‘Sanat’ ve ‘Sanat Olmayan’ / Raymond Williams
Bunun da ötesinde, bu kuşkulu konumlar içinde çoğu zaman retorik olarak desteklenmesi gereken bir ölçütle, gayet sert bir entelektüel tavırla ve katı bir ölçüt kullanarak bu kaymayı reddetmek zorundayız.
Geleneksel kategorileştirmenin doğurduğu ikinci büyük sorun, sosyolojik bir öneme sahiptir. Buna bağlı olarak seçilmiş ya da gruplanmış pratikler içinde, değer konusu ya da öngörülen değer tarafından belirlenen bir sınırlama ortaya çıkar. Burada mesleki uygulamanın niteliği ya da daha genel olarak daha geniş bazı değerler çerçevesinde çeşitli pratikler içinde yer alan yapıtlar arasında yapılan ayırımlar, artık doğal ve kaçınılmazdır. Fakat buradan, gelinen bu noktanın, zorlamaksızın bu türden ayırımların açık ve bir kategorinin sınırlarını belirlemek için yeterli olduğu anlamı çıkmaz. Hele bu kategori bir sanata ilişkin olarak, ‘sanat değildir’ ya da ‘gerçek bir sanat sayılmaz’ gibi yargılarla özelleşmiş bir pratik içinde yer alan bazı çalışmalara aitse, bu iş epeyce zor olacaktır. Halen bütün sosyo-kültür kuramlar, bu tür bir sav üzerine inşa edilmiş durumdadır. Buradan hareketle olguya bakıldığında bazı romanlar ‘sanat ürünü’dür ama diğer bazıları ‘cıvık kurgu’, ‘ticari saçmalık’, ‘düşük edebiyat’ ya da ‘edebiyat dışı’ ve bu kutuplar arasında kalmış olanlar varsa onlar da ‘basmakalıp’, ‘vasat’ ya da ‘kitaplıktan ödünç alınmış bir sanat’dırlar. Bütün bunları, söz konusu tanımlara uydurabildiğimiz ve nedenlerini araştırdığımız örneklerle düşünebiliriz. Bu terimler, bu eğilimin bütün katmanlarda ortaya çıkmasına karşılık, popüler sanatlarda daha serttirler. Buna bağlı olarak görebildiğimiz, şimdi sadece ‘acemi sanat’ ya da ‘ham ama otantik sanat gücü’ örneklerinde olduğu kadar, ‘zekice ortaya konmuş saçma’ ya da ‘profesyonel olarak parlak basmakalıplık’ örneklerinde de bulunduğu için karışık bir ölçüte değil ayrıca ve kesinlikle pratiğin doğası tarafından çizilmiş özgün sınırlarla uyuşmayan bir ölçüte de dayanan, belli sınıflara ilişkin varsayımlar içindeki özgül yargıların kuvvetlenmesidir. Böylelikle, ‘kötü roman’da ‘roman’ kategorisinde gösterilen her şey vardır ama hem ‘estetik süreç’ çerçevesinde hem de romanın ‘ciddiyeti’ veya (en azından kesin olarak özgün tanımına uyup uymadığı) ‘gerçeklikle ilişkisi’ konusunda maalesef bir şey yapılamaz. Dahası bu temel karışıklığı birinci düzeydeki bir tarihsel gözleme dayandırırsak -ki bu ‘sanat’ ve ‘alt-sanat’ ya da ‘sanat-olmayan’ gibi varsayımsal kategorilere doğru bir kayma eğilimidir.- çok çok kesin olarak ‘sosyolojik kategorileri’ bir yana bırakmaya çağıran bir aldatmacayı geri çevirmek zorunda kalırız ve ‘sanat ürünlerinin kendisi’ne yönelmeye başlarız. (Bütün romanlar ilkin dereceleme dışı sınıflar içinde yer almış olacaklardır; özel roman sınıflamaları, örneğin ‘bilim-kurgu’ derecelendirilmesi içinde başlangıç noktasından diğer uca doğru zigzaglar çizerek ilerler; sinema filmleri ‘ticari popüler kültür’e âittir ama buna karşılık bazı filmler birer ‘yüksek sanat eseri’dir). Bunun da ötesinde, bu kuşkulu konumlar içinde çoğu zaman retorik olarak desteklenmesi gereken bir ölçütle, gayet sert bir entelektüel tavırla ve katı bir ölçüt kullanarak bu kaymayı reddetmek zorundayız. Raymond Williams
(Kültür, İmge Yayınları, 1993. Çev. Suavi Aydın. s.123-124)
Gerçekedebiyat.com
YORUMLAR