'Türk demek Türkçe demektir!' / Kıraç
Atatürk için yerli ve yabancı binlerce, belki de milyonlarca yazı, kitap ve hâlâ üretilmekte olan düşünce vardır. Onu bu denli önemli kılan ve tüm dünyada saygıyla anılmasını sağlayan özellikle Sanayi Devrimi'nden sonra azgınlaşan, sözüm ona uygar Batı'nın yeryüzünün her coğrafyasını ve kültürünü paramparça edip sömürge haline getirdiği bir dönemde, çaresiz ve umutsuz ülke ve uluslara bir umut olmasına neden olan dehasının sırrı ne ya da nelerdir? En önemliyi görmek.. Nerede okuduğumu anımsamıyorum ama yabancı bir çalışmaydı sanırım; Atatürk'ün en önemli dehasını "en önemliyi görmek” diye özetlenmişti. Yani Atatürk herhangi bir yerde ve konuda en önemliyi herkesten önce görüyor. Bu bir savaş olabilir, bir devlet sorunu olabilir. Bir toplantı ya da insanların tartıştığı yeni bir kuram olabilir. Eğer Atatürk oradaysa ve o konuya yöneliyorsa konu hakkında en önemli noktayı herkesten önce görüp ona göre hareket ediyor. Okuduğu kitaplara baktığımızda işaretlediği yerlerin ne kadar can alıcı yerler olduğunu görebiliyoruz. Çanakkale Savaşı, Büyük Taarruz ve sonrasında sırasıyla gelen devrimlerde ve ileriye dönük kâhin gibi yaptığı uyarı ve önermelerinde hep bu dehayı görebiliyoruz. Ancak şunu hemen belirtmeliyim ki Atatürk'ün bu olağanüstü dehasının yanında olağanüstü de yorgunluk nedir bilmez bir çalışma heyecanı vardır. Peki, Çağdaş Türkiye'yi bu dehayla kurdu ama Türkiye’nin yaşayabilmesi için en önemli gördüğü konu ya da konular neydi sizce? Ben bunun Türk Dili ve Tarihi olduğunu düşünürüm hep. Cumhuriyet, laiklik gibi listenin en başında duran devrimler adı üstünde devrimdir ancak ulusun tamamının kavrayışının ötesindedir ve her devrim o ilk heyecanından sonra öngörülmesi çok zor siyasi ve sosyolojik savrulmalar yaşar. Devrimler sert ve hızlıdır ama toplumlar dirençli ve yavaştır. Devrimi yapanlar ne yaptıklarını ve niçin yaptıklarını uluslarına anlatabildikleri ölçüde devrimin yaşayabilmesini sağlayabilirler. Karşı devrim kesinlikle gelecektir. Gelmiştir de! Atatürk'ün tüm ulusumuzu birleştirerek askeri dehasıyla savaşta yendiği sömürgeci malum güçler, dil ve tarih üzerinden sinsi planlarını uzun süreye yayarak bizi paramparça etmeye çalışmışlar ve korkarım bunda oldukça da başarılı olmuşlardır. Günümüzde artık yabancıların dilini ve onların bizim için seçtikleri tarihi ya da tarih yalanlarını öğretiyoruz çocuklarımıza. Oysa Atatürk ne diyordu, "Türk demek Türkçe demektir, Ne mutlu Türk'üm diyene!" Bu sözün yarısı atıldı ve diğer yarısı üzerinden yıllarca anlamsız tartışmalarla ulusumuz bölünmeye çalışıldı. Aslında özellikle dil konusunda gerçeği daha önce de tarihte birisi görmüştü: “İşe önce dili düzeltmekle başlardım. Çünkü dil bozulursa kelimeler düşünceleri anlatamaz. Düşünceler iyi anlatılmazsa, yapılması gereken işler yapılmaz. Görevler gereği gibi yapılmazsa, töre ve düzen bozulur. Töre ve düzen bozulursa, adalet yoldan sapar. Adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez. Bunun içindir ki hiçbir şey dil kadar önemli değildir.” Konfüçyüs bu sözü, "Eğer güç sizde olsaydı bir ülkede ilk neyi düzeltirdiniz?" sorusu üzerine söylemiş. Yani tersini yaparsanız, bir ülkenin dilini bozarsanız, kendi diliniz yerine başka bir ülkenin dilini çocuklarınıza öğretirseniz, özellikle de eğitimde bunu yaparsanız ki ülkemizde olan tam olarak olan budur, o ülke kimliğini, bilincini, özgüvenini bilimsel düşünceyi, düş gücünü ve birlikte bir ulus olmanın heyecanını yitirir. Bunun içindir ki yüce Atatürk yaşamının son yıllarında yoğunlukla Türk Dil ve Tarihi üzerine çalışmış ve bu çalışmaların kurumsallaşması için emek vermiştir. Türk Dil ve Tarih Kurumu'nu kurmuş ve mal varlığının büyük bölümünü bu kurumlara bırakmıştır. Son olarak Atatürk'ümüzün sözünü yinelemek istiyorum: "Türk demek Türkçe demektir, Ne mutlu Türk'üm diyene." Kıraç
(Masa Kültür Sanat ve Edebiyat dergisi, Denizli, Mayıs 2019 N: 28)
Gerçek Edebiyat
YORUMLAR