Balkon ve pencere / Haydar Uzunyayla
Emperyal güçler, süper zenginler, imparatorluklar, hükümetler, koruyan kollayan yasalar olmayacaktır. Ne kibirli başkanlar ne savaş baronları ne mafyatik züppeler… Ne yoksullar ne yoksulluk… Ne aptallar ne koyunlar…
Bugün birçok katlı veya çok katlı devasa binalarda oturanların, pencere ve balkonlardan arada bir içeri sızan hava dışında, doğal yaşamla belirgin tarzda bir bağları yoktur… Yaşam, cam ile balkon arasına sıkıştırılmış ve insan kendi eliyle kendini soyutlayarak çıkmaza sürüklemiştir. Sıra dışı olaylara tanık oluyoruz: Nefes almayan şehirler, boğulan sokaklar, esintisiz tepeler, seller, sıcak hava dalgaları, kuraklık ve daha fazlası hızlanarak devam ediyor. Kuruyan nehirler, göller, türlerin yok oluşu, börtü böcek, sineklerin azalması ile devam eden bir yıkımın içindeyiz. Kenarında veya başında değil, yıkımın içindeyiz ve bu durumu ne anlıyoruz ne umursuyoruz… Kapitalizm, yarattığı iklim ve çevre krizinin yanında salgın hastalıklar, savaşlar, enerji, açlık, sefalet ve finans krizleriyle de gezegeni bunaltıyor. Süper zenginlerin yıkıcı faaliyetleri her alanda zaman-mekan-tür dinlemeden cehennemler yaratıyor ve bizler hala iyimserlik peşindeyiz… Hala “bir gün düzelir,” umuduyla karsız dağların karlanmasını, susuz göllerin dolmasını beklemekteyiz… (İnsan bir kere iyimserliğin tuzağına düşünce, zihin geleceği veya gelecekte olabilecekleri öngörmenin gerisinde kalır… Bundan dolayı, aşırı iyimserlik tehlikeli boşluklar yaratır, dersem, sanırım yanlış söylememiş olurum.) Tarih boyunca belki de ilk defa, yaşamın, insan eylemleriyle son bulacağını öngörüyoruz ve çözüm olarak, “Yaşanabilir bir dünya, sürdürülebilir tarım, sürdürülebilir enerji-iklim, eğitim, ekonomi…” gibi neoliberal kapitalistlerin moda kavramlarıyla sorunu canlı tutmaya çalışıyoruz. Ama bu tanımlamalar gerçekten sorunu çözmüyor… Aksine yıkımı yaratanı şirin sözcüklerle aklamak ve onun yıkmak-yeniden yapmak projelerine kazandırmaya destek veriyoruz. Çünkü kapitalizm aynı zamanda hem hastalığı yaratmayı hem de yarattığı hastalığa ilaç olup kazanmayı gayet iyi becerir… “Bir taşla iki kuş avlamak…” onun eğilimlerinin özüdür. Çözüm tam anlamıyla şudur: Sistemin kötülüklerini, örtülü hedef ve amaçlarını teşhir etmek, her felaketten para ve servet kazanmasına karşı durmak ve yeni felaketlerin parçası olmamak için çabalamak gerekiyor. Gezegen ve yaşam sadece gördüklerimizden ibaret değildir. Görmediklerimiz daha fazladır ve bir bütün olarak hepimiz çöküş ve yok oluşun içine sürüklenerek, yavaş yavaş, birer birer tükeniyoruz. Yok oluş, bize öğretildiği ve inandırıldığımız şekliyle birdenbire, kıyamet ya da büyük patlama benzeri saniyenin onda biri hızla gelmeyecektir. Gördüğümüz görmediğimiz nesneler, canlı türleri, nehirler, dereler, bitkiler yavaş ama sancılı şekilde, tıpkı onulmaz hastalık taşıyan hasta gibi inleye inleye son bulacaktır.
Yavaş ve sancılı, kimi zaman görünür, kimi zaman görünmez şekilde gerçekleşecek ve bizler bu trajediyi bugün, “Şu kadar tür yok oldu, şu kadar sulak alan kurudu, şu kadar toprak kayboldu…” gibi bilgilerle gösteriyoruz; savaşlarda, iklim ve çevre felaketlerinde, afetlerde yok olan binlerce, milyonlarca türü, Stalin’e atfedilen (ne derece doğru emin değilim) “Milyonların ölümü istatistikidir,” sözündeki bakış açısıyla normalleştiriyoruz… Normalleştirmek ise geleceğimizi daraltıyor ve bir şeyleri düzeltme olasılığımızı göz ardı etmemize neden oluyor. Yani kaygısız ve rahat davranmamızı geliştiriyor… Ama gerçek olan şu ki: Çöküş ya da yok oluş karşımızda duruyor ve yavaş yavaş, inlete inlete, uygarlığı parçalaya parçalaya ilerliyor… Peki bunun insanlık açısından doğuracağı sonuçlar ne olur? Emperyal güçler, süper zenginler, imparatorluklar, hükümetler, koruyan kollayan yasalar olmayacaktır. Ne kibirli başkanlar ne savaş baronları ne mafyatik züppeler… Ne yoksullar ne yoksulluk… Ne aptallar ne koyunlar… Uğruna kanımızı döktüğümüz uluslar ve kahramanlar ve bütün o sahte peygamberler olmayacak. Korku ve öfke, baştan çıkarma, aldanma ve aldatma olmayacak. Bütün o savaş hileleri, hırsızlık öyküleri yazılmayacak artık. Birbirlerini ölesiye seven sevgililer, aşık ve maşuklar, kısacası hiçbir şey olmayacak, çünkü fail ve kurbanlar olmayacaktır… Haydar Uzunyayla
Gercekedebiyat.com