Narin olayı ve medya: Ya benimsin ya toprağın
Seviyorum diye haykırıyordu şairler saf saf / çağırıyordu seviyorum demeye sevenleri sevdiklerine/ Ve öldürüyordu sevenler sevdiklerini/ seviyorum dedikleri için kendi sevdiklerine...
Masal ülkemizin halkı, özellikle
erkekleri aşkını çok tutkulu yaşarmış: delicesine, ölümüne,
öldüresiye... Bu tutkuyu anlatan bir de deyim varmış “ya
benimsin ya toprağın” diye. Çoğunun aşk serüveni bu deyimin
bir çeşit açılımıymış sanki. Bunun temel nedeni yaradılış
imiş. Âdem Baba’nın, ister elma ister ayva, yediği “yasak
meyve”den nasıl Havva Ana sorumluysa, erkeğin yediği her
herzenin sorumlusu da kadınmış.
Her şey, delikanlının genç kızı
görmesi, beğenmesi ve ailesine “bunu bana alın” demesiyle
başlarmış. Aile kızı “Allah’ın emri, peygamberin kavli ile”
oğluna ister, kızın ailesi de uygun görürse kızı “verir”miş.
Evlenince oğlan kıza “sahip” olur, böylece kız “onun”
olurmuş. Çoğunlukla “sahip” ile “malı” çoluk çocuğa
karışır, ömür boyu birlikte olurlarmış. Yani onlar erermiş
muradına. Haliyle bunun aşkla, meşkle ilgisi olmaz, evlilik
denirmiş adına. Peki, herkesin işi rast gider mi böyle? Her
isteyene istediği kız verilir, her evlenen ömür boyu “mutlu
mesut” yaşar mıymış? Hayır, ne yazık ki. Ama ölümden başka
her şeyin olduğu gibi bunun da çaresi varmış: kızı kaçırmak!
Rızası varsa kaçılır, birlikte olunurmuş. Kız razı değilse
tecavüz edilirmiş. Nasıl olsa namusu temizlemenin bir yolu kansa,
bir yolu da kızı tecavüzcüsü ile evlendirmekmiş. Hasımlıktan
çıkıp hısım olmanın bir yolu da tecavüzcünün, kızın erkek
akrabalarından birine kendi kızını veya kız kardeşini fidye
olarak vermesiymiş. Neyse, bu istisnaları bir yana
bırakalım. Kadının evlilikle erkeğe geçen mülkiyeti boşanmayla
sona erer sanıyorsunuz, değil mi? Yanıldınız ne yazık ki. Ömür
biter, evlilikle başlayan mülkiyet bitmezmiş. Evliyken bile
erkeğin “elinin kiri” olan ilişkiler kadına gelince “namus”
denilen bir kutsal gaza dönüşürmüş. Aldatan, evi terk eden,
kocanın barışma isteğini geri çeviren, boşandıktan yıllar
sonra bile başka erkekle ilişki kuran, yeniden evlenmeye kalkan...
kadın toprağınmış! İşin ilginç yanı erkek aldatan karısını,
kadın ise, kocasının onu aldattığı kadını yollarmış
toprağa. Kadına ölüm yaraşırmış kısacası.
Gelelim “bu masalımızda yalnız
onların maceraları vardır” dediğimiz yerli malı aşklara:
Diyelim ki, delikanlı üniversite öğrencisiymiş. Hukuk okuyormuş
hem de. Bir sınıf arkadaşını beğenmiş. O beğenmiş ama
-olacak şey değil!- kız oralı bile değilmiş. Haber salmış,
teklif etmiş, ısrar etmiş... Beğenisi aşka, aşkı tutkuya,
tutkusu hırsa, hırsı öfkeye... O yanıp kavrulurken derslerinden
başka bir şey düşünmeyen kızı... Oğlan komşu kıza tutulmuş.
(Ne) Teklif etmiş (Allah bilir), reddedilmiş... İş arkadaşına
abayı yakmış. Aşkını ilan etmiş. Kız başkasını
seviyormuş... Esnaf, müşterisi kıza vurulmuş. Kız yüz
vermemiş... Yeni tanışıp “âşık olduğu” kızı başkasının
kolunda görünce... Ben diyeyim şu kadar kurşun sıkmış, siz
deyin şu kadar yerinden bıçaklamış, boğazını kesmiş,
arabadan atmış... Önce “namusumu temizledim” demiş. Ardından
“temizlediğinin” sevdiği kadın olduğunu anımsayınca “ben
ne yaptım” diye dövünerek ağlamış, “köpekler gibi pişman
olduğunu, onu canından çok sevdiğini” söylemiş ifadesinde. Ve
tabii ki ceza indirimi istemiş. Böyle, böyle masal ülkemizde her
yıl yüzlerce kadın türlü biçimlerde öldürülüyormuş.
Öyle olunca gazete ve televizyonlar
sadece çok ilginç cinayetleri konu eder ol muş. Kadın öldürenler
bunu bildikleri için tüm yaratıcılıklarını kullanma konusunda
yarışıyorlarmış. Örneğin 2. kez kız doğuran karısını,
şakaklarından elektrik vererek öldüren adam polisi aramış,
“katli bana helalse karımı öldürüyorum şu anda” demiş.
“Öldürmemi cinler emretti” diye eklemiş polisle sohbetinde.
Yaptığı bu cinlik nedeniyle tüm kanallarda yer almayı başarıp
ünlü olmuş. Şimdilik son noktayı pencereden girip eski karısını
öldüren bir “yurdum insanı” koymuş. Neden öldürdün, diye
soran gazetecileri “öldürme hakkımı kullandım” diye
yanıtlamış. Bu olaydan sonra erkekler “öldürme hakkı”nın
dörde kadar çıkarılmasını isterken, kadın dernekleri birle
sınırlı kalması için uğraşıyormuş. Bu konudaki görüşleri
sorulan kadınların yüzde 75’i “ben bilmem, beyim bilir” diye
görüş bildirmiş.
Son Dakika: Yargıtay “kocanın
kadına şiddet uygulaması ile kadının sadakatsizliğinin eşit
suç olduğu” şeklinde örnek bir karar almış.
Şiddetsever Halkımıza Duyuru: Medya,
tarihinde ilk kez ortak bir yarışma düzenlemiştir: Karısını en
yaratıcı biçimde öldürme yarışması! İlk üçe girenler,
yasalarımızdaki tüm indirimlerden yararlanabileceklerdir. Böylece
yeniden evlenme ve isterlerse tekrar öldürme olanağına
kavuşacaklardır. Yarışmaya katılmak için erkek ve bıyıklı
olmak zorunludur. Başvuru noktaları tüm TV ve gazeteler.
İlk Aday: Bir özel güvenlikçi,
çocuklarını akrabaları na gönderdikten sonra karısını biber
gazı sıkıp ellerini ve ayaklarını kelepçelemiş, copla dövmüş,
elektroşok ver miş, tırnaklarını sökmüş ve tecavüz etmiş ve
tümünü kamerayla çekmiş. İfadesinde “karım çocuklarıma çok
iyi baktı, kahrımı da çok çekti, mahkemeniz huzurunda ona
teşekkür ediyorum” demiş. Bugünkü Ek: O günden bu yana
yarışmaya aday olay sayısı arttıkça artmış. Kadın
tecavüzleri ve öldürümlerine kız-erkek çocuklara tecavüzler ve
öldürmeler eklenmiş. İlk adaya olaya Özgecan Aslan, Münevver
Karabulut, Ayşe Paşalı cinayetleri gibi çok sayıda cinayet rakip
olmuş. Henüz aydınlanmayan Narin Güran olayı da aday adayı
olarak görülüyormuş. Yoğun cinayetler de “kadın, çocuk ve
diğer” diye üç dala ayrılan yarışma da sürüyormuş. (*) Yazarın Cinlerevi’nden (G)Azap
Masalları adlı kitabından
Ali Günay
Gercekedebiyat.com