Kaderin coğrafyası
“Coğrafya kaderdir” sözünün kesin olmamakla birlikte İbn-i Haldun’a ait olduğu söylenir. Bu doğru değil. Haldun’un coğrafya üzerine değinileri dönüştürülerek ‘Coğrafya kaderdir’e kadar indirgenmiştir. Referans olarak gösterilen Mukaddime’nin hiçbir cildinde bu sözcüğe rastlanmaz. İbn-i Haldun Mukaddime’nin birinci bölümünde iklimlerin ve beslenmenin insan yaşamı ve uygarlıklara etkileri üzerinde durur. Aralarında Hipokrat, Platon, Aristo ve Strabon gibi isimlerin bulunduğu bir gurup felsefeci, bilim adamı ve tarihçi kimi bölgelerdeki medeniyetin neden diğer bölgelere göre daha ileri olduğu sorusuna yanıt vermeye çalışmışlardır. Bugün bu sorunun yanıtını verebiliyoruz. Ne var ki bilimsel karşıtlığına karşın coğrafya kader değildir. Kader’de asla değiştirilemeyecek olanın bütün olayların önceden ve değişmeyecek biçimde düzenlediğine ilişkin determinist bir yorum vardır. Kader kavramı teolojiye ilişkindir. Teolojiyi bilim saymıyoruz. Kader özgür iradenin bütünüyle yokluğudur. Burada özgür iradenin ne kadar özgür olduğu sorunsalından söz etmiyorum. Marks’ın yorumu daha açıktır. Marks, Louis Bonaparte’ın On Sekiz Brumaire’i’nde “İnsanlar tarihlerini kendileri yaparlar, ama onu serbestçe kendi seçtikleri parçaları bir araya getirerek değil, dolaysızca önlerinde buldukları, geçmişten devreden verili koşullarda yaparlar. Tüm göçüp gitmiş kuşakların oluşturduğu gelenek, yaşayanların beyinlerine bir kâbus gibi çöker. Kendilerini ve bir şeyleri altüst etmekle, şimdiye dek hiç olmamışı var etmekle uğraşıyor göründükleri esnada, tam da böylesi devrimci kriz dönemlerinde, endişe içinde geçmişten ruhları yardıma çağırır, onların adlarına, sloganlarına, kıyafetlerine sarılır, dünya tarihinin yeni sahnesinde bu eskilerde hürmet edilen kılıklara bürünür ve bu ödünç dille oynamaya çalışırlar” der. Marks’a göre “Yaşamımızı oluşturan bilincimiz değil, bilincimizi oluşturan yaşamımızdır aslında.” İbn-i Haldun Mukaddime’de kader kavramını kullansa da fizikten, sosyal bilimlerden söz ettiği açıktır: “Bireylerin fiziki ve aktöresel (ahlaki) özellikleriyle yaşadıkları bölgelerdeki iklim koşulları arasında doğrudan bir ilgi vardır. Çok sıcak ve çok soğuk bölgelerde doğup yetişen bireylerin fizyolojik özellikleri, örneğin deri ve göz renkleri, ılıman iklimlerin egemen olduğu yörelerdeki bireylerinkinden yalnızca bu etkenler nedeniyle değişiklik gösterir. İklimdeki düzeyli değişim kendini deri renklerinde de göstermektedir. Sıcak yörelerde yaşayan bireylerde gözlenen yeğni (hafif) yaradılışlık (meşreplik), ivedilik (çabukluk) ve zevke düşkünlük, ılıman yörelerde yaşayan bireylerin davranışlarında ortaya çıkan yeğnilik (rahatlık), soğuk iklimlerde yaşayan bireylerde gözlenen özen ve önleme yönelik vurgu, bireylerin kişilik özellikleriyle yaşadıkları iklim arasında bir ilişki olduğunu göstermektedir. Sıcak iklimlerde yaşayan bireyler ılıman iklimlerde yaşamaya başladıklarında sıcak iklimin özelliklerinin onlardan giderek silindiği görülmektedir.” Dünyanın yağmalanması büyük buluşlarla gerçekleşti. Fatihler aslında yağmacılardı. Kristof Kolomb, Ferdinand Macellan, Vasco de Gama, Bartolomeu Dias gibiler fethedenler için kahraman, fethidelenler için emperyalist yağmacılardı. Kader, bu yağmacıların geride bıraktıklarıydı. Victor Cousin kendisine bir harita verilmesi halinde o haritada yer alan ülke insanlarının nasıl olacağını, tarihte nasıl rol oynayacaklarını söyleyebileceğini belirtir. Kader karşımıza Cousin’de kartografya olarak çıkar. Çevresel deterministler’e göre kartogrofya, coğrafya fiziki çevreyi, kültürel yapıyı oluşturur ve gelişmişlik düzeyini belirler. Ne kadar bilinç o kadar yaşamın gerçekliği! kaderi belirleyen çevresel determinizmdir. Bütün koşulları belirleyen de kapitalizm olarak oradadır. Bilinçsiz bir yaşam, salhaneye de çayıra da aynı biçimde yürür aradaki farkı fark etmez.