Son Dakika



Bu kitapta zorunlu ya da isteğe bağlı olarak Türkiye’den yurt dışına çıkmış ve şimdi Avustralya, Fransa, Almanya, İsviçre, Belçika, Hollanda, İngiltere, İsveç, Norveç ve Rusya’da yaşayan yirmi şair-yazar, ressam, müzisyen, gazeteci, eğitimci ve bilim insanıyla söyleşi gerçekleştiren Müslüm Kabadayı, “göç” olgusunun insanlığın var olduğu günden bugüne sürüp gittiğinin altını çizerken özellikle beyin göçünün nedenleri hakkında düşünmemizi de sağlıyor.

Yazar, söyleşi yaptığı sanatçılara aynı soruları soruyor: “Türkiye’den niçin ve ne zaman yurt dışına çıktınız?” sorusuna genellikle siyasi nedenlerle hüküm giyme kaygısı, Türkiye’de can güvenliğinin kalmayışı, işsizlik, baskı gibi nedenler gösteriliyor. 1980 askeri darbesinden önce gidenler olduğu gibi, 1980 sonrası gidenlerin olduğu da görülüyor. İnsana insan gibi değer verilmediğini düşünen de var, zorunluluktan giden de var.

“Türkiye’den ayrılmadan önceki konumunuz, koşullarınız nasıldı?” sorusuna verilen yanıtları okuduğunuzda, beyin göçü işte budur, diyorsunuz. Bazılarının okumuş, okumakta olan, bir devlet işinde çalışan; bazılarının iş veya öğrenim hakkı engellenmiş kimseler olduğunu görüyoruz.

“Gittiğiniz ülkede karşılaştığınız sorunlar?” denildiğinde en çok dil sorununun öne çıktığını görüyoruz. Dil sorununun yanında öncelikli sorunun barınma konusu olduğu görülüyor. Mülteci kamplarında yaşadıklarını anlatıyor bazı yazarlar. Kendi çabalarıyla dil sorununu çözdüklerini, dişleriyle tırnaklarıyla yaşama tutunduklarını, gittikleri ülkelerde nitelikli eleman olmayı başardıklarını okudukça kendi ellerimizle bu mücadeleci insanları başka diyarlara kaçırmış olmanın üzüntüsünü yaşıyorsunuz. Bu direngen, aydın insanların dil, din, ırk farkı gözetmeden nasıl çalışkan olduklarını görüp gurur duyuyorsunuz.

Daha buna benzer birçok soruya yanıt arıyor yazar. Yeni çevreye uyum sağlama çabası, bu arada ruh sağlığı bozulan insanlar, bölünmüş aileler ve daha içimizi sızlatan birçok “Alamancı” gerçeğini okurken göçe neden olan muktedirlerin ne kadar “vatansever” olduklarını düşünmeden edemiyorsunuz. Pırıl pırıl zekaya sahip bu birbirinden değerli insanların ülkeyi terk etmesine neden olanlar, hiç düşünürler mi acaba bu ülkeye ne kadar zarar verdiklerini?

Gittikleri ülkelerde kendi çabalarıyla dil öğrenen,  üniversitelerde okumak için olağanüstü çaba harcayan bu insanlar, duygu ve düşüncelerini, duyarlılıklarını sanat aracılığıyla dile getirmekten geri durmamışlar. Ciltler dolusu kitaplar yazmışlar, tablolar çizmişler, müzik yapmışlar. Sürgünden sürgüne gönderilen Namık Kemal’in, “Altı da birdir üstü de birdir yerin” diyerek susmadığı gibi onlar da susmamışlar. Ülkelerini hiç unutmamışlar. Bazıları çok çok “yurtsever” muktedirler tarafından vatandaşlıktan çıkartılmışsa da onlar, Tevfik Fikret gibi “Toprak vatanım, nev-i beşer milletim!” demeyi bilmişler.

Bizi, demokrasi kurtaracak. Bilime önem vermek kurtaracak. Üniversitelerimizde gençlerimizin önünü tıkayarak değil, onlara yeni kanallar açarak bunu sağlayabiliriz. Üniversitenin son sınıfında okuyan gençlerimizin hayallerini yurt dışı süslediği sürece bilimsel kuruluşlara eleman alınırken liyakat değil de referans arandığı sürece bu göç hiç durmayacak.

Müslüm Kabadayı’nın bu anlamlı çalışmasının, ülkemizin gerçeklerini ortaya koyması açısından da çok önemli ipuçları taşıdığını söylemek isterim.

 * Farklı Coğrafyalarda Üretenler, Klaros Yayınları, Ankara 2021, 318 sayfa, söyleşi/ röportaj.

Sadık Güvenç
Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)