ali-gunay-gercek-edebiyat-1092024222600.jpg


Masal ülkemizin halkı, özellikle erkekleri aşkını çok tutkulu yaşarmış: delicesine, ölümüne, öldüresiye... Bu tutkuyu anlatan bir de deyim varmış “ya benimsin ya toprağın” diye. Çoğunun aşk serüveni bu deyimin bir çeşit açılımıymış sanki. Bunun temel nedeni yaradılış imiş. Âdem Baba’nın, ister elma ister ayva, yediği “yasak meyve”den nasıl Havva Ana sorumluysa, erkeğin yediği her herzenin sorumlusu da kadınmış.


Her şey, delikanlının genç kızı görmesi, beğenmesi ve ailesine “bunu bana alın” demesiyle başlarmış. Aile kızı “Allah’ın emri, peygamberin kavli ile” oğluna ister, kızın ailesi de uygun görürse kızı “verir”miş. Evlenince oğlan kıza “sahip” olur, böylece kız “onun” olurmuş. Çoğunlukla “sahip” ile “malı” çoluk çocuğa karışır, ömür boyu birlikte olurlarmış. Yani onlar erermiş muradına. Haliyle bunun aşkla, meşkle ilgisi olmaz, evlilik denirmiş adına. Peki, herkesin işi rast gider mi böyle? Her isteyene istediği kız verilir, her evlenen ömür boyu “mutlu mesut” yaşar mıymış? Hayır, ne yazık ki. Ama ölümden başka her şeyin olduğu gibi bunun da çaresi varmış: kızı kaçırmak! Rızası varsa kaçılır, birlikte olunurmuş. Kız razı değilse tecavüz edilirmiş. Nasıl olsa namusu temizlemenin bir yolu kansa, bir yolu da kızı tecavüzcüsü ile evlendirmekmiş. Hasımlıktan çıkıp hısım olmanın bir yolu da tecavüzcünün, kızın erkek akrabalarından birine kendi kızını veya kız kardeşini fidye olarak vermesiymiş.


Neyse, bu istisnaları bir yana bırakalım. Kadının evlilikle erkeğe geçen mülkiyeti boşanmayla sona erer sanıyorsunuz, değil mi? Yanıldınız ne yazık ki. Ömür biter, evlilikle başlayan mülkiyet bitmezmiş. Evliyken bile erkeğin “elinin kiri” olan ilişkiler kadına gelince “namus” denilen bir kutsal gaza dönüşürmüş. Aldatan, evi terk eden, kocanın barışma isteğini geri çeviren, boşandıktan yıllar sonra bile başka erkekle ilişki kuran, yeniden evlenmeye kalkan... kadın toprağınmış! İşin ilginç yanı erkek aldatan karısını, kadın ise, kocasının onu aldattığı kadını yollarmış toprağa. Kadına ölüm yaraşırmış kısacası.


Gelelim “bu masalımızda yalnız onların maceraları vardır” dediğimiz yerli malı aşklara: Diyelim ki, delikanlı üniversite öğrencisiymiş. Hukuk okuyormuş hem de. Bir sınıf arkadaşını beğenmiş. O beğenmiş ama -olacak şey değil!- kız oralı bile değilmiş. Haber salmış, teklif etmiş, ısrar etmiş... Beğenisi aşka, aşkı tutkuya, tutkusu hırsa, hırsı öfkeye... O yanıp kavrulurken derslerinden başka bir şey düşünmeyen kızı... Oğlan komşu kıza tutulmuş. (Ne) Teklif etmiş (Allah bilir), reddedilmiş... İş arkadaşına abayı yakmış. Aşkını ilan etmiş. Kız başkasını seviyormuş... Esnaf, müşterisi kıza vurulmuş. Kız yüz vermemiş... Yeni tanışıp “âşık olduğu” kızı başkasının kolunda görünce... Ben diyeyim şu kadar kurşun sıkmış, siz deyin şu kadar yerinden bıçaklamış, boğazını kesmiş, arabadan atmış... Önce “namusumu temizledim” demiş. Ardından “temizlediğinin” sevdiği kadın olduğunu anımsayınca “ben ne yaptım” diye dövünerek ağlamış, “köpekler gibi pişman olduğunu, onu canından çok sevdiğini” söylemiş ifadesinde. Ve tabii ki ceza indirimi istemiş. Böyle, böyle masal ülkemizde her yıl yüzlerce kadın türlü biçimlerde öldürülüyormuş.


Öyle olunca gazete ve televizyonlar sadece çok ilginç cinayetleri konu eder ol muş. Kadın öldürenler bunu bildikleri için tüm yaratıcılıklarını kullanma konusunda yarışıyorlarmış. Örneğin 2. kez kız doğuran karısını, şakaklarından elektrik vererek öldüren adam polisi aramış, “katli bana helalse karımı öldürüyorum şu anda” demiş. “Öldürmemi cinler emretti” diye eklemiş polisle sohbetinde. Yaptığı bu cinlik nedeniyle tüm kanallarda yer almayı başarıp ünlü olmuş. Şimdilik son noktayı pencereden girip eski karısını öldüren bir “yurdum insanı” koymuş. Neden öldürdün, diye soran gazetecileri “öldürme hakkımı kullandım” diye yanıtlamış. Bu olaydan sonra erkekler “öldürme hakkı”nın dörde kadar çıkarılmasını isterken, kadın dernekleri birle sınırlı kalması için uğraşıyormuş. Bu konudaki görüşleri sorulan kadınların yüzde 75’i “ben bilmem, beyim bilir” diye görüş bildirmiş.


Son Dakika: Yargıtay “kocanın kadına şiddet uygulaması ile kadının sadakatsizliğinin eşit suç olduğu” şeklinde örnek bir karar almış.


Şiddetsever Halkımıza Duyuru: Medya, tarihinde ilk kez ortak bir yarışma düzenlemiştir: Karısını en yaratıcı biçimde öldürme yarışması! İlk üçe girenler, yasalarımızdaki tüm indirimlerden yararlanabileceklerdir. Böylece yeniden evlenme ve isterlerse tekrar öldürme olanağına kavuşacaklardır. Yarışmaya katılmak için erkek ve bıyıklı olmak zorunludur. Başvuru noktaları tüm TV ve gazeteler.

İlk Aday: Bir özel güvenlikçi, çocuklarını akrabaları na gönderdikten sonra karısını biber gazı sıkıp ellerini ve ayaklarını kelepçelemiş, copla dövmüş, elektroşok ver miş, tırnaklarını sökmüş ve tecavüz etmiş ve tümünü kamerayla çekmiş. İfadesinde “karım çocuklarıma çok iyi baktı, kahrımı da çok çekti, mahkemeniz huzurunda ona teşekkür ediyorum” demiş.


Bugünkü Ek: O günden bu yana yarışmaya aday olay sayısı arttıkça artmış. Kadın tecavüzleri ve öldürümlerine kız-erkek çocuklara tecavüzler ve öldürmeler eklenmiş. İlk adaya olaya Özgecan Aslan, Münevver Karabulut, Ayşe Paşalı cinayetleri gibi çok sayıda cinayet rakip olmuş. Henüz aydınlanmayan Narin Güran olayı da aday adayı olarak görülüyormuş. Yoğun cinayetler de “kadın, çocuk ve diğer” diye üç dala ayrılan yarışma da sürüyormuş.


(*) Yazarın Cinlerevi’nden (G)Azap Masalları adlı kitabından


Ali Günay
Gercekedebiyat.com

ÖNCEKİ YAZI

Benzer İçerikler