Atamıza 87 yıldır aynı sevgi
Mustafa Kemal Atatürk çağdaşı liderler arasında unutulmayan, tam aksine ilk günkü gibi hatta daha da çoğalarak önemi anlaşılan, sevilen sayılan bir lider olmuştur. Onun yaptıklarını tekrar anımsamak bunun nedenini daha iyi açıklayacaktır.
Atatürk, 1881 yılında Selanik'te doğdu. İlköğrenimini, annesi Zübeyde Hanım'ın isteğiyle Hafız Mehmet Efendi'nin mahalle mektebinde başladıktan sonra, babası Ali Rıza Efendi'nin arzusuyla Şemsi Efendi Mektebi'nde tamamladı. Ortaokul eğitimi için gittiği Selanik Mülkiye Rüştiyesi'nden kendi kararıyla ayrılan Atatürk, eğitimine Selanik Askeri Rüştiyesi'nde devam etti ve ardından Manastır Askeri İdadisi'nden ikincilikle mezun oldu. Askeri eğitiminin yanı sıra yabancı dil üzerine de çalışmalar yaptı; Selanik'teki yaz tatillerinde Fransızca dersleri aldı. 1899 yılında İstanbul'a gelerek girdiği Harp Okulu'ndan 1902'de teğmen rütbesiyle mezun olan Atatürk, sonrasında Harp Akademisi'ni 1905 yılında kurmay yüzbaşı olarak tamamladı. Askeri kariyerine kurmaylık stajı için 1905 yılında Şam'daki 5. Ordu emrine atanarak başlayan Mustafa Kemal, burada gösterdiği üstün başarılarından dolayı Beşinci Rütbe Mecidi Nişanı ile ödüllendirildi. 1907 yılında ise, Manastır şehrindeki 3. Ordu Karargahı'na atanarak Selanik'teki kurmay şubede görev aldı. Manastır ve Selanik'te görevdeyken, 1909 yılında İstanbul'da gerçekleşen 31 Mart Vakası'nı bastırma görevini üstlenen Hareket Ordusu'na katıldı. 1910 yılında Arnavutluk'taki isyanı bastırmak için düzenlenen harekata katılan Mustafa Kemal, 1911'de İtalya'nın Trablusgarp'a saldırması üzerine Tobruk'a gönderildi. Burada Tobruk ve Derne'deki Türk kuvvetlerini başarıyla yönetti ve İtalyanlara karşı Tobruk Savaşı zaferini kazandı. 1912 yılında Derne Komutanlığına atanan Atatürk, aynı yıl Balkan Savaşı'nın başlamasıyla Gelibolu ve Bolayır'daki birliklerle savaşa katılarak Dimetoka ve Edirne'nin geri alınışında etkili oldu. 1913 yılında, Balkan Savaşı'nın ardından Sofya Askeri Ataşeliği görevine atandı. Birinci Dünya Savaşı başladığında cephede görev almak isteyen Mustafa Kemal'in bu talebi başlangıçta kabul edilmedi. Ancak ısrarıyla, 1915 yılında Esat Paşa komutasındaki 3. Kolordu'ya bağlı Tekirdağ’daki 19. Tümen Komutanlığına atandı. Çanakkale Savaşları sırasında Gelibolu Yarımadası'na çıkan düşman kuvvetlerine karşı büyük bir başarı sağlayarak onları geri püskürttü. Conkbayırı'ndaki çatışmalarda göğsüne isabet eden şarapnel parçası, cebindeki saat sayesinde ölümcül bir hasara yol açmadı. Bu zaferler, "Anafartalar Kahramanı" olarak ün kazanmasını sağladı. Çanakkale'deki başarılarından sonra Doğu Cephesi’ne atanan Atatürk, burada Rus saldırılarını durdurarak Bitlis ve Muş’u düşmandan geri aldı ve generalliğe terfi etti. Daha sonra 1917 yılında Filistin ve Suriye'deki 7. Ordu Komutanlığına atandı; ardından kısa bir süre için 2. Ordu Komutanlığı görevine getirildi ancak bu görevi kabul etmeyerek İstanbul’da Genel Karargah emrinde çalışmaya başladı. Aynı yıl Almanya seyahatinde Alman Genel Karargahı ve cephelerinde incelemelerde bulundu. 1918 yılında tekrar Suriye Cephesinde görevlendirilen Mustafa Kemal, 7. Ordu Komutanı olarak görev yaparken İngilizlerin asıl hedefinin İskenderun'u işgal edip kuzeye doğru çekilmek olduğunu İstanbul’a iletti. İngilizler 9 Kasım 1918 tarihinde İskenderun'u direniş göstermeksizin ele geçirdiğinde, verilen ödünleri eleştiren Mustafa Kemal, bu durumun ülkenin daha ciddi tehditlerle karşı karşıya kalacağını belirterek hükümete uyarılarda bulundu. Ancak buna rağmen Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı ve 7. Ordu'nun kaldırılacağı kendisine bildirildi. Paşa, yaşanan duruma son vermeye kararlıydı. Bu doğrultuda, emrindeki birliklerin komutasını 2. Ordu Komutanı Nihat Paşa'ya devrederek Adana’dan trenle İstanbul’a hareket etti. İ stanbul’da, 13 Kasım 1918’den 16 Mayıs 1919’a kadar süren bir dönem boyunca ülkenin genel durumunu yakın çevresiyle değerlendiren Mustafa Kemal Paşa, Samsun’a hareket ederek Türk milletinin bağımsızlık mücadelesini başlattı. Ordu Müfettişliği görevi dolayısıyla resmi bir görev görünümü altında İstanbul’dan ayrılan Paşa, amacını gizli tutarak Kurtuluş Mücadelesi’nin temel taşlarını hazırladı. 19 Mayıs 1919’da Karadeniz yoluyla Samsun’a çıkan Mustafa Kemal, kısa bir süre sonra, 22 Haziran 1919’da Amasya Genelgesi’ni ilan etti. Bu bildiriyle Türk milletine "vatan bütünlüğünün ve bağımsızlığın tehlikede olduğunu, bu tehlikeyi bertaraf etmek için Sivas’ta bir kongre toplanacağını" duyurdu. Mustafa Kemal, Osmanlı Hükümeti’nin verdiği görevi ve askerlikten doğan tüm resmi sorumluluklarını bıraktığını açıklayarak, 23 Temmuz 1919’da Erzurum Kongresi’nde, ardından 4 Eylül 1919’da gerçekleşen Sivas Kongresi’nde başkanlık yaptı. Bu kongrelerde alınan kararlar arasında, "düşman işgaline karşı milletin topyekûn savunma yapacağı", "milli iradeye dayalı bir hükümet kurulacağı", "manda ve himaye sisteminin kesinlikle reddedileceği" gibi kritik konular yer aldı. Bu kararlar, ileride Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) kuruluşuna zemin hazırladı. 23 Nisan 1920’de Ankara’da TBMM’nin kurulmasıyla milli irade resmen iş başı yaptı. Mustafa Kemal Atatürk hem Meclis Başkanı hem de Hükümet Başkanı seçildi. Milli Mücadele yıllarında, henüz TBMM açılmadan önce 6 Nisan 1920 tarihinde Mustafa Kemal’in talimatıyla Anadolu Ajansı (AA) kuruldu. Ajans, Milli Mücadele'nin sesini dünyaya duyurmayı ve TBMM'nin çıkardığı ilk kanunları halka iletmeyi üstlenerek Milli Mücadele’nin önemli bir tanığı oldu. Osmanlı Hükümeti ile İtilaf Devletleri’nin imzaladığı Sevr Antlaşması’na karşı çıkan Mustafa Kemal, antlaşmayı kesin bir şekilde reddetti. Bu durumu dünya kamuoyuna aktarırken, Sevr Antlaşması’nı "bağımsızlığımızı hedef alan ve ulusun yaşama hakkına tamamen aykırı" bir girişim olarak nitelendirdi. İzmir’i işgal eden Yunan kuvvetlerinin ilerleyişi, Türk ordusunun Birinci ve İkinci İnönü Savaşları’ndaki direnişiyle durduruldu. Yunan ordusunun yeniden saldırıya geçtiği Sakarya Meydan Muharebesi sırasında Mustafa Kemal Paşa tarihi bir emir verdi: "Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı, vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz." Türk ordusu bu savaşta zafer elde ederek Yunan kuvvetlerini büyük kayıplara uğrattı. Bu zafer sonrasında Mustafa Kemal’e “Mareşal” rütbesi ve “Gazi” unvanı verildi. Sakarya Zaferi’ni takiben 13 Ekim 1921’de Kars Antlaşması Kafkas Cumhuriyetleriyle, 20 Ekim 1921’de ise Fransızlarla Ankara Antlaşması imzalanarak bugünkü Türkiye sınırları büyük ölçüde şekillendi. 26 Ağustos 1922’de başlatılan Büyük Taarruz, Türk ordusunun büyük bir zaferiyle sonuçlandı. Bu harekât sırasında yönetimi doğrudan Mustafa Kemal üstlenerek planlamaları bizzat gerçekleştirdi. Sonuç olarak, Dumlupınar Meydan Muharebesi’nde Yunan ordusu darmadağın edildi ve kaçan düşman birlikleri İzmir’e kadar takip edilip 9 Eylül 1922’de şehir düşman işgalinden kurtarıldı. Anadolu topraklarını düşman işgalinden kurtaran büyük askeri zaferlerin ardından 11 Ekim 1922'de Mudanya Ateşkes Antlaşması imzalanarak İtilaf Devletleri, işgal ettikleri Türk topraklarından çekildi. Bu gelişme, Kurtuluş Savaşı'nın zaferle sonuçlandığını ve Türk milletinin bağımsızlık mücadelesindeki kararlılığını dünyaya bir kez daha gösterdi. Türk milletinin kaderini değiştiren bu mücadele, kahramanlık destanlarıyla dolu bir dönem olarak tarihe geçti. Bu süreçte en önemli kilometre taşlarından biri, 24 Temmuz 1923'te İsmet İnönü başkanlığındaki Türk heyeti ile İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya’nın üzerinde uzlaştığı Lozan Barış Antlaşması oldu. Atatürk, Lozan Antlaşması'nı "Türk milletine karşı asırlardır hazırlanmış ve Sevr Antlaşması ile tamamlanmak istenen büyük bir suikastın bozguna uğratıldığı bir belge" olarak nitelendirdi. 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet’in ilan edilmesi, Türkiye'nin yönetim anlayışında bir devrimi temsil etti. Mustafa Kemal Atatürk'ün liderliğinde TBMM tarafından ilan edilen Cumhuriyet ile birlikte Atatürk, Cumhurbaşkanlığına seçildi ve bu görevi vefatına kadar dört dönem boyunca kesintisiz sürdürdü. Atatürk’ün demokrasiyi ve yönetim reformlarını Türkiye’nin sosyal, siyasal ve ekonomik yapısına uygun şekilde hayata geçirme vizyonu dikkat çekiciydi. Yakın arkadaşı Falih Rıfkı Atay, Çankaya adlı eserinde bu süreci detaylı biçimde ele alırken, "Cumhuriyet'in ilanına kadar bu yönetim şekli muhalefet endişeleri nedeniyle gizli tutulmuş olsa da Atatürk'ün ulusal egemenlik ilkesini ön planda tutarak Cumhuriyet’e zemin hazırladığını" ifade eder. Cumhuriyetin ilk yıllarında karşılaşılan zorluklara rağmen ekonomi ve dış politikada önemli adımlar atıldı. Atatürk’ün liderliğinde 1933 yılında başlatılan Beş Yıllık Sanayi Planı, hem ülkenin kalkınmasına katkıda bulundu hem de 1929 Dünya Ekonomik Buhranı’nın etkilerini asgariye indirdi. Bunun yanında Türkiye'nin uluslararası alanda etkin bir aktör haline gelmesini sağlayan Balkan Antantı, Montrö Boğazlar Sözleşmesi ve Sadabat Paktı gibi diplomatik adımlar gerçekleştirildi. Atatürk tarımla da özel olarak ilgilenmiş ve verimsiz toprakları bile üretime kazandırma amacı taşıyan çalışmalara öncülük etmiştir. "Hatay benim şahsi meselemdir" diyerek Hatay’ın Türkiye topraklarına katılması için yoğun çaba göstermiş, bu hedef 1939’da gerçekleşmiştir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 1934 yılında çıkarılan bir kanunla “Atatürk” soyadını aldı; bu soyadının başka kişiler tarafından kullanılmasına ise izin verilmedi. 57 yıllık yaşamında Türk milletinin bağımsızlığı ve çağdaşlaşma hedefleri doğrultusunda sarsılmaz bir iradeyle çalışan Atatürk, 10 Kasım 1938’de saat 09.05’te Dolmabahçe Sarayı’nda yaşamını yitirdi. Atatürk’ün vefatı yalnızca Türkiye’de değil, dünya genelinde de derin bir üzüntüyle karşılandı. Ankara’ya getirilen naaşı önce Etnografya Müzesi’nde geçici olarak muhafaza edildi ve 10 Kasım 1953’te ebedi istirahatgahı olan Anıtkabir’e taşındı. Hayatı boyunca izinden yürüdüğü ulusal egemenlik ilkesi onun bıraktığı en büyük miras olurken "Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır" ifadeleriyle sonsuza kadar hatırlanacak. Gercekedebiyat.com


















YORUMLAR