Irkçılık neden yükseliyor
Son yüzyıl içinde, ırkçılık ve
yabancı düşmanlığından kaynaklanan saldırıların dozu artmış
durumda ve bu saldırılar daha çok milliyet, kimlik, din ve benzeri
değerler üzerinden gerçekleşiyor. En son 30 Temmuz’da İngiltere’de,
basın yayın organlarından öğrendiğimiz kadarıyla, içinde Elon
MUSK’ın da sahibi olduğu X platformu dahil olmak üzere, birkaç
farklı kanaldan yapılan çeşitli dezenformist paylaşımların
katkısıyla üç göçmen kız öldürüldü ve bu olay bize,
mültecilere ya da kendinden olmayana karşı ırkçılığın nasıl
tehlikeli bir mecraya evrildiğini göstermektedir. Ne yazık ki bu
tür benzer saldırıları, sadece İngiltere’de değil hemen hemen
her ülkede görmek mümkün... (Kayseri’yi hatırlayın.) Vatan,
ırk, millet, milliyetçilik, ülkü ve benzeri sömürgecilik
terminolojilerinden miras kalan bayat öykülerle saldırıyorlar. Peki neden böyle? Irkçılık neden
tırmanıyor? Ekonomik nedenler sorunun en temel
kaynağıdır. Kaynakların sınırlı olması, nüfusun artması,
salgın hastalıklar, bozulan iklim, tüketilen doğa, artan
işsizlik, açlık ve aç kalma korkusu başlıca nedenlerden birkaçı
olarak sıralanabilir… İnsan davranışlarının ana eğilimini
oluşturan bencillik ve gurupçuluk yüzyılımızda birkaç adım
daha öne çıktı ve artık süper zenginler ve onların
iktidarları, sahip oldukları ileri teknoloji ve yapay zekanın
yarattığı güvenle, geniş kitleleri ihtiyaç fazlası veya
gereksiz unsurlar olarak değerlendiriyorlar… Hatta bunlar, nüfusun
büyük kısmını oluşturan Güney Yarım Küredekilerle, gezegeni
ve toprağı, havayı ve suyu bile eşit koşullarda paylaşmaktan
imtina ederler ve hala az da olsa henüz değerini koruyan dayanışma,
merhamet, iyilik dolu duygular, onların dilinde şimdilerde
“Canları cehenneme…” dönüşmüş durumda. İkinci sırada yer alan diğer
nedenlerin başında ise kişilik kusurlarından ileri gelen üstün
ırk, üstünlük, kibir, “Beyaz olmak…”, kendini
herkese efendi görmek ve benzerleri gelir… Üçüncü sırada ise korku bulunur.
Kaybetmek veya elindekinden olma korkusu… Bu tür eğilime sahip
biri, sürekli olarak korku depolar ve sürekli korku içinde yaşayan
birinin deposundan da sadece saldırı ve yıkım çıkar. Kuşkusuz ırkçılık, milliyetçilik
veya inanç temelli ideolojiler doğaları gereği kışkırtıcı
enerjiye sahiptirler. Sürekli şekil değiştiren ikiyüzlü
özelliklerinin yanında, her defasında bölücü roller edinmek
zorundalar, çünkü var olma ilkesi budur ve söz konusu ilkeyi
gerçekleştirme görevini de genel olarak yoksul, işsiz, çaresiz
kesimlere havale ederler… Efendiler bu kitleyi özellikle seçerler,
çünkü geleceği belirsiz topluluklar, rahatlıkla
kullanabilecekleri araçlardır onlar için… Kimi zaman
karşılaşmalarda, kimi zaman cephelerde, ölüm tarlalarında, ucuz
işgücünde, kimi zaman amigo ya da çığırtkan olarak kullanırlar
ve sonra bir gün, bir zamanlar hizmet eden aynı kitleyi işlevini
tamamlamış görerek, kaderleriyle baş başa kalmak üzere ıssız
bir “Hayırsız Ada’ya” ya da Elon MUSK’ın SPACE X
Starling uydu araçlarıyla uzayın herhangi bir yerine çöp olarak
atabilirler. (Tarih örneklerle doludur…) Su, yokuş yukarı doğru akmaz; insan
da geriye doğru gitmez veya olduğu yerde çakılıp kalamaz.
Geleceğimizi, birkaç düşük düzeyde kirli ekonomik sisteme,
kurgu ve ideolojik formlara teslim edemeyiz. “Zamanın Ruhu”
böyle gerektiriyor diyerek, tekrarlarla ve kalitesizliklerle
‘sıcak ölüme’ doğru sürüklenmeye izin veremeyiz. “Zamanın
Ruhu ile evlenen kısa süre içinde dul kalır.” (August
Everding) Gezegen hepimizindir… Bugün için
üzerinde yaşayabileceğimiz başka bir dünya yok. Saçmalıklar,
yapay oluşumlar, ayrıştırma, adaletsizlik, eşitsizlik ve daha
başka şeyler devletlerin ve insanlığın devam ilkesi olmamalıdır… Haydar Uzunyayla Gercekedebiyat.com
ZAMANIN RUHU