WWWC ya da sanal cadı kazanı / İsmail Uyaroğlu
Ben internet kullanmıyorum. (Cep telefonu da.) Bu yüzden orada dönen dolaplardan, işlenen melanetlerden haberim olmuyor. Bundan bir buçuk yıl kadar önce, bir dergide, internetin sorumsuzca, daha da kötüsü ahlaksızca kullanılmasını eleştiren bir yazım çıkmıştı.
Bu yazıyı okuyan -hiç tanımadığım- bir kişi, dediklerimden gocunmuş ve ‘olay'dan arkadaşlarını da 'haberdar etmek’ için metni internette yayınlamış. Ve tabii ardından gelsin salvolar. Hiçbir şeyden haberim yok. Hepsi 'gıyabımda’ oluyor. Geçende bir arkadaş söyledi de bir buçuk yıl sonra, tesadüfen ‘muttali’ oldum. (İnternet icat oldu, mertlik bozuldu. Adamı, haberi olmadan, sitelerde saklanıp arkasından vurmak, normal sayılır oldu. Kimsede utanma mutanma kalmadı.) Bu yazıyı o münasebetle yazıyorum, bu -Köroğlu'nun deyişiyle- “namert”lere hak ettikleri cevabı vermek için. Kimsenin yaptığı edepsizliği yanına bırakmam. Ama önce, okurun doğru değerlendirme yapabilmesi için, söz konusu yazıyı aktarmak gerek. O nedenle dergide bir iki cümleyi atlayarak yayımladığım metni, kısa bir şey olduğu için, eksiksiz şekliyle alıntılıyorum: “İnternetteki bayağılıklar herkesin malumu. Yalan, iftira, dedikodu, kara çalma, çamur atma... Hatta hakaret, küfür... Benim ‘necip' milletim ancak böyle değerlendirebiliyor(!) insanlığın bu büyük buluşunu... Onları geçtik. Ya edebiyatçı, yazar, şair tayfasına ne demeli? Yazıda, şiirde dikiş tutturamayanlar, internette kendi aralarında yaptıkları mastürbasyonla tatmin oluyorlar. 'Site'lerde buluşup yazarcılık, şaircilik oynuyorlar. Onunla kalsalar iyi, kimseyi ilgilendirmez oynadıkları ‘ortaoyunu'. Ama 'mahalle karıları'nı yaya bırakacak bir düzeysizlikle -nasıl olsa haberleri olmayacağı, dolayısıyla karşılık veremeyecekleri için- klavyelerini şaklata şaklata başkalarının dedikodusunu yapıyor, çirkefçe ona buna saldırıyorlar. Çekememezliğin, kıskançlığın ürünü, daha doğrusu irini olan nefretlerini, kinlerini oralarda kusuyorlar. Ortak paydaları “haset” olan bu 'cins' mahluklar, kuyruğunu tır çiğnemiş klavye aslanları, yaydıkları pis kokuyla millete âlemi dar ediyorlar. (Onlarla aynı kaba pisleyen ‘prof-şair'ler bile var. Bu tür yerlerde, bu tür canlılarla sözde 'fikir alışverişi'nde bulunuyorlar. Vay onlardan feyz alacak öğrencilerin haline.) Sokaktaki insandan daha basit, daha bayağı bu kişiler. Çünkü onun erdemli olmak gibi bir derdi yok. Ama edebiyatçı, yazar, şair denilen kişi, erdemli olmak zorunda. Yazarlık, şairlik soyluluk gerektirir, soysuzlukla, soysuzca davranışlarla bağdaşmaz... İnternet b/iti bunlar. Bir şiirimde dediğim gibi, edebiyatçı değil, "Kablolara yuvalanmış / Edebiyat sinekleri". (Karışık Kitap, YKY, İst. 2016) Yukarıda belirttiğim gibi, bu yazıyı okuyan şebeke mensupları, aynada kendi suretlerini gördükleri için, hemen klavyelerin başına geçmişler. Ve başlamışlar cadı kazanını kaynatmaya. Aman ne değerli fikirler, ne ‘takdire şayan mütalaalar'(!). Baştan sona bayağı, basit, zekâ ışıltısından da edepten de yoksun yaveler tamama yakını. "İnternet b/iti" sözümü haklı çıkarmak istercesine, sırf dedikodu şenliğine katılmak için edilmiş gülünç, saçma sapan sözler. Bir kere okuduğunu anlamaktan âcizler. Ya da ucu kendilerine dokunduğu için, bilerek anlamazlıktan geliyorlar. (İyi niyetli olup dürüst ve nesnel davranan, söylenenleri çarpıtmayan, yazının özünü kavramış kişiler de var elbet, haklarını teslim etmek gerek; ama -her yerde olduğu gibi- azınlıkta kalıyor onlar.) İnterneti doğru dürüst kullananlar değil, onu ahlaksızca 'kötü emellerine alet edenler’ eleştiriliyor orada. 'Site'lerin bodrumlarında toplu dedikodu seansları düzenleyen, pespayeliği, bayağılığı kendine şiar edinmiş "edebiyat sinekleri"yle “wwwc şairleri" kınanıyor. Yoksa kim yadsıyabilir bu olağanüstü buluşun önemini, sağladığı olanakları. Eleştirimde ne kadar haklı olduğumu bir kere daha gösterdi gıyabımda kaynatılan bu sanal cadı kazanı, dijital yamyamlık. Kimi belli ki daha yeni başlamış okuyup yazmaya; sorsan alfabenin harflerini sırasıyla sayamayacak, boyundan büyük laf ediyor. Kiminin saçının kılı ağarmış (öyle diyelim), utanmazca arkamdan konuşuyor, beni çekiştiriyor. Geçmişte içinde sıkışıp kalmış hıncını alacak. Zavallı ve çirkef insanlar topluluğu. Elektronik tekkelerde bir araya gelip adam yeme ayinleri yapan, fitne, fesat peşinde koşan şer cemaati. Yeniyetmeler kendini tatmin aracına; tohuma kaçmışlar da kin kusma, intikam alma aletine, bir tür “kintikam" makinesine dönüştürmüşler o güzelim ve masum 'icat'ı. Zırvalarını okurken tiksiniyor insan. Halkımızın olduğu kadar, edebiyat ‘camia'sının da ne kadar sağlıklı, ahlaklı olduğunun göstergesi internet. Ama yine de teşekkür ederim kendilerine, bu vesileyle bana Can Yücel'vari bir şiircik yazdırdıkları için: Bit bitle itte dalaşır Son olarak, içlerindeki iyi niyetli şair adaylarına şunu tavsiye ederim: Şiirde tuş olduğu için teselliyi internet tuşlarında arayan kimi ağabeyleriniz gibi 'fasaryadan şair’ olmak istemiyorsanız, bu sanal çöplükte eşelenmeyi bırakın; okuduğunu anlamayan, kerameti kendinden menkul, çapsız kişilerle laf ebeliği edip vaktinizi boşa harcamayın; gerçek edebiyat mecralarında var olmaya çalışın. Kendini uçak sanan sineklerin vızıltılarını dinleyerek şarkı söylemeyi öğrenemezsiniz, aksine varsa yeteneğinizi de köreltirsiniz. İnanıyorum ki siz de farkındasınız buralarda, yalancı tatminlerle kendi kendinizi aldattığınızın ama kapılmışsınız bir kere kolaycılığın hazzına, kurtulamıyorsunuz. Cesur olun, kaçış bahaneleri üretmeden, içtenlikle yüzleşin kendinizle ve kurtulun bu bataklıktan. İsmail Uyaroğlu
İt itle internette
(Sincan İstasyonu Eylül-Ekim 2018, No: 97)
Gerçekedebiyat.com
YORUMLAR