Şu yeraltı gazetesi için her hafta pazar günü yazdığım yazıyı bitirdikten sonra akşam gezintisine çıktım her zamanki gibi.

Yazı yazmak yaşamayı sürdürme arzusu veriyor bana.

Onun için, yazıyı bitirince, şaşırtıcı bir yaşama hırsıyla kendimi insan kalabalığının içine atıyorum.

Şehrin en kalabalık caddesinde aylakça yürüyorum.

Öyle kalabalık ki cadde...

Baharın gelişiyle çılgınca giyinmiş genç, güzel kızlar...

Kızlı erkekli gruplar halinde yürüyen üniversiteliler...

Ve orta yaşlılar, yaşlılar...

Alışveriş çılgınları...

Serseriler...

Herkes dışarıda...

Ve bu kalabalığın içinde ben!

Yürüyorum kalabalığın içinde, tek başıma. Hiçbir yere doğru. Öylesine bir gezinti işte benimki…

Derken...

Biri sokuldu sol yanıma. O da benim gibi yalnız yürüyordu caddede.

"Bir dakika bakar mısınız?" dedi.

Ürperdim bir an.

Garip bir adamdı. Şu, psikopat dedikleri insanlara benziyor. Korktum. Nefesim daraldı. Akşam oluyordu. Güneş batmıştı. Ben de eve dönüyordum zaten.

Nereden çıktı şimdi bu adam, diye düşündüm. Aklıma olmadık şeyler geldi. Adamın, pek çok insanın ahlaksızca bulduğu yazılarıma kızdığı için beni şimdi burada, sol yanımdan bıçaklayacağını düşündüm.

"Nasıl olduğumu sorsana bana!" dedi adam.

Şaşırdım.

"Neden? Sizi tanımıyorum ki!"

"Olsun," dedi. "Sor sen yine de."

"Nasılsın?" dedim, korkudan titreyen sesimle. Neredeyse yalvaracaktım adama, bana bir şey yapma, diye.

"İyi değilim," dedi. "Çok yalnızım."

O an ne söyleyeceğimi şaşırdım.

"Benimle bir kahve içmek ister misin şurada?" dedim

 Hemen yolun karşısındaki kafeye yürüdüm.

Tanrım! Nasıl kalabalıktı kafe. Kızlı erkekli gruplar halinde kafeleri dolduran gençlerin kendilerinden başka kimseye yaşama hakkı tanımadığını düşündüm.

İçeri adımımı atmıştım ki karşıma kızıl saçlı, ufak tefek olmasına rağmen iri memeleri olan genç bir garson kız dikildi.

"Nereye?" dedi.

"Kahve içecektik."

"İçecektik?"

"Evet."

"Gelecekler yani?"

Garson kızın ne söylediğini anlamıyordum. Tamamen saçmalıyordu.

"Doluyuz!" dedi kız. "Tek kişilik masamız da yok zaten."

O anda sol böğrümde bir sıcaklık hissettim. Hızla elimi böğrüme götürdüm. Parmaklarım kan oldu. Başım döndü. Gözlerim karardı. Nefesim kesildi.

Ne olup bittiğini anlamaya çalışıyordum.

"Bana ne oldu?" diye sordum güçlükle; kızıl saçlı, iri memeli garson kıza.

Beni duymadı. Belki duydu da duymazlıktan geldi. Kalçalarına yapışan kot pantolonunun arka cebinden adisyon fişini çıkarıp kafedeki boğucu kalabalığın içine yürüdü.

Adem Eryürük
Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)