Fotoğraf altı yazıları - 12
Her şey güzel olsa... Sadece
çiçekleri düşünsek dalında daha güzel diye. Ünsal Çankaya
İnsanların
canı yanmasa. Hastalıklar olmasa. Güzelleşse şu dünya...
Ada
olsak yine, huzura, sevgiye, dosta, kardeşe.
"Dünyayı
güzellik kurtaracak... Bir insanı sevmekle başlayacak her şey"
13.2.2020.
(Bu notu böyle yazışımın bir nedeni vardı,
canımın içi ağabeyim kanserle savaşı yitirdi mart
yirmide.)
*
Uyumuyordum zaten, çok sallandık diye yazan
arkadaşlarım Trabzon'dan Gaziantep'e biri diğerine bin km.
mesafede yerlerdeydi… Neresi yıkılmış olabilir dediğimde 04.17
ve devamındaki sallantıları yazıyordu o bölge ve komşu
illerdeki sınıf arkadaşlarım, dostlarım, akrabalarım... 6
Şubat 2023.
İşte yedi gündür deprem-yıkım-ölüm ve
mucize kurtarışlar izliyoruz ekranlardan ve o görüntülere
kenetlediğimiz kalbimiz ve gözlerimiz umudunu yitirmek üzere...
Olmasaydı... En iyisiydi.
Oldu, hazır olabilsek ve ilk gününde
sağ olan o binleri kurtarabilseydik... Olmadı. Ben yine
uyuyamıyorum… 17 Ağustos sendromu var hepimizde ve çaresizliğimiz
arttıkça artıyor aymaz yönetimin birbiri üstüne yaptığı
yanlış işlerle...
Üniversiteleri kapatıp- yurtlara depremzede
yerleştirecekler şimdi. İlk vazgeçilen eğitim. Oysa zaten bu
olan biten eğitimi terk ettiğiniz için efendiler! Üniversiteler
kapanıyor ama yatılı kuran kursları değil, ‘Tekbir timleri’
ise görev yerinde, depremzedeleri dini haykırış, dini söylemlerle
tehdit etmekte... Oysa oralarda insanların İslamiyet dışında da
dinleri var... Hem insanların hepsinin kendi dininden duaya bile
değil orada, yedi gün toprak altında kaldıktan sonra kurtulurken
sevgiye, ilgiye, şefkate ihtiyacı var, koro halinde Allah adı
haykırılarak korkutulmaya değil...
Unutmayalım bu geceyi de...
Bir saat sonra sekizinci güne geçeceğiz... Sonrası… Elbette bu
enkazın altında kalanların çoğunu gizleyecekler yine... Ölenleri
de kalanları da TÜİK istatistiğine benzetecekler ve ailesindeki
kayıpları bulamayanlara “sus!” diyecekler, “sesini kes!”
diyecekler… Çünkü O hal geldi oradaki on bir ilin hepsine...
Olmasaydı en iyisiydi... Oldu, şeffaflık ve beceriklilik olsaydı
da ölümler artmasaydı... Olmadı... Olmasa da gözlerimiz ekrana
kilitlenmek yerine lalelere baksaydık tarihte baktığımız gibi,
rengarenk lalelere... 13.2.2023
*
Bu saptamama yine emekli
hâkim bir kadın meslektaşım: ”Yazdıklarınıza ben de
katılıyor, sizin gibi düşünüyorum. Biraz hazırlığımız olsa
belki bu kadar maddi ve manevi yıkılmazdık. Ölmedik ama yaşıyor
gibi de değiliz, özellikle 17 Ağustos 1999 depremini yaşamış
birisi olarak çok üzgünüm. O gün yaşadığımız acılardan
küçücük bir ders almadık, doğa bize gereken hatırlatmayı
yaptı. Bütün ülke fay hattı üzerinde iken hala kentsel dönüşüm
adı altında 4-5 katlı binaları yıkarak 14 katlı estetikten
yoksun, sefertası görünümlü evler inşa ettiler. Halen ülkenin
tüm şehirlerinde uygulanan imar planlarının depreme uygun
olmadığını anlamak için binlerce insanı kaybetmek mi gerek?”
diyen değerlendirme ve sorusuyla katıldı.
Ona “Umurlarında
değiliz. Onların çoğu o sefertası evleri bizlere satıp tek
katlı, yüzme havuzlu villalarda yaşıyor artık!” diye yanıt
verdim.
*
Bu yıl depremin yıldönümünden birkaç saat önce,
bir önceki gün sayılacak saatte, gece yarısına yakın da küçük
kardeşimi kaybettim. İkinci kez yendiği kanserin ardından zayıf
düşen bedenine hastane enfeksiyonları saldırdığından. Dünyanın
sayılı sağlık kuruluşu arasında güya hastane, kanser tedavisi
ve sonrası bakımında. Ama acıbadem yemiş gibi oluyor insan ölüm
haberinin ardındaki sebebi öğrendiğinde. Çünkü görülüyor ki
yaşatmak değilmiş önemli olan, o süreçte devletin karşıladığı
bedelin dışında özel sigortanın ödemelerini de alıp, üstüne
geride kalanlara yüklü hesaplar çıkartma derdindeymiş o sağlık
kuruluşlarının sahip ve yönetenleri…
Kardeşimin cenaze
töreni ve ayrıntılarıyla geçen günlerde koptuk gündemden…
Acıya yenilmemek için uyuduk biraz, alarm veren sağlığımıza
özenmek istedik gözyaşları dökerken.
Depremin yıldönümü
nedeniyle yapılan anma ve törenlerden uzak kaldık bir süre.
*
Sonra öğrendim ki bir yılda yapmaya, teslime söz verdikleri
evleri tamamlamamışlar, ama bir avuç depremzedeye ev teslim
etmişler de o yurttaşlar “İyi ki deprem oldu da evlerimiz
yıkıldı da siz bize villa gibi ev yapıp verdiniz!” diye
teşekkürler etmişler güya, özü de eki de has olmayan adı belli
bir bakana minnetle. İnsan inanamıyor aymazlığın bu kadarına.
Ama o kadar normalmiş, zaten oluru buymuş gibi yapıyorlar ki bu
yaptıklarını… Aklı tutuluyor insanın, dili yanında.
Öyleyse
bu yıl da tekrar etmeli bir sözcük ekle son değerlendirmeyi.
Aynısını yazmak, yinelemek hiç de fazla olmayacak çünkü:
“Umurlarında değiliz. Onların çoğu o sefertası evleri
bizlere villa saydırıp, tek katlı, yüzme havuzlu villalarda
yaşıyor artık!”
O yüzden yaşamdan çok koptular ve ne
enflasyon ne açlık konusunda ayakları yere basmadığından hâlâ
hayal üretip oy karşılığı satıyorlar gezici alkışçı
ekipleriyle.
Gercekedebiyat.com