Son Dakika



 

Derleme Sözlüğü (DS), hiç şüphesiz bugüne kadar Türk dili için yapılmış en zengin, en önemli diyalektoloji sözlüğüdür (Tezcan 1991: 151). Fakat sözlük bilimi ilkelerine göre yapılan incelemeler DS’de birçok yanlışın olduğunu göstermektedir.

Aslında “Söz Derleme Dergisi” ile karşılaştırmalı bir şekilde incelendiğinde DS’de sözlük biliminin gerektirdiği ölçüler bakımından mevcut imkânlarla büyük bir aşama kat edilmiş olduğu görülür (Korkmaz 2000: 11).

DS’de iç ve dış yapı kuramsal açıdan çok iyi düzenlenmiştir. Bir kelimenin bütün varyantlarını tek maddede toplamak, yazılışları aynı fakat anlamları birbiriyle ilgisiz olan sözleri ayrı madde başı yapmak, birbiriyle ilgili birkaç anlamı bulunan kelimelerin her anlamını aynı madde içinde sırasıyla vermek (DS-I: VIII) modern sözlük bilimi ilkelerine uygundur.

Fakat kuramdaki başarının uygulamaya yansıdığı söylenemez. DS, kuram açısından çok iyi bir sözlük olmasına rağmen uygulamada birçok hata görülmekte, iyi hazırlanmış olan kuram, uygulamada çökmektedir. Sözlük, kuramda belirlenen ilkelere uymayan, bu ilkelerle çelişen binlerce maddeyi barındırmaktadır.

Bir kelimenin varyantlarının fark edilemediği için farklı maddelerde bulunması (bk. Abik, 2010), gerçek ağız verileri dışında birtakım sözlere yer verilmiş olması (bk. Eren, 1988), ekler ve çekimli kelimeler gibi sözlükbirim olmayan unsurların madde başı yapılması (bk. Demir, 2000), yanlış okumadan kaynaklanan hatalı maddelerin bulunması (bk. Eren, 1990, 1992, 1993, 1995) DS’de görülen önemli yanlışlar arasındadır.

Sözlüğü hazırlayanlar da DS’de birçok eksik ve hatanın bulunduğunun farkındadır. Meraklı ve gönüllülerin yardımları ile oluşturulan bir eserin mükemmel olamayacağı, eksikleri ve yanlışları daha az bir eser için çok sayıda yetişmiş dilcinin yurdu karış karış dolaşmaları ve her yerde uzun zaman kalarak incelemelerde bulunmalarının gerektiği vurgulanmıştır (DS-I: V).

Böyle hacimli ve kapsamlı bir çalışmanın hatasız olması elbette beklenemez. Derleme faaliyetlerini işin uzmanı olmayan gönüllüler yürüttüğü, gelen fişleri sadece birkaç uzman inceleyip değerlendirdiği için bu büyük eserde birçok hatanın bulunması kaçınılmazdır (Canpolat 1964: 186; Demir 2000: 20). Çeşitli çalışmalarda DS’deki hatalar ve eksikler üzerinde durulmuş, bu çalışmalarda DS bazen sert bazen de yapıcı eleştirilere konu olmuştur (Aksan, 1972; Eren, 1988, 1990, 1992, 1993, 1995; Demir, 2000; Koraş, 2009; Abik, 2010; Gökter, 2010; Güzel, 2019b…). Doğrudan DS üzerine olmayan bazı çalışmalarda da DS’de görülen eksik ve hatalara temas edilmiştir.

DS’deki yanlışlar içinde tanımlama yanlışları önemli bir yer tutmaktadır. Derleme Sözlüğü’nde Tanımlama Yanlışları Sözlük biliminde tanımlama genellikle en zor ve en önemli kısım olarak kabul edilmektedir. Sözlük hazırlamada tanımların verilmesi en çok özen isteyen iştir (Aksan 1998: 85). Aksan sözlük yazarlığının ayrı bir uzmanlık ve geniş bir kültür gerektirdiğini vurgulamıştır (1998: 85).

Derleyicilerin büyük bir kısmı konunun uzmanı olmadığı için DS’deki tanımların kayda değer bir kısmında sorun vardır. Derleyiciler, derledikleri metinlerde anlamını bilmedikleri kelimeleri bağlama göre yorumlamaya çalışmış, yanlış anlamlar çıkarmışlardır. Ne yazık ki DS’yi hazırlayan uzmanlar da fişlerde yer alan bu tür yanlışların bir kısmını tespit edememişlerdir. Bazı maddelerin yanlış tanımlandığı kesindir. Tanık cümleler ve kelimenin diğer varyantları için verilen anlamlar bunu açık bir şekilde göstermektedir. Bazı maddelerde yer alan tanımların anlamı ise belirsiz veya şüphelidir. Bu tür verilerin kontrol edilmesi gerekmektedir.

DS’de yanlış tanımlanmış olduğunu düşündüğümüz kelimelerden bir kısmına aşağıda yer verilmiştir:

Kütahya’dan gönderilen bir fişte alaciğer kelimesi “evin içi” biçiminde tanımlanmış, kelimeyi tanıklamak için “Alaciğerimi görüyor.” cümlesi verilmiştir (DS: 179). Tanımlamanın yanlış olduğu muhakkaktır. Belki “(birinin) içinden geçenleri anlamak, (birinin) zihnini okumak, (birini) çok iyi tanımak” anlamında alaciğerini görmek şeklinde bir deyimden söz edilebilir. Kütahya ile ilgili ağız çalışmalarında böyle bir kelime veya kelimenin geçtiği deyim yer almamaktadır (Gülensoy, 1998). Türkçede “bir kimsenin ne düşündüğünü çok iyi bilmek” anlamında ciğerle kurulmuş ciğerini okumak, ciğerinin içini bilmek gibi deyimler (Aksoy 1984: 567; Sinan 2015: 326) vardır fakat alaciğerini görmek biçiminde bir deyim şimdiye kadar tespit edilememiştir.

“İlgisiz, uzak durma hali” biçiminde tanımlanan anıt (I) verisi DS’ye Isparta’dan gönderilmiştir (DS: 271). Türkiye Türkçesi ağızlarında angut, angıt, ankıt vb. (DS: 262) birçok varyantı bulunan, argoda da angut biçiminde görülen (Aktunç 1998: 40) kelime “ahmak, aptal, sersem, hödük” anlamlarını taşımaktadır. DS’de anıt (I)’den sonraki maddede kelimenin gerçek anlamı yer almaktadır: anıt (II) “ahmak, sersem, akılsız, dangalak, angıt” (DS: 271). anıt (I) için verilen “Anıt gibi ne duruyorsun, yardım etsene.” cümlesi anıt (I) ile anıt (II)’nin aynı kelime olduğunu şüpheye yer bırakmayacak şekilde göstermektedir. Salahaddin Erkap’ın “Gül Dili Isparta Ağzı” adlı çalışmasında kelimeye “alık, aptal, budala” karşılığının verilmiş olması (199: 217), Isparta’da kelimenin DS’de belirtilen anlamda kullanılmadığını doğrulamaktadır. Ayrıca Erkap’ın çalışması kelimenin Isparta ağzında damaksı n ile a?ıt biçiminde bulunduğunu ortaya koymaktadır.

DS’de Kütahya’dan gönderilmiş olan atleş- için “düzelmek, ayrılmak”, atleştır- için “düzeltmek, ayırmak” açıklaması yapılmıştır (DS: 371). Birinci madde için verilen “Güzellikle birbirimizden atleştik.”, ikinci madde için verilen “İpi atleştıramadım.” tanık cümlelerinden de anlaşıldığı gibi atleş- “ayrılmak”, atleştır- “ayırmak” anlamını taşımaktadır. Birinci maddeden “düzelmek”, ikinci maddeden “düzeltmek” açıklamalarının çıkarılması gerekir. Üstelik aynı sayfada atlaş- “ayırt etmek” ve atlaştır- “kavga eden insan ve hayvanları ayırmak” (DS: 371) kelimeleri bulunmaktadır. Ayrıca DS’de adleştir- “ayırmak, çözmek” (DS: 67) fiili de madde başı olarak yer almaktadır. Bu maddeler birleştirilmeli, atlaş- (atleş-) maddesi “ayırmak, ayırt etmek”, atlaştır- (atleştir-, adleştir-) maddesi ise “ayırmak” biçiminde tanımlanmalıdır. Bu kelimelerin türediği ayırtla- (< ET a?ırtla-, bk. Clauson, 1972: 70) fiili, DS’de “ayıklamak, seçmek, temizlemek” anlamı ile yer almakta, kelimenin ayıtlamak, ayıtmak, ayitlemek, aytlamak vb. varyantları da görülmektedir (DS: 421).

Dilimize Farsçadan giren ve Eski Anadolu Türkçesinden itibaren kullanılan becit kelimesi (Tietze 2002: 301; TS: 472-474) Türkiye Türkçesi ağızlarında yaygındır (DS: 593). “Lüzumlu, gerekli, önemli, acele” anlamını taşıyan bu kelimenin Ordu’nun Ünye ilçesinde “güç, zor, çetin” anlamında kullanıldığı bilgisi DS’de yer almakta, kelime “Bu iş çok becit.” cümlesi ile tanıklanmaktadır (DS: 593). Tarihî metinlerde kelimenin bu anlamda kullanıldığını gösteren bir örnek yoktur (TS: 472-474; Paçacıoğlu 2016: 113). Yazı dilinde unutulmuş olan bu kelimenin Ünye dışında bir yerde bu anlamda kullanıldığını gösteren bir kayıt da bulunmamaktadır (DS: 593). “Bu iş çok becit.” örnek cümlesi kelimenin, “acil, önemli” anlamından farklı bir anlamı olduğunu göstermemektedir. Derleyici, kelimeyi bağlama göre değerlendirmeye çalışıp kendince bir anlam vermiş olmalıdır. DS’de bel (VI) için verilen “seviye” (DS: 605) karşılığı şüphelidir. Kelimeyi tanıklamak için “İki köyde bir belde.” cümlesi örnek verilmiştir. Cümlede köy kelimesinden sonra gelen de bağlacı yanlış yazıldığı için ilk başta örnek cümleyi doğru anlamak da mümkün olmamaktadır. Derleyici, örnek cümleyi yanlış değerlendirmiş olmalıdır. Örnek cümle, iki köyün de aynı bel’de (yamaçta) bulunduğunu anlatmaktadır. Dolayısıyla bu maddenin sözlükten çıkarılması, yazım yanlışı giderilmiş örnek cümlenin ve derleme yeri bilgisinin bel (III)’e aktarılması gerekmektedir.

Artvin’in Yusufeli ilçesinden gönderilen bir fişte yer alan bubaştan kelimesinin “hemen, yakınca” anlamına geldiği kayıt altına alınmıştır (DS: 774). DS’de “Yola, bubaştan çıkarsak serinde yürürüz.” cümlesi ile tanıklanmış olan bu kelime Artvin ile ilgili ağız çalışmalarında yer almamaktadır. Fakat ilgili ağız çalışmalarında “şafak vakti, sabahın çok erken vakti” biçiminde tanımlanan obaş / obaştan kelimesi bulunmaktadır (Tokdemir 1993: 659; Şenol 2015: 492). Kars’ın Arpaçay ilçesinde de obaş kelimesi aynı anlamda kullanılmaktadır (DS: 4608). Eğer bir kayıt veya baskı hatası söz konusu değilse farklı işaret sıfatları ile kurulan iki kelimenin de aynı anlamı taşıdığı anlaşılmaktadır. “Yola, bubaştan çıkarsak serinde yürürüz.” tanık cümlesi de kelimenin “şafak vakti” anlamına geldiğini doğrulamaktadır.

DS’de Denizli kaydı ile yer alan cişet- için yapılan “işemek” açıklamasının yanlış olduğunu tanık cümle açıkça göstermektedir: “Gız, çocuğu cişet.” (DS: 986). Tanık cümleye göre açıklamanın “işetmek” biçiminde düzeltilmesi gerekir. Kelime Dîvânu Lugâti’t Türk’te de aynı anlam ile yer almaktadır: çişet- “çiş ettirmek, abdest bozdurmak” (Atalay 1985: 154). C. Vedat Uygur’un “Denizli İli Ağız Sözlüğü” adlı çalışmasında kelime çişet- biçiminde düzeltilmiş, fakat DS’deki anlam olduğu gibi alınmıştır (2007: 92).

erpimek (IV) için DS’de “çoğalmak (yaralar için)” açıklaması yapılmıştır. Sivas’ın Divriği ilçesinde kullanıldığı bildirilen kelimenin bu anlamı için “Ali'nin yaraları hep erpimiş.” örnek cümlesi verilmiştir (DS: 1776). Bu kelime Eski Türkçe opra- (Clauson 1972: 14) kelimesinin varyantlarından biridir. Bu kelime, DS’de üzerinde durduğumuz madde ile aynı sayfada yer alan erpimek (I), erpimek (II) ve erpimek (III) maddelerinde gösterildiği gibi “çürümek, ezilmek, yumuşamak, yıpranmak” anlamlarını taşır (DS: 1776), kelimenin “çoğalmak” anlamı yoktur. “Ali'nin yaraları hep erpimiş.” örnek cümlesinde kelimenin “çürümek” anlamında kullanıldığı açıktır. Ayrıca DS’deki erpi- maddelerinin hepsinin tek maddede birleştirilmesi ve daha yaygın olan epri- (DS: 1763) maddesine gönderilmesi icap etmektedir.

Samsun kaydıyla DS’de yer alan gövcüt kelimesi “pek hafif” şeklinde açıklanmıştır (DS: 2167). “İstanbul ekmekleri sargut, bizimkiler daha çok gövcüttür.” tanıklamasına göre sargut’un da “ağır” anlamını taşıması gerekir. Ama DS’de sargut’a “açık saman rengi, sarımsı” (DS: 3544) anlamı verilmiştir. İki kelime de sadece Samsun’dan gönderilmiştir. Aynı ilden gönderilen fişlerde verilen bilgiler birbirini tutmadığına göre bir hata olduğu kesindir.

sargut ( < sargıt < sarı+gılt)(1) için verilen anlam doğru, gövcüt için verilen anlam ise yanlıştır. gövcüt için verilen örnek cümlede geçen sargut kelimesi, sargut maddesinde açıklandığı gibi “açık saman rengi, sarımsı” anlamını taşımaktadır. sargut bir renk tonu olduğuna göre gövcüt için de aynı şeyi düşünmek gerekir. Kanaatimize göre gövcüt “kırmızıya çalan sarı” veya “kahverengi” anlamına gelmektedir. krş. gövez rengi “sarımtırak, kirli kahverengi” (DS: 2170).

göy- kelimesine DS’de iki anlam verilmiştir: “1. katlanmak, beklemek, sabretmek. 2. izin vermek.” (DS: 2171). DS’deki kayda göre Isparta’da tespit edilmiş olan kelimenin ikinci anlamı için “Göymedi de onun için geriye kaldım.” cümlesi tanık gösterilmiştir. Derleyicinin kelimeyi bağlama göre yorumladığı ve yanlış anlam çıkardığı anlaşılmaktadır. Tanık cümledeki anlam ile kelime için DS’de verilen birinci anlam arasında bir fark yoktur, dolayısıyla bu maddedeki ikinci anlam çıkarılmalı, yer bilgisi birinci anlama taşınmalıdır. Ayrıca DS’de aynı anlamda güymek(2) (DS: 2242) maddesi de bulunduğu için iki maddenin birleştirilmesi gerekmektedir.

DS’de hedime maddesi “bir çeşit başlık” şeklinde tanımlanmıştır (DS: 4516). Tanım belirsizdir, tanımlamaya göre Afyon’dan derlenen bu kelimenin bir şapka türünün adı olduğu da düşünülebilir. Fakat kelimenin daha yaygın olan hedeme biçimi “evlenmelerde kız tarafının erkek tarafından aldığı para, armağan” anlamı ile kayıt altına alınmıştır (DS: 2326). Dolayısıyla tanımın düzeltilmesi gerekmektedir. Gaziantep’ten derlenen kayrak (II) “uçurtma” (DS: 2707) maddesindeki anlam şüphelidir. Ö. Asım Aksoy’un “Gaziantep Ağzı” (1946) adlı çalışmasında bu kelime bulunmamaktadır. Türkiye Türkçesi ağızlarındaki kayrak (I) (DS: 2707), gayrak (DS: 1949) ve kayrak ile aynı gövdeden türemiş olan kayran kelimeleri (DS: 2707), kaygan ve çabuk ufalanan bir taş türünü, taşlı ve verimsiz alanları ve kaygan yerleri ifade etmek için kullanılmaktadır. Bu verilere göre kelimenin anlamı “kaygan yer, uçurum” olabilir.

Sivas’tan derlendiği bildirilen keçkere için yapılan “testere” (DS: 2717) açıklamasının “teskere” olarak düzeltilmesi gerekir. Ağızlarda dezgene, keşgere, keşgüre, keşkere, keşkerek, kestere, tesgire, teşkere, tezgere, tezkere vb. biçimleri görülen bu kelime “yapılarda harç taşımaya yarayan, tahtadan yapılmış, iki kişinin taşıdığı bir çeşit araç” (DS: 3896) anlamına gelmektedir.

İstanbul’dan gelen bir fişte yer alan ve “ölü” anlamı verilen kurukan (DS: 3011) kelimesi kontrol edilmelidir. Kurukan, “mezar, mezar höyüğü” anlamını taşıyan kurgan kelimesini çağrıştırmaktadır. Bu verinin yazılı kaynaklardan gönderilmiş olması ihtimal dâhilindedir. Isparta’dan gönderilen bir fişte “Senin entari hepten sarılgıt yahu!” cümlesi ile tanıklanmış olan sarılgıt kelimesi için yapılan “çok renkli” (DS: 3546) tanımı düzeltilmelidir. Sarı kelimesinden benzetme, yakınlık eki (bk. Banguoğlu 1988: 24-25; Güzel 2019a: 156) ile türetildiği anlaşılan bu kelime “sarımsı” anlamını taşıyor olmalıdır. bk. sargut “açık saman rengi, sarımsı” (DS: 3544), krş. kızkırt “kızılımtırak, beyazla karışık kızıl renk” (DS: 2868), gızılgıt “kızıla yakın renk” (DS: 2070).

DS’nin ek cildinde Kayseri’den derlendiği bildirilen sındı (II) için yapılan “inci” açıklaması yanlıştır (DS: 4689). Kelime Türkiye Türkçesi ağızlarında çok yaygındır ve DS’deki kayıtlara göre Kayseri dışında bir yerde “inci” anlamı tespit edilmemiştir. Üstelik aynı sayfada “makas” anlamı verilen sındı (I) (DS: 4689) ve 10. ciltte sındı (DS: 3610) kelimesinin derlendiği yerler arasında Kayseri de bulunmaktadır. Hüseyin Hüsnü’nün 2 güy- < ET kü? - (Clauson 1972: 701). “Kayseri Sözlüğü” adlı eserinde de kelimenin Kayseri’de “makas” anlamını taşıdığı kayıt altına alınmıştır (1934: 78). “Sındı gibi dişleri var.” cümlesindeki “makas” anlamına gelen sındı (< ET sındu, bk. Clauson 1972: 836) muhtemelen derleyici tarafından yanlış anlaşılmış, sözlüğü düzenleyenler de bu yanlışı fark etmemiştir. Bu bağlamda dişlerin makasa benzetildiği açıktır. sındı (II) maddesinin silinmesi, örnek cümlenin sındı (I)’e taşınması gerekir.

Kars’tan gönderilen südümek için yapılan “yemek” (DS: 3705) açıklaması da yanlıştır. Süt isminden türetilmiş olan bu kelimenin tanımı, “(bebek) süt emmek” biçiminde düzeltilmelidir. Kelimenin bir varyantı Kerkük ağzında da bulunmaktadır: sücümek “emmek” (DS: 4709). “Uygun biçimde gelmek, sağına gelmek” şeklinde tanımlanan ve “Tölübüme gelse bu taşı kaldırırım” cümlesi ile tanıklanan tölübüne gelmek (DS: 4772) verisindeki “sağına gelmek” açıklaması yanlıştır. DS’deki tölüne gelmek “sırasına gelmek, uygun gelmek” (DS: 3979). Ayrıca yanlış madde başı yapılmış olan töl (IV) “elverişli, uygun durum: Tölüne gelirse kazanırım.” (DS: 3980) ve tölep “yerinde, biçimli, uygun, doğru: Sol elimle yazı yazmak tölebime gelmez.” (DS: 3980), maddeleri kelimenin nasıl tanımlanması gerektiğini açıkça göstermektedir.

Samsun’dan derlenmiş olan tüğündürmek kelimesi “bir şeyi gereğinden çok yapmak” şeklinde tanımlanmış, “Salıncağı tüğündürme, çocuk korkacak” cümlesi ile tanıklanmıştır. ET te?- / tü?- “havalanmak, havaya yükselmek” (Clauson 1972: 599) fiilinin türevi olan bu kelimenin yanlış tanımlanmış olduğu açıktır.

Kars’tan gönderilmiş bir fişte yer alan zozo kelimesi “bir maymun çeşidi” biçiminde tanımlanmıştır (DS: 4398). Bizce bu veri de yanlış tanımlaman kelimelerden biridir. Kanaatimize göre tanımda geçen maymun’un bir hayvan türü olduğu şüphelidir, maymunun olmadığı bir coğrafyada bir maymun türünün adının bulunması inandırıcı görünmemektedir. Kars ağzı ile ilgili çalışmalarda (Ercilasun, 1983; Olcay vd., 1998) böyle bir kelimeye tesadüf edilmemiştir. DS’deki kayıtlara göre Amasya, Tokat ve Samsun’da maymun, “topaç” anlamına gelmektedir. Büyük olasılıkla burada da maymun kelimesi “topaç” veya benzeri bir nesnenin yöresel adıdır. Derleyici, tanımlamayı yöresel bir kelime ile yapmış olmalıdır. Kelimenin ses yapısı, yansıma izlenimini vermekte, zozo adlandırmasının topacın dönerken çıkardığı sesle ilgili olabileceğini düşündürmektedir. Daha zayıf bir ihtimal ise adı geçen kelimenin özel ad olabilme ihtimalidir. Derleyici masal vb. bir anlatıda geçen ve bir maymunun adı olan Zozo kelimesini yanlış değerlendirmiş, tanımlamayı “bir maymun çeşidi” biçiminde yapmış olabilir. DS’de yanlış tanımlanmış birçok veri bulunmaktadır.

Bu verilerden bir kısmı da aşağıda açıklama yapılmadan sıralanmıştır. Bu kelimeler için verilen tanık cümleler, tanımların yanlış olduğunu çok açık göstermektedir:

ahayt: Üstünlük bildiren ünlem: Ahayt diye bir bağırdım hepsi korkudan dağılıverdi. (DS: 126)

aktarma (II): Tavla ve domino gibi oyunlarda kullanılan bir söz: Oyun iki parti, bir de aktarma olur. (DS: 163)

akur (II): … 4. Çokluk ve yer anlamında: Orası taş akuru (çok taşlık) bir yerdir. (DS: 164)

allım şallım: Suçsuz görünmeye çalışan, suçsuz gibi davranan: Allım şallım geliyor. (DS: 225)

azberi: Çok güzel, iyi: Şu çocuk azberi değildir. (DS: 436)

barça: Büyük, asık: Barça dudaklı adam. (DS: 527)

büllü (III): Oyunlarda oyunbozan mızıkçıların resmine denir: Fadime'nin büllüsünü çızdın mı? (DS: 820)

dabre biçak: Bıçağını çekip: Dabre biçak üstüme geliyordu. (DS: 1316)

edük düdük (I): Şu, bu: Evde edük düdük ne varsa topladım. (DS: 1666)

gepirti: Birdenbire kaçmayı anlatır: Dışarda bir gepirti oldu. (DS: 1993)

tasitamam: Gösteriş: Bu kız sade tasitamamdır. (DS: 4741)

üstünbüllük: … 2. En üste: Yemeğimi bitireyim elmayı üstünbüllük yapacağım. (DS: 4796)

SONUÇ

Sözlük bilimi ilkeleri açısından değerlendirildiğinde Türkiye’deki en hacimli ve en önemli ağız sözlüğü olan DS’de birçok yanlışın olduğu dikkat çekmektedir. Tanımlama yanlışları, bu yanlışlar içinde önemli bir yer tutmaktadır. Bazı maddelerdeki tanımların yetersiz olduğu, bazı maddelerde de anlam belirsizliğinin söz konusu olduğu görülmektedir.

Yanlış tanımlamaların en önemli sebebi derlemelerin uzman olmayan derleyiciler tarafından yapılmış olmasıdır. Derleyiciler, derledikleri metinlerde anlamını bilmedikleri kelimeleri bağlama göre yorumlamaya çalışmış, yanlış anlamlar çıkarmışlardır. Yanlış tanımlanmış maddeler üzerine yapılan bu inceleme, ağız sözlüklerinde tanık cümlelerin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Yanlış tanımlamaların önemli bir kısmı bu tanık cümleler sayesinde belirlenmiştir. Kelimenin farklı varyantları da yanlış tanımlamaları tespit etmek hususunda önemli bir rol oynamaktadır.

Derleme Sözlüğü’nü hazırlayanlar tanık cümlelere yeterince dikkat etmedikleri, kelimelerin farklı varyantlarını tespit edemedikleri ve bu varyantları farklı madde başı olarak ele aldıkları için Sözlük’te yanlış tanımlanmış birçok madde bulunmaktadır. Böylesine hacimli bir çalışmada bu türden hataların olması kaçınılmazdır.

DS’deki eksik ve yanlışlar üzerine yapılan çalışmalar, DS’nin yeniden düzenlenmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.

NOTLAR

(1) Renk tonlarını gösteren benzerlik sıfatları türeten +gIl ve genişlemiş şekilleri için bk. Banguoğlu 1988: 24-25; Güzel 2019a: 156.
(2) güy- < ET kü? - (Clauson 1972: 701)

KAYNAKÇA

ABİK, A. D. (2010). “Derleme Sözlüğü’nde Madde Birleştirme Önerileri ve Bu Maddeler Üzerine Değerlendirmeler”. Türk Dilleri Araştırmaları. 20: 7-34.

AKSAN, D. (1972). “Bir Sözlük [Türkiye'de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü VI., G Harfi]”. Türk Dili. 254: 224-226.

AKSAN, D. (1998). Her Yönüyle Dil (Ana Çizgileriyle Dilbilim) 3. Cilt. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.

AKSOY, Ö. A. (1946). Gaziantep Ağzı III. İstanbul: İbrahim Horoz Basımevi.

AKSOY, Ö. A. (1984). Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü 2, Deyimler Sözlüğü. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları

AKTUNÇ, H. (1998). Türkçenin Büyük Argo Sözlüğü (Tanıklarıyla). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

ATALAY, B. (1985). Divanü Lûgat-it-Türk Tercümesi I. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.

BANGUOĞLU, T. (1988). Türkçede Benzerlik Sıfatları. TDAY-B 1957: 13-27.

CANPOLAT, M. (1964). “Derleme Sözlüğü I: Türk Dil Kurumu Yayınları, 211, LVI+444 s., Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1963”. Türkoloji Dergisi. 1: 183-186.

CLAUSON, G. (1972). An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth Century Turkish. Oxford: Oxford University Press.

DEMİR, N. (2000). “Derleme Sözlüğü’nde Şimdiki Zamanla İlgili Veriler”. İlmi Araştırmalar. 10: 19-27. DS: TDK (1963-1982). Derleme Sözlüğü I-XII. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.

ERCİLASUN, A. B. (1983). Kars İli Ağızları. Ankara: Gazi Üniversitesi Yayınları.

EREN, H. (1988). “Sırça Köşkte… (Başlangıç)”. Türk Dili. 442: 188-207.

EREN, H. (1990). “Sırça Köşkte… I”. Türk Dili. 457-458: 1-68.

EREN, H. (1992). “Sırça Köşkte… II”. Türk Dili. 489: 161-213.

EREN, H. (1993). “Sırça Köşkte… III”. Türk Dili. 499: 1-82.

EREN, H. (1995). “Sırça Köşkte… IV”. Türk Dili. 517: 26-62.

ERKAP, S. (1999). Gül Dili Isparta Ağzı. Ankara: Mina Ajans.

GÖKTER, B. (2010). Sözlükbilim Temelinde Türkiye’de Ağız Sözlükçülüğü. Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi).

GÜLENSOY, T. (1988). Kütahya ve Yöresi Ağızları. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.

GÜZEL, F. (2019a). Türkiye Türkçesi Ağızlarında Yapım Ekleri. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.

GÜZEL, F. (2019b). “Derleme Sözlüğü’nde Tanımlama ve Tanıklama Yanlışları”. Bayburt Üniversitesi İTBF Dergisi. 4: 55-70.

Hüseyin Hüsnü (1934). Kayseri Sözlüğü. Kayseri: Yeni Matbaa.

JACKSON, H. (2016). Sözlükbilime Giriş. (çev. M. Gürlek-E. Patat). İstanbul: Kesit Yayınları.

KORAŞ, H. (2009). “Derleme Sözlüğü’nün Yeniden Düzenlenmesi ve Yeniden Söz Derlenmesi Hakkında”.

Türkiye Türkçesi Ağız Araştırmaları Çalıştayı Bildirileri (25- 30 Mart 2008, Şanlıurfa). Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları: 459-466.

KORKMAZ, Z. (2000). “Türkiye’de Ağız Sözlükleri”. Türk Dili. 583: 7-14.

OLCAY, S. vd. (1998). Arpaçay Köylerinden Derlemeler. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.

PAÇACIOĞLU, B. (2016). VIII-XVI. Yüzyıllar Arasında Türkçenin Sözcük Dağarcığı. Ankara: Kesit Yayınları.

SİNAN, A. T. (2015). Türkçenin Deyim Varlığı. İstanbul: Kesit Yayınları.

ŞENOL, S. (2015). Ardanuç Ağzı. Bursa: Rota Barışçı Matbaacılık.

TEZCAN, S. (1991). “Türk Dil Kurumu Yağma Hasan’ın Böreği mi Oldu?”. Çağdaş Türk Dili. 40: 149-156.

TİETZE, A. (2002). Tarihî ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lugatı I (A-E). İstanbul-Wien: Simurg Yayınları.

TOKDEMİR, H. (1993). Artvin Yöresi Fokloru. Ankara. TS: TDK (1963). Tarama Sözlüğü I. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.

UYGUR, C. V. (2007). Denizli İli Ağız Sözlüğü. Isparta: Fakülte Kitabevi.

 

Ferdi Güzel (Dr. Öğr. Üyesi, Bayburt Üniversitesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi)
("Derleme Sözlüğü’nde Yanlış Tanımlanmış Bazı Kelimeler Üzerine" Karadeniz Araştırmaları - Balkan, Kafkas, Doğu Avrupa ve Anadolu İncelemeleri Dergisi)

Gerçek Edebiyat

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)