Muzaffer İlhan Erdost – Turhan Selçuk – İnsan Hakları Günü
Turhan Selçuk’un cenaze törenine Ankara’dan kalkıp geldiğinde, sanatı hakkında böyle düşünürmüş demek, yeni öğrendim: “Turhan Selçuk, karikatür sanatının Everest’i, erişilmez olanı…” Muzaffer İlhan Erdost’u ikinci kez, Hacıbektaş gömütlüğünde, sonsuza uğurlamaya gelen Turhan Selçuk dostlarının arasında bu kadar yakından görmüştüm. Muzaffer İlhan Erdost… ‘12 Eylül’de, “içimizdeki amerikalılarca” tersyüz edilmiş bir zavallının marifetiyle, gözleri önünde öldürülen kardeş acısı, “yanı ateşe düşmüş gibi” ömür boyu yanan Muzaffer Erdost… Kardeşi İlhan’ın ismini, zalime inat yanına alıp Muzaffer İlhan olan, yayıncı, yazar, şair, ressam, ağabey Muzaffer İlhan Erdost… ‘İlhan… İlhan…’ dedim, sesim havada kaldı. İbrahim oğlu Yusuf ailesinde iki İlhan var. Biri beş yaşında ölen İlhan. Adını ben koymuştum. 5 Mayıs 1941’de öldü. Biri öldürülen İlhan. 17 Aralık 1944’te Artova’da doğdu. 7 Kasım karanlığında, Mamak Askeri Cezaevi’nde C Blok F Koğuşu’nda, iki tutuklunun kolları arasında sağ dizi üstüne çömeldi. Kolları yana sarktı. Başı hafif öne düştü. ‘İlhan… İlhan…’ dedim, sesim havada kaldı. Üstüne uzattıkları battaniyeyle aldı götürdüler. O gitti, ben kaldım. “İki kişi tek bedende” gibi bir yaşam, ilgi alanı geniş, düşünen, üretken bir aydın, insan hakları savunucusu Muzaffer İlhan Erdost. “Biraz da karikatür açtı, kendim olan kendime erişme kapılarını. Ama 'karikatür nedir?' diye soracak olsam kendime, duraksarım. Çünkü anamın memesi gibi emdim karikatürü, ne olduğunu da bilirim, ama bunu bilgiye dönüştürecek, tanımlayacak bir çaba içinde olmadım. "İnsanın insanlaşması gibi, bireysel olsun, toplumsal olsun, özgürleşme süreci de süreklidir ve sonsuzdur. Karikatür de… Karikatür, küresel egemenliğin yakıcı, yıkıcı, öldürücü silahlarına karşı, insanın insanlaşmasının onarıcı, yapıcı, diriltici silahlarını kuşanır. O, bizim acıdan kıvranırken gülümseyen yüzümüzdür de.” (Fevziye Özberk-Muzaffer İlhan Erdost. Kırmızı Kedi yay.) Türkiye İnsan Hakları Kurumu Vakfı (TİHAK)’nın Başkanı olarak, yönetim kurulu üyesi usta şairimiz A.Kadir Paksoy’la beraber yıllarca insan hakları mücadelesi verdiğini biliyordum ama Turhan Selçuk için kendisine baş sağlığı dilediğimde, karikatür üzerine de düşündüğünü bilmiyordum. Turhan hocayla aynı gazetenin karikatüristi olmanın onuruyla, mücadelesi ışık olan bir yurtsevere kendimi daha yakından tanıtmak niyetiyle sözü, ara sıra haberleştiğimiz şair A.Kadir Paksoy’a getirip, nasıl olduğunu sordum… “Kadir iyi…” dedi, “Ankara’da…” Üzgündü… Turhan Selçuk töreni dışında pek konuşmak istemediğini duyumsadım… Haklıydı fakat konuşmamız ilerleseydi, belki, “Ben insan haklarının savunucusuyum. Soyut insan hakları savunucusu değil, içinde binbir oyun, hile, cambazlık gizlenen insan hakları değil. (A.g.e), diyerek ‘insan haklarıcı’ sömürgenlerden farkını anlatacak, ben de, 2006 yılında, konuşmacı olduğu bir aydınlanma toplantısında, kendisini can kulağıyla dinleyenler arasında olduğumdan söz edecektim… Değerli yurttaşımız, rahmetli Türkan Erkin’in öncülüğündeki İstanbul CUMOK'un (Cumhuriyet Gazetesi Okurları) düzenlediği, Muzaffer İlhan Erdost’un “Güneydoğu Sorunu ve İrtica” başlıklı söyleşisini, can kulağıyla dinlesem de, not almadığım için ayrıntısıyla anımsayamıyorum… Künhüne vardım ama konunun… Özünde, şu şiirinde söylediğiydi: (…) çocukları çocukları çocukları daha bilmiyorlardı ölümü belki tek bir sözcüğün lezzetini ayışığının balkıdığı burada da ölüm büyür (…) Mustafa Bilgin
öldürdüler
kuytu diplerde sessiz
menekşe yeşil çağla
ve tatlı bal gözlerinden öldürüldüler
çocukların elleri yumuktur
bilinçleri su gibidir
akıp gider
ve ölüm imgesi de
öldürüldüler
kara ekmeğin tadını
bilmeden daha
öldüler onlar
bir su gibi aktılar
toprağa
kırmızı toprağın altında
büyür ölüm
ölüm büyür her yerde
yusuflarda
ve burada da
yörükselimde ve
her yerde
Gerçekedebiyat.com