik. Vatan’a  yerleşen İmam Şevket Bey ve eşiyle görüştük. Ankara da görüştüğümüz Ahıskalı aydın Orhan Uraveli’nin köyü olan Uravel’in nerde olduğunu sordu ablam. Paralarımızı bozdurduk. Gürcü parası bizimkinden değerli olmuş. Pazarda ki esnafla Türkçe analaşabildik demek ki çok Türk müşterileri var. Gürcü ve Latin alfabesiyle yazılı kahveleri görünce heyecanlandım birinden seçip öğüttürdüm. Gelene kadar arabada mis gibi koktu. Evde pişirdim ama bizim içtiğimiz kahvelerin tadında değildi fincanımı bitiremedim. Bal ucuz. Gideceğimiz köyde belki bidon olmaz diye buradan aldık. Beş küçük bidona 1 kg.bal parası ödedik. 3 kg.fazla bal geçirilmiyor.



Osmaniye’de tanıştığım iki yazar 93 muhaciri olarak bölgemizden gidenlerin kurduğu Küllü köyündendiler. 

İsmet İpek ve Kadir Aslan geçmiş yıllarda Ahıska’ya geldiklerinde bir köye gidip camide namaz kıldıklarını İsmet Bey’in müezzinlik yaparken ağladığından bahsedince şaşırmıştım. Benim bildiğim  Ahıska’da Türkçe konuşan köy ve ibadete açık camii olduğunu ne duymuştum ne okumuştum. Kimsede bilmiyordu. Araştırınca Adigön ilçesine bağlı Ğorze ve (58 hane-Ahıska’ya 24 km.) Miraçhan köyünün Acara’dan geldiklerini öğrendim ve rehberimizin teyzesinin oğlunun yaşadığı Miraçhani köyüne doğru yola çıktık 70 km. yol gideceğimizi eniştemle ben biliyordum ama diğerleri bilmiyordu. Yolun uzunluğundan yakınıp durdular.

Kür Nehri nazlı nazlı akıyordu. Tarih kitaplarını okurken Çoruh-Kür boyuna Selçuklularla savaşmak için Gürcistan kralı David’in 1100’lü yıllarda yerleştirdiği 45 bin Kıpçak Türk’ü aklıma geldi.

Yol kenarları Ardanuç’a çok benziyordu. Camandar mahallesinde Tanzot’a çıkıyoruz sandık bir ara. Adını çok duyduğum Hırtız (Hertvis) nahiyesindeki kaleyi gördük. Ardanuç ve Posof’ta Hertus diye köy var. 

Ahıskalılar Hırtıslıların ticaert yapıp başarılı olduklarını, dutu çok sevdiklerini, dutları yiyen kargaları başka köye kadar kovaladıklarını, dutlar zamanı ekşi hamuru suya verip ekmek yerine dut yediklerini şaka yollu söylerlerdi. Orhan Uravelli “Hırtıs’a Narmandan gelenler” olduğunu, “Narman diye yerleşim yeri olduğunu” söyledi. Aspiniza ilçesini geçerek yolumuza devam ettik. İlçesinin kaplıcalarını gördük. Yolda bir yerde sıcak suyu dışarı akıtıyorlardı.

Vardizyya’daki kaya evlerinin karşısında durduk fotoğraf çektirdik, çok turist geliyordu. Nehrin kenarındaki masalar da doluydu. Vardizya Manastırının tabelasını da gördük ama çok yorgun olduğumuz için gidemedik. Turistik olduğu için buraya kadar yol çok güzeldi ama hemşehrilerimizin yaşadığı Miraçhan Köyünün yolları çok bozuktu. Acara da ki Müslümanların yaşadığı köylerin yolları da bozukmuş. Derenin kenarına kurulmuş köyün girişinde eski bir yapı vardı ne olduğunu anlayamadık.

Köprüden geçerek köye girdik, yeni yapılmış kocaman bir okul binası vardı. Bozuk şose yoldan zar zor ilerleyerek gideceğimiz eve vardık. Ağaçların, sebzelerin içinde büyükçe bir evdi. Nusreddin Kamaşitze amca bizi güler yüzle karşıladı. Hanımının başı kapalıydı, 2 yıldır yürüyemiyormuş. Oğluyla gelini okulda öğretmenmiş. Torunu Batum’da Coğrafya bölümünde okuyormuş. Nine, dede ve oğlunun konuşmaları tıpkı bizim gibiydi. Artvin’in anadili Gürcüce olan köylerinin Türkçe konuşmaları farklıdır hemen anlarsın. 

Bunlarda öyle bir aksan yoktu sanki yan komşumla konuşuyormuş sandım kendimi. (Sen yerine san demeleri ço diye hitap etmeleri bile aynı) Yalnız Öztürkçe kelimeleri bilmiyorlardı, ben de Gürcüce veya Rusça kelimeleri anlamakta zorluk çekiyordum. İki isimleri vardı.

Kapı da tamir olacak iki eski araba vardı. Gençler bizimle Türkçe konuşmadılar konuştuklarımızı anlıyorlardı gibime geldi. Hemen sofra kurdular yöresel yiyeceklerle donattılar.” Amca soframız küçük ama gönlümüz büyük buyurun. Anay olsaydı da sizi görseydi. Gene gelin” deyince gözlerim doldu. Kendisi Posof’a bir kere gelebilmiş. Şakadan kızları Türkiye ye gelin edelim deyince amca: ”Akrabalar da düşündü ama kapılar kapanır da ayrı kalırız diye olmadı.” dedi.

Rehberimiz, ”Acara da iki Tığılva olduğunu, camii olan Tığılvana’ya Türk Tığılvana diyormuşlar” dedi. Acara’daki teyzesinin kızı Posof’a gelince anamın vasiyetidir diyerek taşları öpmüş. Posof’tan gelen rüzgara ağzını açarak ciğerlerine çektiğini.” söyledi.

Sofrada adı yabancı olan bir sebze yemeği vardı. Bizim yağda eritilmiş peynir kuymağına muhrakat diyorlar. Peynirli ğaçapur, tatlı börek ve çok güzel kırmızı şerbet vardı. Çok nefis bal ve yöresel yiyecekler vardı. Nine pek kendini ifade edemedi yemek tariflerini dededen aldık ama tam anlayamadım. Ballarımızı başka bir evden aldık; bidonların bile darasını almışlar. Keşke vaktimiz olsaydı da sohbet edebilseydik. Yolda ikindi ezanı okundu ufak bir çocuk okuyordu. Hıristiyan bir ülkede ezan sesi duymak insanı başka etkiliyor. Camiye gitmeyi çok istedim ama ablam gecikiyoruz dedi. Keşke kurbanımı orada kestirmek için para bıraksaydım. 350 TL.den başlıyormuş.



79 yaşındaki dede bizi köyün alt başına kadar geçirdi, buruk bir şekilde vedalaştık kimsenin varlığından bile haberdar olmadığı köyde dinimiz ve dilimizi yaşattığı için. Ahıska’ya döndük ikindi namazları Kuran Kursunda kılındı.

Tren yolunda duran vagonları görünce yaşlıların bana anlattıkları sürgün trajedisi gözlerimin önünde canlandı. Arkadan kaleye çıktık Ahmediye camiin başında haçlı bayrak dalgalanıyordu. Burayı Ruslar’a bırakmamak için Ahıskalılar kadan-erkek ne yiğitçe mücadeleler verdiği aklıma geldi.

Posof’a döndük bölgemiz için çok değerli çalışmaları olan Kaan Gündoğdu ve aşık Hikmet Ataman’la görüşüp yeni çıkan kitabını alıp doyamadan Posof ve Ahıskadan ayrılıp Ardanuç’a geldik.



ACARA MUHACİRİ DEDEYLE YAPTIĞIMIZ RÖPORTAJ

-Adınız Soyadınız

 -Nusroy (Nusreddin)

-Soy adınız?

-Kamaşidze.

-Bu köye nereden geldiniz?

-Acara Tığılvana Köyünden.

-Hangi yılda niye geldiniz?

- 1984 yılında geldik. Oraları su götürüyordu, çığ geliyerdi. Hükümet burya 50 tütün (hane) geturdi.

-Geldiğinizde evler var mıydı?

-Biz yaptuğ bu evlari. Hükümet 3000 bin manat paray verdi yaptuğ. Orda evlarimizi bırağtuğ bazisi satti, bazisi çüridi ela kaldi evlar.

-Bu köyün adı ne?

-Miraçğan.

-Bu adı siz mi koydunuz?

-Eskidan varidi.

-Sizden önce kim oturuyordu burada?

-Meshilar oturiyerdi buradan kalhmişlar. Hangi koydur bilmam sizin Posof’tan 80 km.uzahtur. Bura İsmail isminda bir uşağ geliyer.” Bu yerlar babamın vatanidur.” diyer. İki keram geldi burya. Burdan kalhmişlar getmişlar taşli bir yera oturmişlar.

-Acara da ki köyünüzde Türkçemi konuşurdunuz?

-Bazisi Türkçe konuşurdu, Tiğilvana’nın biyanki köyi var orda Türkçe konuşiliyer. Bizim koy da Gürcica da konuşulurdi. Anam ve bacilari Posof’tan gelmiş. Bazisi Turkça bilur bazisi bilmaz.

-Ğulo?

-Ğulo reyondur.(İlçe)

-Rus savaşını nenen, deden nasıl anlatırdı?

-Ağniyamadım ço!

-Düğünlerde ne çalardınız?

-Akerdeon, Garmon.

-Eski hekiyalardan biliyor musunuz?

 -Bilmam Melik Ğalay’ın kocasi varidi o çoğ bilurdi. Ben kuçugidim kulağ vermiyerdim.

-Bu köydekiler hep Türkçe bilir mi?

-Bilur he.

-Anan nereliydi?

-Posof, Papola köyünden. Anneannemde Acara Suğana dan.

-Anan oraya nasıl gelmiş?

-Türkiya’ya Urus ekseri gelmiş milleti kesiyermiş. Hanımın Emisi Nuri Dedey varmiş o demiş ki: “Kalğın kaçın ki sizi burada kesacah. Tığılvana ya hanımın babasının evuna gondarmiş.” Ahıskadan Posof’a girip Urus kesmaya başlamış. Uç baci ondan Acara da kalmiş. Ey bunlar nera getsinlar? Kaldurmişta oranın adamlarına vermiş evlandurmiş Nuri Dede’nin babası. Bir ara anamla, babam Posof’a gelmiş demişlar ki: ”Burda kalın getmiyasız, Nazime bacım, kardeşim Kemal varidi.” Onlari Acara da bırahamam “ demiş anay. Dursun Dedey de demiş ki: ”Kızi bilmam ama oğlan sınıri aşıp bizim köya gelur.” Durmamiş getmiş Tığılvana’ya. Sınır kapilari kilitlandi getmah gelmah kalhti her bişe kapandi.

-Anan Posof’a çok hasretlanur miydi?

-Ah! Vatan derdiya başından duman gediyerdi.

-Hiçbir yakınını görmeden mi öldü?

-Kimi göracahti? Bizim koydan Posof’un sırtlari gorikiyer di.” O sırtlara ben çıhmiş gezmişim.” derdi.

-Acara da kaç köy Türkçe konuşur?

-Şimdi kapilar açildi hepsi Turkçe konişiyerlar. Buyan ki Tığılvana konuşurdi. Ğulo da azar azar konuşirdi şimdi arttı.

-İhtiyarlar hep Türkçe bilurmiydilar?

-Bilurdilar.

-Rus zamanı ibadetleri nasıl yapıyordunuz?

-Namazi kılıyerduh işte ela ha. Gorikmiyerduh kimsaya. Hukumeta gostarmadan gizlica kurba kesiyer oğlanlari sünnet yapturiyerduğ. O zaman eylaydi şimdi her şey rahat camimizde ezan ohiniyer.

-Düğünlerde ne oynanırdı?

-HOROMİ,OSAMA,BAR OYNANIRDI.

-Seni Acara’dan Kazakistan’a niye sürgün ettiler?

-Emim Türkiyadaydi, anam Posfliydi.

-Hangi yılda sürdüler?

-1951 de.

-Ne kadardın?

-10 seneluğ. (10 yaşında)

-Tek başına mı sürdüler?

-Ev halkıylan.

-Batum’a cah arabayla gettuh. Ondan oyani povez(tren)la 14 guna Kazakistan’ın PASKARAL REYONUNA GETTUĞ. Bizi Monotolf koyuna goturdilar. 2 sene kalduh. Stalina o yani bu yani yazi yazduh sonra biz geri döndardilar.

-Sizin köyden kaç tütün sürdüler?

-12 tütün.

-Ötekilerin suçu neydi?

-Onlarda eylayidilar. Acara dan 100 tütün sürülduğ. Stalin hükümeti zamanıydı.

-Acaralılar Stalin’i severmiydiler?

-Sevmayıpta na edacahtuh. Bizi süranda eşyalarımızı çıharmaya yardım ettilar. Hanımın iki emisinida sürdilar.

-Gençliğinde Türkiyede yaşamak istermiydin?

-Nasıl gelacahtım ki Türkiyaya.

-Maaşın ne kadar?

-200 lari. -Miraçhan’ın etrafında ki köyler Hırıstiyan mıdır?

-Evet ama iyi geçiniriz. Cenazelera gedip geluruh.

MİRAÇHAN YEMEKLERİ BÖREGİ: Yufka açılır tepsiye dizilir ceviz tereyağı dök muçla(katla) fırında pişirilir.

SİNOR: Yufka açılır sobada yarı pişirilir. Rulo haline getirilip iki parmak eninde kesilir. Siniye dizilir kalın ayran ezilip serpilir. Evun yağı (tereyağı)eritlip üzerine dökülür.

HASUTA: Tereyağı eritilir içerisine un konup kavrulur. Su şeker dökülüp karıştırılır. Mısır unuylada yapılabilir.

LAHANA: Lahana pişirilir kartopi(patates) soyulup dökülür. Yağ da soğan kavrulur kinzi de koyup tencereye dökülüp yenir. SÜTLİ: Süt kaynatılır pirinç dökülüp pişirilir kalınlaşınca servis yapılır.

ÇİNÇAR ÇORBASI : Çincar (ısırgan) toplanıp yıkanıp pişirilir. Çadi veya buğday unundan urva(yemeğe katılır) verilir. Tereyağı eritilip üzerine dökülür.

BUĞLAMA : Patates pişirilir soyulup el ile ezilir. Soğan yağda kızartılır üzerine dökülüp kariştırılarak yenir.

TUTMAÇ ÇORBASI: Hamur yoğrulur orta kalınlıkta açılır erişte gibi şeritler halinde kesilir. Kaynar suya dökülüp pişirilir. Soğan yağda kavrulur kondar da( dağ kekiği ) ilave edilerek yenir.

AYRAN ÇORBASI: Yoğurt çırpılır, bir avuç mısır veya buğday unu dökülerek karıştırılır. Ateşe konularak çorba kıvamına gelinceye dek pişirilir. Kaymak veya yağ dökülerek servis yapılır.

DAĞLARİ MUHRAKART: Peynir kesilir ateşte eritilir. Üzerine bol miktarda eritilmiş tereyağı dökülür.

ĞAÇAPUR: Yufkanın içerisine peynir koyup pişiriyorsun. (Kaynak:Nusreddin Kamaşidze)

Ülkü Önal
Gercekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)