Şairi şairden sor... / Hikmet Temel Akarsu
Mimar bir dostum vardır. Lisede de beraberdik, üniversitede de; aradan onca zaman geçtikten sonra şimdilerde bile. 45 yıllık
karıncaincitmez dost yeni yıla veda için buluştuğumuz “dar-seçilmiş-sevilmiş”
fakülteli dostlar buluşmasında garipsediğim bir armağan getirmişti bana. Aslında dostlardan birinin doğum günüydü ve hepimiz ona armağanlar almıştık. Doğum
günü olan arkadaşımız da her birimize içinde küçük fenerler yanan beyaz seramik
minyatür evler getirmişti. Tuhaf bir şekilde Cihan bana da armağan almıştı. İlk
görüşte garipsemiştim bu armağanı. Çok zamanlar önce ölmüş bir ünlü şairin şiir
kritiklerinden oluşan incecik bir kitap: “Bir Şiirden” Turgut Uyar… Tüm yaşamını kitaplar arasında ve uğrunda geçirmiş bir
yazara kitap armağan etmek cesaret ister. Bunun getirdiği tedirginlik ve fakat buna
mukabil cüretten mütevellit bahtiyarlığı yüz ifadelerinde yansıtıyordu
Cihan. Utangaç fakat muzipçe yüzüme
bakıyordu. “Neden Turgur Uyar? Neden Bir Şiirden?” diye sordum
nezaketten uzaklaşmamaya çabalayan bir dille. “Sen de böyle yazmadın mı çokça zaman edebi ömründe!”
deyip gülümsedi ve tüm dostlar şerefe kadeh kaldırdık Neva’nın ölmüş şairlerin
resimleriyle donanmış yüksek ve müphem duvarları arasında. Haftada bir, kimi zaman iki kitap okuyan bendeniz Turgut
Uyar’ın 102 sayfalık “minnak”(!) ve fakat dev kitabını on günde deviremedi
desem?... Ne olmuştu bana ve neler oluyordu?.. Üstelik kitap her zaman müstehzi
dudak bükmelerle ele alıp birkaç sayfasını çevirdikten sonra bir kenara
fırlattığımız derleme yazılardan oluşuyordu. Turgut Uyar’ın 960’lı yıllarda
Papirüs ve Yeni Dergi’de yayınladığı kısa şiir kritiklerinden… ?.. Olay şuydu: “Bir Şiirden” kitabında Turgut Uyar, Türk
edebiyatında bugün en çok özlediğimiz, eksikliğini hissettiğimiz kişilikli
eleştirmenliği damardan ve sakınmasız, hesapsız ve müdanasız, cüretkâr ve
feragatli ve has şairlere mahsus gözüpeklik ve şairane bir adanmışlıkla
yapıyordu. Öyle ki sadece bir sayfa süren bir değerlendirmeyi kimi zaman bir
saatte okumak kabil olabiliyordu. Çünkü dönüp bahsedilen şairin külliyatına göz
atmak, bazı kavramların hangi kaynaklarda nasıl geçtiğini gözden geçirmek,
şairlerarası didişmelerden kaynaklanan muhteris ithamların yazılara yön verip
vermediğini tetkik etmek ve hepsinden önemlisi kusursuz bir Türkçe ile kaleme
alınmış kritiklerin edebi lezzetinden bir türlü kopamamak söz konusuydu. Turgut
Uyar, edebiyata ilgi duyan her kesimden insana gerçek bir lektürel şölen
vermekte bu çok değerli toplama kitabında. Öyle ki bu kitabı okuduktan sonra
şiire de şaire de ve hatta hayata da bakışınız değişebilir. O derece yani! Abdülhak Hamit,
Mehmet Emin Yurdakul, Yahya Kemal Beyatlı, Faruk Nafiz Çamlıbel, Orhan
Seyfi Orhon, Kemalettin Kamî Kamu, Necip Fazıl Kısakürek, Nazım Hikmet Ran,
Ahmet Kutsi Tecer, Mümtaz Zeki Taşkın, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Ahmet Muhip
Dranas, Cahit Sıtkı Tarancı, Muzaffer Tayyip, Rüştü Onur, Orhan Veli Kanık,
Oktay Rifat, Sabahattin Kudret Aksel, Cahit Külebi, Metin Eloğlu ve Cemal
Kırca’nın birer karakteristik şiirini yazısının başına alıntılayarak, Türk
edebiyatında derin izler bırakmış bu şairleri tek tek teşrih masasına yatırıyor
Turgut Uyar. Her birinin poetikasını, kanonunu, şiirdeki yükselişini, varoluş
nedenselliğini, sergüzeştini ve handikapını yetkin bir beğeni ve şiir bilinci
ile kritik ediyor. Kimi zaman onları çarmıha geriyor, kimi zaman göklere
çıkarıyor, kimi zaman haklayıp paçavraya çeviriyor kimi zaman hayranlık
halelerine boğuyor. Ama ne yaparsa yapsın post-modern çağın ehlileştirilmiş ve
harmana koşulmuş eleştirmenlerinin yaptıklarının tam tersine hareket ediyor.
Yani kişilikli ve dobra bir eleştirmen tavrıyla kritiğini kuruyor. Bu “değerli-küçük-damardan” kitabı tüm şiirseverlere tesviye
etmek üzere yazı masamın başına oturmak üzereydim ki şok edici bir telefon
aldım. On gün önce sıcak bir dost meclisinde, bir çilingir sofrasının etrafında
buluştuğumuz Cihan, ansızın, küskün bir naif gibi, biricik anneciğinin ve
dünyalar güzeli kızının yanıbaşında yaşama gözlerini yummuştu. Ne diyeceğimi
bilemedim. Bir erken göçmüş şairin elimdeki o güzelim kitabına bakakaldım, bir
de o lanetli haberi aldığım telefonun ahizesine. Mimar Cihan Fikri Kalay’ı dün, çokça zamandır gözyaşı
biriktirmiş kapkara bir gökyüzünden artık yere inmek isteyen kederli bulutlar
arasında toprağa verdik. O andan sonra biriktirdiği bütün gözyaşını üzerimize
boşaltmaya başladı gökyüzü. Yağmur hâlâ yağıyor. Şimdi artık Cihan da yok, Turgut Uyar da yok… O has
şairler de yok artık bu çorak dünyada.
YORUMLAR