Son Dakika

unsal-cankaya-fotograf-2632024160044.jpg


İlkokul öğretmenim salgının ilk yılında bizden üç dört yaş küçük oğlunu kanserden kaybetti. Öğretmenim seksen yaşını aştı… Ona oğlu Mehmet’in ölümü sonrası torunlarının açtığı facebook sayfasında oğlunun facebook'taki ilk yılımızda yolladığı fotoğrafı gönderip altına şöyle yazmıştım 6 Aralık 2022 gecesi:

 

“Okuma, yazma ve doğru insan olma temelimi ailemden sonra size borçluyum sevgili öğretmenim. Sadece üç yıl sürdü bizlere katkınız, ancak çok sağlamdı temelimiz, sonrakiler düzgün bir temele bilgi tuğlaları eklediler sadece.
“Çatısını kapatmak kendi becerimizdi, el yordamı yürüdük çoğu zaman.
“Ellerinizden, pamuk yanaklarınızdan öpüyorum sevgili öğretmenim.
“Sahip Ata İlkokulundan, sonra ortaokul ve liseden çıkıp Ankara gibi bir kente kendi başımıza gidip, fakülteye kayıt gibi önemli sayılacak her işimizi kendimizin yapabilmemizin temelinde bizlere verdiğiniz ‘yapabilirsiniz!’ güveni vardı. ‘Bir emekli hâkim kızım var bu dünyada!’ diyebilirsiniz gururla. Emeğiniz nasıl verimliydi ki biz de ürettik elimizden geldiğince, doğru ve dürüst insanlar olduk hep, adaletli yüreğimizle yargı dünyasında ‘Ünsal abla’ olarak halen bilinir adım. İyi ki öğretmenim oldunuz. Sevgi ve saygım daim, sağlıkla, nice uzun yıllar yaşamanız dileğim."

 Sevgili öğretmenim şöyle yanıtladı bu kısa mektubumu: “Canım kızım, beni yıllar öncesine götürüp ne kadar duygulandırdığını bilemezsin... Seni başarılarından dolayı kutluyorum, yıllar sonra bu güzel sözleri duymak ne büyük, mutluluk sağlıklı günler dileğimle seni öpüyorum Kınalı Yapıncağım.”

 Bu sözlerle nasıl da mutlu oldum. Neredeyse elli beş yıl sonra buluştum öğretmenimin güzel yüzüyle.
Sesiyle buluşalı epey yıl oldu, oğlu Mehmet (işte bu fotoğraftaki kısa pantolonlu çocuk) telefonunu verip, öğretmenimin arşivinden paylaşmıştı bu fotoğrafı bana. Çünkü yoktu bende öğretmenimle beraber tarihi kadar eski güzellikteki o fotoğraf karesi, sağ önde, uzun beyaz külotlu çoraplı o masum yüz benim.  Sonra bizleri daha da iyi anımsamasına yardımcı olmak için ben ve ailemden aşağıdaki birkaç kare fotoğrafı da yolladım ona. Altlarına küçük notlar iliştirerek elbette.

 

İlkokul 2-23 Nisan kıyafetim- yapabilenler kendisi diktiriyordu seçilen biçim ve kumaştan tören kıyafetini, Mesude öğretmenim benim kıyafetimi kendisi yaptırmıştı. Ağabeyim kıyafetini annem dikmişti, elini omuzuma atmak istemiyor diye annem onu çimdiklemiş ve ben ağabeyim elini omzuma koymak istemiyor diye bozulmuş ama zoraki gülümsüyorum, elim eteğin ucunda, güzel görünsün diye...

"Bu fotoğrafı sayfamda paylaşırken yukarıdakileri yazmıştım öğretmenim. 1990 yılında kaybettim annemi, 56 yaşındaydı... 2020 Mart 20 günü kaybettim ağabeyim Tunay'ı...
“Öğrenciniz olduğum yıllardan bir kare bu... Anneciğim bu fotoğraftan bir yıl sonra eski okul binasında açılan Halk Eğitim örgü makinesi ile örme kursuna katılmıştı. Babam demiryolcu, gece çalışır gündüz uyur, gündüz çalışır gece uyur… O yüzden aynı okuldan mezun olan ablam Tülay, ağabeyim Tunay (Yaşar derdik biz ona), ben, kardeşlerim Ömer ve Ali'nin okula kayıt ve veli görüşmeleri dahil her işimiz annemin elinden geçerdi... Yüzü size bu fotoğrafıyla tanıdık gelecektir mutlaka...

“Bu kare de bizi okuttuğunuz yıllardaki hali ilkokulumun. Alt kat soldaki ilk sınıfta başlayan öğrenciliğim üst katta dördüncü sınıfla devam etmiş ve orada veda etmiştik beşinci sınıftaki bitirme sınavımızla. Biliyorsunuz, sonra ülkenin her yerinde olduğu gibi bu tarihi okulların önce bahçelerine ek binalar yapıldı, sonra yıkıp yerine çok katlı okullar diktiler bundan on yıl kadar önce. Kızlar daha erken eve kapansın diye dörder dörder böldüler eğitim yıllarını, şimdilerde aynı sırada yan yana oturamasın kız ve erkek çocuklar diyorlar utanmadan. Yaşam kız ve erkeğin yan yana olmasıyla üretilmiyor gibi.

 

“Bu kare birinci sınıfta, papatya olduğum yıl. Yanımdaki kuzenim Zeki, arkamdaki büyük dayım… Kalanı bu fotoğrafla ilk kez hepsi bir arada buluşan Türkmen ailem. Ablam halk oyunları ekibinde, ağabeyim ateş böceği, ben papatya...  Annem, babam, dayım ve ağabeyim yaşamıyorlar artık.”

Oğlum ana sınıfına giderken okulun adı yazılı pankartı taşımıştı da onun söyleyişiyle adı ‘okulun sopası’ kalmıştı... İşte kınalı yapıncak da 2. sınıfta, karanlıktan aydınlığa kavuşma sevincini taşıyor kollarıyla.  Ve o saçlar... O kadar uzun ki, belimden aşağıda... İkiye katlayıp arkaya atkuyruğunu da siz yapmıştınız tören öncesi. Şimdi yürüdüğümüz bu stadı yıkıp yerine AVM yaptılar öğretmenim. Gidince park, heykel ve kendi evimiz dışında değişmeyen yer kalmadığını görüyorum Afyonkarahisar'da. Kale bile surları yenilenmiş ve sanki yeni duvar örmüşler gibi berbat bir restorasyonda... Bu yıl tesadüfen bir 23 Nisan öncesine rastladı son gidişim. Küçük kardeşimle. Bundan söz eden yazım, kaleyi arkama alan fotoğrafımla, Fotoğraf Altı Yazıları-2- Başlığı ile Üvercinka Dergi 109. Sayısı içinde yayımlandı. 


Buradan da anlaşılacağı üzere bu yazılar dizisi tarih sıralaması taşımıyor, fotoğraflar altına yazdıklarımı derlediğim için tam anlamıyla günlük de sayılmadığından gerçek anlamıyla doğruluyor başlığı, aralarındaki zaman kaymaları belleğin oradan oraya sıçramasına değil, zaman aktıkça fotoğrafın yeniden göz önüne gelişine bağlı oluyor… Ama o fotoğrafa her bakış başka bir an, anı anımsatabiliyor, tabi nasıl ki başka duygular, duygulanımlar da yaratıyorsa.”

Ünsal Çankaya
Gercekedebiyat.com

ÖNCEKİ YAZI

Benzer İçerikler