Vahşet
Bugünlerde savaş alanlarında, çöllerde ve dağlarda, ayçiçeği tarlalarında, hatta sokaklarda ve evlerde yansıyan görüntüler bize, insanın kusursuz vahşiliğinin vardığı boyutları net şekilde göstermektedir.
İnsan kirli bir oluşumdur.
Karanlık, kirli, zorba ve hain… Sefil ve herhangi bir vahşi
hayvandan daha fazla vahşi... Gezegende insana dair bir olaya veya
kaynaklık ettiği her türden canlı-cansız kıyım ve katliamlara
baktığımızda yukarıda ileri sürdüğüm gerçeği reddetmek
için bir neden yok. Ama eğer reddetme gafletine düşerseniz size
ancak ‘kirlenmiş insan’ diyebilirim. Neden mi? Bugünlerde savaş alanlarında,
çöllerde ve dağlarda, ayçiçeği tarlalarında, hatta sokaklarda
ve evlerde yansıyan görüntüler bize, insanın kusursuz
vahşiliğinin vardığı boyutları net şekilde göstermektedir.
Sürüklenerek teşhir edilen cesetler, kuyularda istiflenen ölüler,
sürülen insanlar, yanan ormanlar, kuruyan göller ve daha nice
yıkımlar öylesine pervasızca gerçekleşiyor ki, insan hem
kendini hem insandışı yaşamı her gün daha da çoğalan bir
öfkeyle yok etmeye devam etmektedir. Çünkü yüreği ve zihni
şiddetin ve nefretin salyası ile beslenmiştir. Sürekli salya
akıtmış ve işin feci yanı bunu yanlışlık olarak görmediği
gibi, gaddarlık ve zalimliği de var olmanın kaynağı haline
getirerek yükseltmiştir. Suç işlerken sevinebiliyor.
Suçuyla onur duyabiliyor. Çılgınlığı erdem olarak görüyor,
onu ölçüsüz şekilde övüyor ve sonra da söz cambazlığı
yapıyor. Evet, söz cambazlığı ve türler içinde bu özellik
sadece insana özgüdür. Felsefeden edebiyata, evdeki muhabbetten
politikacıya, şiir, roman, öykü, hitabet, köşe yazısı ve daha
başka araçlarla hemen hemen hepimiz söz cambazlığı yaparız ama
hiçbir sözümüz ne Karındeşen Jack’ı, karın deşmekten
alıkoyabildi ne de öneri ve görüşlerimizle, kendimizce
geliştirdiğimiz fikirlerimizle, “ Harun gibi gelip Karun olmaya
koşanları” engelleyebildi. Ama yine de dur durak bilmeden
çabalıyoruz. İyi ama neden?.. Bütün bu söz cambazlığımız
neden? Neyin nesi bu gösteriler, kalabalık ve gürültü? Söz
üzerinden herhangi birine doğru veya yanlışı gösterdiğimiz
düşüncelerimizin yönünü, kendimize yönelttiğimizde ne kadar
dürüstüz? Ahlaki normlarımızın hepsi,
bugünkü halleriyle istisnasız hemen hepsi, yaşamın batışına
hizmet ediyor. Ahlakın kendi kuralları ve düzeni, kendini
yalanlayarak bireyi feda ediyor. Yargılarımız ve değerlerimiz
bitkileri ve hayvanları kurban olarak sunuyor. Ahlaksız olmak,
ahlaklı olmaktan daha fazla değer görüyor şimdilerde. Mutluluğu
sadece anlık hazların ilkeleri olarak karşılıyor günümüz
insanı. Yoksulluğu sadaka ile onarıyoruz ve hala sayısız
eksikliklere ve yanlışlara yelken açıyoruz. Şimdi soralım: Yukarıdaki
yakarışlar tablosunun panzehiri nedir öyleyse? Eğitim mi? Ama insanı sadece okur-yazar
yapan eğitime, eğitim denilebilir mi? Denilse denilse ancak
okur-yazarlık eğitimi denilebilir. Bilgiden bilgelik çıkaramayan
eğitim işe yaramaz. Herhangi bir verinin neden ve niçin
gerekliliğini tanımlayamayan eğitim, özlemleri karşılayamaz ve
hımbıllıktan öteye de geçemez… Çözüm bilgeliktedir… Saflık
ve bilgelik hayatın seyrini değiştirir. Aynı zamanda olgunluk
kazandırır. İyi ve kötüyü, doğru ve yanlışı fark ettirip,
kirli olandan arındırır. Ekinleri büyüten güneştir. İnsanı
olgunlaştıran da bilgeliktir. Güneş başaklar için, başaklar
da güneş için vardır ve bu muhteşem uyum bilgelik içinde devam
eder. Bizim de şiddeti, vahşeti, tanrıları ve devlet denilen
kabile ideolojilerini cezalandıracak; utanan, yürümesini bilen,
bakışı ve yüreği temiz bilgelere ihtiyacımız vardır.
Haydar
Uzunyayla
Gercekedebiyat.com