Benzeme isteği ve eğreti uyum
Eğer zihnimiz kendi şarkımızı söylemeye hazır değilse, herhangi bir dış nedenden gelen etkiye açıktır ve ötekinin “Kış Şarkısını” söylemekten sakınca görmez… Bu durum etkileşim içeren nedenden kaynaklanmaktadır ve iç uyarıcının yoksunluğunda dış uyarı devreye girer, üzerimizde bir itim gücü oluşturarak başkasına benzemeye yönelten bir refleks oluşturur. Sözgelimi, biri güç ve zenginlik sergilediğinde, bu kimimizin idolü olur, onun gibi olmak isteriz. Biri etkili konuşur, rol modelimiz olur, ona benzemeye çalışırız. Birinin yaşadığı konfora, şatafata imreniriz, sahip olduklarına ulaşmaya, hatta gerektiğinde onun kibrini, hoşgörüsünü, sevgi ya da zalimliğini, bilgelik ya da bilgisizliğini örnek almaya çabalarız. Herhangi birinin güzelliğine, albenisine kapılırız, onu kopyalamaya didiniriz ve benzemek istediğimizi her yerde, her koşulda bularak eksikliğimizi gidermeye çalışırız. Çünkü ilgimiz, bakışlarımız ve duygularımız tümüyle benzemek istediğimize yönelik arayışlara girer… Dedikoduyu seviyorsak, bir şekilde dedikodu yapanı bulur, hemhal oluruz. Politikada, partide, arkadaşlıkta, yurttaşlıkta, tüketim, ideoloji, cemaatte ve daha birçok şeyde böyledir ve mutlak şekilde benzemek istediğimiz bir rol model ediniriz. Milli ya da dini duygularımız kabarıksa, bunlara sahip biriyle bağ kurar, benzemeye, benzeşmeye girişerek birbirimizi tamamlarız. Bir yarışmada, bir sınavda, birinci olandan daha düşük derece edindiğimizde benzerimizi bulur, karşılıklı rol modeller oluştururuz. Daha vahimi Richard’a sevgisi sevdaya varan bir Aborjin dahi Richard’dan bir parça olmak için kişiliğini baştan sona kapsayabilecek dönüşüm başlatabiliyor... Örnekler artırılabilir ancak şimdiden benzemeyi istemenin ya da benzemenin zihin ve algılama ile ilişkili olduğunu belirtelim. Örneklersem eğer: Bir inek benzeri ile aynı ahırı paylaşır ama rol model olarak öküze öykünmez. Çünkü o her koşulda kendidir, kendi olarak görünür. Yaşamı öküzün gözüyle algılamaz. İnsan ise çok zaman renkleri baskın olanın gözüyle algılamaya sürüklenir. Benzemek istediğinin enerjisine kapılıp gider. Çünkü insanlığın düzeni ve uyumu kusurlu işler. Anlamsız, anlam veremediğimiz çoklu bir yapıya sahiptir ve başına buyruktur. Birimiz barış derken, öteki savaş; bir diğeri açlık bağırırken, öteki öl, der. Bir başkası sakin sesle konuşurken, öteki gürültüye boğar ve eğer özgün değilsek, dışarıdan bizi etkileyen kim varsa ona benzemeye eğilim gösteririz. Bu da kendi elimizle kendimize yönelttiğimiz top mermisi kadar tehlikelidir ve anlamı , “Müstahaksın… Canın cehenneme…” demektir… Bu açıklamanın aksi iddia edilebilir ama algılama genel olarak böyle işler. Kanıt isterseniz: Benzer ile benzerini gözlemleyelim, parçalara ayıralım, üzerinde düşünelim, anlama ve algılama noktalarını bulalım, sonra bulgularımızı birleştirelim. Göreceğimiz şudur: Benzemek isteyen kendi olmaktan uzaktır. Kamuflaj kişilik oluşturmuş, anlamsız, zayıf, yıkıcı ve sadece kopya roller üstlenmeye yönelmiştir. Karanlık boşluk yaratır… Benzemek isteyen de kendi hayatında boşluklar yaratır, fark etmekten, fark edilmekten yoksun, - fark edilse bile eğreti- kalır. Günümüzde algılama yeteneğimizde belirgin ilerlemelere sahibiz ama yine de sunulan paketlerin tuzağına düşebilmekteyiz. Aklımızı başımızdan alan nesneler ve değerler, paketler ve kodlar bizi yanıltarak, yeni boşlukların oluşumunu başarabiliyorlar… Yapabileceğimiz şey kırıntılar üzerinden benzeyen olmak yerine, benzersizliğimizle var olmak en iyidir, deyip bitirelim. Haydar UzunyaylaBENZEME ZİHİNLE İLGİLİDİR
BENZEMEK İSTEYEN KENDİ OLMAKTAN UZAKTIR
BENZEMEK İSTEYEN
Gerçekedebiyat.com