unsal-cankaya-kapak-2492024213250.jpg


Her şey güzel olsa... Sadece çiçekleri düşünsek dalında daha güzel diye.
İnsanların canı yanmasa. Hastalıklar olmasa. Güzelleşse şu dünya...
Ada olsak yine, huzura, sevgiye, dosta, kardeşe.
"Dünyayı güzellik kurtaracak... Bir insanı sevmekle başlayacak her şey" 13.2.2020.
(Bu notu böyle yazışımın bir nedeni vardı, canımın içi ağabeyim kanserle savaşı yitirdi mart yirmide.)
*
Uyumuyordum zaten, çok sallandık diye yazan arkadaşlarım Trabzon'dan Gaziantep'e biri diğerine bin km. mesafede yerlerdeydi… Neresi yıkılmış olabilir dediğimde 04.17 ve devamındaki sallantıları yazıyordu o bölge ve komşu illerdeki sınıf arkadaşlarım, dostlarım, akrabalarım... 6 Şubat 2023.



İşte yedi gündür deprem-yıkım-ölüm ve mucize kurtarışlar izliyoruz ekranlardan ve o görüntülere kenetlediğimiz kalbimiz ve gözlerimiz umudunu yitirmek üzere... Olmasaydı... En iyisiydi.
Oldu, hazır olabilsek ve ilk gününde sağ olan o binleri kurtarabilseydik... Olmadı. Ben yine uyuyamıyorum… 17 Ağustos sendromu var hepimizde ve çaresizliğimiz arttıkça artıyor aymaz yönetimin birbiri üstüne yaptığı yanlış işlerle...
Üniversiteleri kapatıp- yurtlara depremzede yerleştirecekler şimdi. İlk vazgeçilen eğitim. Oysa zaten bu olan biten eğitimi terk ettiğiniz için efendiler! Üniversiteler kapanıyor ama yatılı kuran kursları değil, ‘Tekbir timleri’ ise görev yerinde, depremzedeleri dini haykırış, dini söylemlerle tehdit etmekte... Oysa oralarda insanların İslamiyet dışında da dinleri var... Hem insanların hepsinin kendi dininden duaya bile değil orada, yedi gün toprak altında kaldıktan sonra kurtulurken sevgiye, ilgiye, şefkate ihtiyacı var, koro halinde Allah adı haykırılarak korkutulmaya değil...
Unutmayalım bu geceyi de... Bir saat sonra sekizinci güne geçeceğiz... Sonrası… Elbette bu enkazın altında kalanların çoğunu gizleyecekler yine... Ölenleri de kalanları da TÜİK istatistiğine benzetecekler ve ailesindeki kayıpları bulamayanlara “sus!” diyecekler, “sesini kes!” diyecekler… Çünkü O hal geldi oradaki on bir ilin hepsine... Olmasaydı en iyisiydi... Oldu, şeffaflık ve beceriklilik olsaydı da ölümler artmasaydı... Olmadı... Olmasa da gözlerimiz ekrana kilitlenmek yerine lalelere baksaydık tarihte baktığımız gibi, rengarenk lalelere... 13.2.2023
*
Bu saptamama yine emekli hâkim bir kadın meslektaşım: ”Yazdıklarınıza ben de katılıyor, sizin gibi düşünüyorum. Biraz hazırlığımız olsa belki bu kadar maddi ve manevi yıkılmazdık. Ölmedik ama yaşıyor gibi de değiliz, özellikle 17 Ağustos 1999 depremini yaşamış birisi olarak çok üzgünüm. O gün yaşadığımız acılardan küçücük bir ders almadık, doğa bize gereken hatırlatmayı yaptı. Bütün ülke fay hattı üzerinde iken hala kentsel dönüşüm adı altında 4-5 katlı binaları yıkarak 14 katlı estetikten yoksun, sefertası görünümlü evler inşa ettiler. Halen ülkenin tüm şehirlerinde uygulanan imar planlarının depreme uygun olmadığını anlamak için binlerce insanı kaybetmek mi gerek?” diyen değerlendirme ve sorusuyla katıldı.
Ona “Umurlarında değiliz. Onların çoğu o sefertası evleri bizlere satıp tek katlı, yüzme havuzlu villalarda yaşıyor artık!” diye yanıt verdim.
*
Bu yıl depremin yıldönümünden birkaç saat önce, bir önceki gün sayılacak saatte, gece yarısına yakın da küçük kardeşimi kaybettim. İkinci kez yendiği kanserin ardından zayıf düşen bedenine hastane enfeksiyonları saldırdığından. Dünyanın sayılı sağlık kuruluşu arasında güya hastane, kanser tedavisi ve sonrası bakımında. Ama acıbadem yemiş gibi oluyor insan ölüm haberinin ardındaki sebebi öğrendiğinde. Çünkü görülüyor ki yaşatmak değilmiş önemli olan, o süreçte devletin karşıladığı bedelin dışında özel sigortanın ödemelerini de alıp, üstüne geride kalanlara yüklü hesaplar çıkartma derdindeymiş o sağlık kuruluşlarının sahip ve yönetenleri…
Kardeşimin cenaze töreni ve ayrıntılarıyla geçen günlerde koptuk gündemden…
Acıya yenilmemek için uyuduk biraz, alarm veren sağlığımıza özenmek istedik gözyaşları dökerken.
Depremin yıldönümü nedeniyle yapılan anma ve törenlerden uzak kaldık bir süre.
*
Sonra öğrendim ki bir yılda yapmaya, teslime söz verdikleri evleri tamamlamamışlar, ama bir avuç depremzedeye ev teslim etmişler de o yurttaşlar “İyi ki deprem oldu da evlerimiz yıkıldı da siz bize villa gibi ev yapıp verdiniz!” diye teşekkürler etmişler güya, özü de eki de has olmayan adı belli bir bakana minnetle. İnsan inanamıyor aymazlığın bu kadarına. Ama o kadar normalmiş, zaten oluru buymuş gibi yapıyorlar ki bu yaptıklarını… Aklı tutuluyor insanın, dili yanında.
Öyleyse bu yıl da tekrar etmeli bir sözcük ekle son değerlendirmeyi.
Aynısını yazmak, yinelemek hiç de fazla olmayacak çünkü:
“Umurlarında değiliz. Onların çoğu o sefertası evleri bizlere villa saydırıp, tek katlı, yüzme havuzlu villalarda yaşıyor artık!”
O yüzden yaşamdan çok koptular ve ne enflasyon ne açlık konusunda ayakları yere basmadığından hâlâ hayal üretip oy karşılığı satıyorlar gezici alkışçı ekipleriyle.

Ünsal Çankaya
Gercekedebiyat.com

ÖNCEKİ YAZI

Benzer İçerikler