haydar-uzunyayla-yeni-kap-1482024204521.jpg


Son yüzyıl içinde, ırkçılık ve yabancı düşmanlığından kaynaklanan saldırıların dozu artmış durumda ve bu saldırılar daha çok milliyet, kimlik, din ve benzeri değerler üzerinden gerçekleşiyor.

 

 En son 30 Temmuz’da İngiltere’de, basın yayın organlarından öğrendiğimiz kadarıyla, içinde Elon MUSK’ın da sahibi olduğu X platformu dahil olmak üzere, birkaç farklı kanaldan yapılan çeşitli dezenformist paylaşımların katkısıyla üç göçmen kız öldürüldü ve bu olay bize, mültecilere ya da kendinden olmayana karşı ırkçılığın nasıl tehlikeli bir mecraya evrildiğini göstermektedir. Ne yazık ki bu tür benzer saldırıları, sadece İngiltere’de değil hemen hemen her ülkede görmek mümkün... (Kayseri’yi hatırlayın.) Vatan, ırk, millet, milliyetçilik, ülkü ve benzeri sömürgecilik terminolojilerinden miras kalan bayat öykülerle saldırıyorlar.

 

 Peki neden böyle? Irkçılık neden tırmanıyor?

 

 Ekonomik nedenler sorunun en temel kaynağıdır. Kaynakların sınırlı olması, nüfusun artması, salgın hastalıklar, bozulan iklim, tüketilen doğa, artan işsizlik, açlık ve aç kalma korkusu başlıca nedenlerden birkaçı olarak sıralanabilir… İnsan davranışlarının ana eğilimini oluşturan bencillik ve gurupçuluk yüzyılımızda birkaç adım daha öne çıktı ve artık süper zenginler ve onların iktidarları, sahip oldukları ileri teknoloji ve yapay zekanın yarattığı güvenle, geniş kitleleri ihtiyaç fazlası veya gereksiz unsurlar olarak değerlendiriyorlar… Hatta bunlar, nüfusun büyük kısmını oluşturan Güney Yarım Küredekilerle, gezegeni ve toprağı, havayı ve suyu bile eşit koşullarda paylaşmaktan imtina ederler ve hala az da olsa henüz değerini koruyan dayanışma, merhamet, iyilik dolu duygular, onların dilinde şimdilerde “Canları cehenneme…” dönüşmüş durumda.

 

 İkinci sırada yer alan diğer nedenlerin başında ise kişilik kusurlarından ileri gelen üstün ırk, üstünlük, kibir, “Beyaz olmak…”, kendini herkese efendi görmek ve benzerleri gelir…

 

Üçüncü sırada ise korku bulunur. Kaybetmek veya elindekinden olma korkusu… Bu tür eğilime sahip biri, sürekli olarak korku depolar ve sürekli korku içinde yaşayan birinin deposundan da sadece saldırı ve yıkım çıkar.

 

 Kuşkusuz ırkçılık, milliyetçilik veya inanç temelli ideolojiler doğaları gereği kışkırtıcı enerjiye sahiptirler. Sürekli şekil değiştiren ikiyüzlü özelliklerinin yanında, her defasında bölücü roller edinmek zorundalar, çünkü var olma ilkesi budur ve söz konusu ilkeyi gerçekleştirme görevini de genel olarak yoksul, işsiz, çaresiz kesimlere havale ederler… Efendiler bu kitleyi özellikle seçerler, çünkü geleceği belirsiz topluluklar, rahatlıkla kullanabilecekleri araçlardır onlar için… Kimi zaman karşılaşmalarda, kimi zaman cephelerde, ölüm tarlalarında, ucuz işgücünde, kimi zaman amigo ya da çığırtkan olarak kullanırlar ve sonra bir gün, bir zamanlar hizmet eden aynı kitleyi işlevini tamamlamış görerek, kaderleriyle baş başa kalmak üzere ıssız bir “Hayırsız Ada’ya” ya da Elon MUSK’ın SPACE X Starling uydu araçlarıyla uzayın herhangi bir yerine çöp olarak atabilirler. (Tarih örneklerle doludur…)

ZAMANIN RUHU

 

 Su, yokuş yukarı doğru akmaz; insan da geriye doğru gitmez veya olduğu yerde çakılıp kalamaz. Geleceğimizi, birkaç düşük düzeyde kirli ekonomik sisteme, kurgu ve ideolojik formlara teslim edemeyiz. “Zamanın Ruhu” böyle gerektiriyor diyerek, tekrarlarla ve kalitesizliklerle ‘sıcak ölüme’ doğru sürüklenmeye izin veremeyiz. “Zamanın Ruhu ile evlenen kısa süre içinde dul kalır.” (August Everding)

 

 Gezegen hepimizindir… Bugün için üzerinde yaşayabileceğimiz başka bir dünya yok. Saçmalıklar, yapay oluşumlar, ayrıştırma, adaletsizlik, eşitsizlik ve daha başka şeyler devletlerin ve insanlığın devam ilkesi olmamalıdır…

 

 Haydar Uzunyayla

Gercekedebiyat.com

ÖNCEKİ YAZI

Benzer İçerikler