Son Dakika

halit-payza-1432024230134.jpg


Charles Darwin, ‘Seksüel Seçme’de isim vermeksizin bir İngiliz filozofunun, giysilerin ısınmak için değil süslenmek için yapıldığını ileri sürecek kadar ileri gittiğinden söz eder.

Tümcenin devamında Prof. Waitz adına rastlarız, Darwin’in sözünü ettiği İngiliz profesör olabilir ya da değildir; ancak Waitz’in savı da oldukça önemlidir: “Erkekler ne kadar yoksul ve acınası olursa olsun, süslenmekten hoşlanır.”

Darwin’in de belirttiği gibi süslenmek yalnızca dişiller için değildir, erkekler de süslenmeyi seksüel gereksinimlerini karşılamak için yeğlerler. Gösterişli olan dişi tavus kuşları değildir, erkek tavus kuşlarıdır. Erkek tavus kuşlarının tüyleri ne kadar parlak, ne kadar canlı, ne kadar renkli ve gösterişli olursa türünü sürdürmek için dişiler üzerinde o denli şanslıdır.

Malatya/Arguvan türküsündeki sarı etek giyen sarışını eğer sahipsizse sahiplenmek isteyenin türküdeki sarışını beğenmesi bir niyet ifadesi olarak algılansa da hiçbir şey ifade etmez, sarışının, onu sahiplenmek isteyeni yeğlemesi amacı belirler ve araç güzellik/süslenmektir.

Darwin, Kuzey Afrika’ da bir erkeğin saç tuvaletinin tamamlanması için en az sekiz/on yıllık bir süre gerektiğini belirtir.

Erkek sekiz/on yıl saçına dokunmaz, o süs gerecidir ve saçları erkek tavus kuşları gibi ne kadar parlak, ne kadar canlı, ne kadar renkli ve gösterişli olursa karşıt cinsin ilgisini çekecek albenisini kazanacaktır.

Aynaya bakmak süslenmenin ilk adımıdır, aynaya bakan göz kendinin başkalarının gözünde nasıl görüneceğini de görmek için bakmaktadır. Darwin ayrıca süslenme ve giysiye ilişkin şu görüşleri de ileri sürer: “Her ırkın kendi öz güzellik stili olduğunu gördük ve biliyoruz ki insan evcil hayvanlarında, giysilerinde, bezeklerinde ve kişisel görünüşünde ortalamanın ötesine geçmiş her ırasal noktaya hayranlık duyar.”

Darwin’in ‘Seksüel Seçme’ye aldığı Clarke’nin sözünü biz günümüze erkek bakış açısıyla yeniden yorulmayabiliriz. Clarke “Kendini kovalayanda gönlü olmayan bir kızın yakalandığı hiç görülmemiştir” der, günümüz bakış açısıyla ve konuyla ilintili olarak şöyle söylenebilir: Eteğin boyuna bakmak gereksinimini duyumsayan erilin, eteğin boyuna değil altına bakmadığı hiç görülmemiştir.

Din devletleri kılık kıyafete önem verir. Osmanlı Devleti bu nitelikleri taşıyan bir din devleti olarak kılık kıyafeti nizamnamelerle belirlemiştir. İslamiyet’ten önce Türk kadını başörtüsü ya da türban takmaz. Fatih döneminde de türban yoktur, kadınlar yüzlerini örtmez.

Bu biçimcilik anlayışı soykırımda simgesi olarak da karşımıza çıkar. 1933-1945 yılları arasında Nazi Almanya’sının kurduğu toplama kamplarının sayısı yirmi bindir. Bu kamplar işlevlerine göre ‘zorunlu çalışma kampları’, ‘geçiş istasyonları/geçici kamplar’, ‘ölüm kampları’ olarak adlandırıldılar. Ölüm kamplarında öldürülen Yahudilerin sayısı üç milyondan fazladır. Kamplarda tutuklu bulunlar arasında erkeklerin yanı sıra kadınlar ve çocuklar da vardı. Toplama kamplarının ilk zorunlu konukları Alman Komünistleri, sırayla sosyalistler, sosyal demokratlar, Ari ırktan olmayan Yahudiler, Çingeneler, Yehova Şahitleri, eşcinseller ve asosyal olarak nitelendirilenlerdi. Toplama kamplarına gönderilenlerin giysilerinde taşıdıkları amblemlerin renklere göre ayrımları vardı; kırmızı siyasal tutukluları, eflatun Yehova Şahitlerini, siyah asosyalleri, yeşil adi suçluları, pembe eşcinselleri, kahverengi Çingeneleri, mavi iltica ettikleri ülkelerden geri döndüklerinde yakalananları, sarı Yahudileri simgeliyordu.

Günümüzün tarihi de yarın yazılacaktır. Cenap Şahabettin’in dediği gibi “Tarih bilmeyen diplomat, pusuladan anlamayan kaptana benzer, her ikisinde de karaya oturma tehlikesi, kaçınılmaz sonuçtur.”

Marx, Louis Bonaparte’ın 18. Brumaire’i kitabında tarihte her şeyin iki kez yaşanılacağını söyler, ilkinde trajedi, ikincisinde komedi olarak.

Ne var ki günümüzde değil iki kez, aynı tarih kendi kuyruğunu ısıran bir yılan Ouroboros gibi defalarca yinelense de her defasında komedi olarak yaşanıyor. Biçimden çok özdür önemli olan.  Çünkü öz unutur biçime takınılırsa komedi trajediden doğar.

Ne diyor Malatya/Arguvan türküsünde?

“Soyka gönül çirkine bel bağlama!”

Halit Payza
Gercekedebiyat.com

ÖNCEKİ YAZI

Benzer İçerikler