Adını taşıyan Kültür Ajandası’nda Nâzım Hikmet’in 15 Ocak 1902’de doğduğu yazıyor. Yani bugün 111 yaşına girmiş oluyor. Babam da öyle. İkisi yaşıt. Oğlum Tanbey de şairin öldüğü yıl doğdu. Bu nedenle, onun ailesindenmişim gibi hissediyorum kendimi.
1965 yılının aralık ayında, Elsa Triolet yönetiminde iki dilli bir Rus Şiiri Antolojisi yayınlanmıştı Paris’te. Mutualité salonunda şairlerin katılımıyla görkemli bir şiir gecesi yapıldı. Ertesi gün Buci Sokağı’ndaki Globe Kitabevi’nde imza günü vardı.
Kuyruğa girdim. Elime bir kağıt parçası verdiler, üzerine adımı yazmamı söylediler. Yazdım. Sıram gelince kağıdı Elsa Triolet’ye verdim. Adıma baktı. “Ö”yü görünce. Hangi memleketten olduğumu sordu. “Türk”üm dedim. Mavi gözleriyle gözlerime baktı ve “Sevgili Nâzım!” diye hıçkırdı.
Bir yıl sonra, Aragon’un yönettiği Lettres Françaises’in bürosuna gittim derginin eski bir sayısını almak için. Dergide, Yannis Ritsos’un şiirleri yayınlanmıştı. Kemal Özer istemişti. Türkçeye çevirtip dergisinde yayınlayacaktı.
Derginin o sayısından iki adet kaldığı için vermek istemiyorlardı. Ben ısrar edince, konuştuğum kişi bir yere gitti geldi.
“Monsieur Aragon sizi görmek istiyor” dedi.
Aragon dergiyi ne yapacağımı sordu. Anlattım.
"Dergiyi delikanlıya verin. Ritsos'un şiiri Nazım'ın diliyle buluşacak" dedi.
Türkçeyle buluşacak demedi, Nazım'ın diliyle, dedi.
Nazım Hikmet, yalnızca yirminci yüzyılın değil bütün zamanların, sadece Türkiyenin değil bütün dünyanın en büyük şairlerinden biridir. Bizim kıskanç sağcılar ve ırkçılar komünist olduğu için derler, ama hiç ilgisi yok. Her ülkede bir yığın komünist şair vardı. Türkiye'de ve dünyada. Hangisi Nazım Hikmet düzeyinde kabul gördü, görüyor?
Gerçek şiirin başka dile çevrilemez olduğunu söylerler kasıla kasıla. Yanlıştır. Büyük şairlerin iyi şiirleri dünyanın bütün dillerine çevrilebilir. İyi bir çevirmenin elinde bir başka dile fire vermeden geçer, geçebilir. Bazen kazançlı çıkar.
Ama sıradan şairlerin kötü şiirlerini bir başka dile çevirmek son derece güçtür. Olanaksızdır. Yıllarca uğraştım bu sanatla. Bilirim.
Nazım Hikmet'i herhangi bir dile çevirdiğin zaman, o dilin şiirinde, o kültürde olmayan renkler, sesler, düşünceler, duygular çıkar. Nazım Hikmet, Türk şiirini bir yerden alıp bir yere getirmiştir, aynı zamanda dünya şiirini de oraya getirmiştir. Durup dururken hiç kimse, insana büyük şair muamelesi etmez. Nazım Hikmet'in çağdaşlarına bakalım: Fransa'dan Aragon. Aragon'a göre Nazım Hikmet dünyanın en büyük şairlerinden biridir. Güney Amerika'da Pablo Neruda. Neruda'ya göre, Nazım Hikmet çağının en önemli şairlerinden biridir. Neruda kadar önemli bir şair vardır, Kübalı Nicolas Guillen. Ona göre de Nazım Hikmet dünyanın en büyük şairlerinden biridir. Yannis Ritsos'a göre Nazım, Homeros'tan sonra en büyük şairlerinden biridir. Dünyanın en büyük şairleri, nazım'ı kendi ayarlarında görüyorlar, bir kısmı da kendilerinden önde görüyor. Ölçü budur. İlkin şairi şairler kabul edecek, sonra evrensel şairler onun değerini kabul edecek. O değer kabul edilmedikten sonra hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Ben bunu söyleyince sağcılar küplere biniyor. Çünkü Necip Fazıl, evrensel Nazım Hikmet'in yanında mahalli, yerel bir manzumeci şair.
Aslına bakarsanız, İslamcılar, sağcılar, ırkçı milliyetçiler arasında uluslararası "kambiyo" değeri, "convertibilite"si olan tek bir şair ve yazar yoktur.
'Saman Sarısı' düzeyinde şiiri olan İslamcı bir şair yoktur.
'Memleketimden İnsan Manzaraları'nı yazacak Turancı ve Pantürkistbir şair yoktur. Yoktur oğlu yoktur. 'Memleketimden İnsan Manzaraları' dünya şiirinde büyük bir biçimsel denemedir. Onun tek benzeri Pablo Neruda'nın "Cantos General"i... Ezra Pound'un da "Kantolar"ı var.
Nazım şiirde devrimci, önçü, araştırmacı, yenilikçi bir şair olduğu için büyüktür. Türk şiirini, şairini değiştirdiği kadar, dünya şiirini de etkilemiştir. Şairlerin kendi ağızlarından duydum, çekinmeden yazıyorum.
Cumhuriyet'i ve tek parti CHP'sini yere vurmak için, ikisinin Nazım'ı haksız yere hapsettiğini ileri sürerler. Doğrudur! Nazım haksız yere mahküm edilmiş ve 15 küsür yıl mahpus damında yatırılmış.
Cumhuriyet ve CHP iktidarının Nazım'a zulmetmesinin önemsiz olduğunu söyleyecek değilim elbette! Ama Nazım, kendisine düşman muamelesi yapan düzen ve hükümet ile "devlet", "ülke" ve "millet"i birbirine karıştırmadı. Hayır!
Nazım kurulu düzeni değiştirmek istiyordu. Düzen Nazım'a karşı kendini korudu ve bu koruma işlemi içinde türlü fesat çevirdi. Nazım bu maçta "hükmen" yenildi ve yenilgisini bir şövalye gibi kabul etti. Sapmadan, dönüşmeden, dönmeden yoluna devam etti.
Nazım'ı (bizim sağcı solcular misali) Türkiye Cumhuriyeti devletine, nefret ettirmeyen ve öç ama serüvenine sürüklemeyen işte bu soylu iç dengedir; ruhsal ve zihinse olgunluktur. Nazım bu denge ve olgunluk sayesinde zihinsel ve vatandaşlık onurunu korumuş ve büyük yapıtını mahpus damında bile yaratmayı sürdürmüştür.
Nazım'ın yurtiçi hayatında olduğu gibi yurtdışı hayatında da ülke aleyhinde tek bir eyleme, tek bir yapıta, tek bir söz ve yazıya rastlanmaz.
O, düzeni, düzenin iktidarını ve düzenin bekçi köpeklerini eleştirmiştir!
Günümüzde onu örnek alanlara, alacak olanlara ne mutlu!
*
Nazım, geçmişi, günceli ve geleceği değerlendirecek sanatsal, kültürel ve siyasal zeka ve dehaya sahip oduğu için savrulmamış, aksine bilenerek yoluna devam etmiştir.
Özdemir İnce
(Aydınlık, 15 Ocak 2013)
Gerçekedebiyat.com
YORUMLAR