Son Dakika



 

Folklor/edebiyat dergisinin, 30. yayın yılını geride bıraktı. Bu deneyimle Türkiye’de folklor çalışmaları hakkında biraz bilgi alabilir miyiz?

Anımsatmak gerekirse, Türkiye’de, folklora yönelim, özellikle dil, dolayısıyla da edebiyat üzerinden başlamıştır. Batıda şekillenen milliyetçilik akımları, önünde sonunda Osmanlı İmparatorluğu bünyesindeki unsurları da etkilemiş ve milliyetçilik akımları çerçevesinde dil bilinci gelişmeye başlamıştır. Bu etkiyi, Osmanlı coğrafyasında, özellikle on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren görmeye başlıyoruz. 1839’da duyurulan Tanzimat Fermanı ile Osmanlı edebiyatında ciddi anlamda işlevsel değişikliğin başladığına tanık oluyoruz. Bunun temelinde de çok sayıda Osmanlı aydınının Batı ile ama özellikle Fransa ile olan ilişkilerinin doğurmuş olduğu yenileşme harekatı içerisinde edebiyatın toplumsal işlevinin önemli payı vardır. Osmanlı aydını bu yolla, edebiyatın toplumsal dönüşüm üzerinde kurumsal etkisinin farkına varmaya başladı. Ne var ki bir dizi çabasına karşın, ‘dil’ sorununu gideremediği için Batı’daki örneklerinde görülen işlevine sahip olamadı. Ahmet Mithad Efendi ve Ömer Seyfettin gibi dönemin aydınlarınca farkına varılan bu gerçeklik, somut adımların atılmasına ön ayak olmuştur.

Söz konusu bu yönelimi Tanzimat edebiyatı ile başlatmak mümkün mü?

Hiç kuşkusuz öyle. Adı, ‘folklor’ ya da ‘halkbilim’ olarak konmamış olsa da dil üzerinden yapılan ve adına sadeleştirme denilen edebiyat çabalarının gelip dayandığı nokta folklor olmaktadır. Şinasi’nin eğitimsiz kesimler tarafından anlaşılması için kaleme aldığı Şair Evlenmesi (1860) adlı tiyatro eseri ve ardından dört bin dolayında atasözünü topladığı Durub-u Emsal-i Osmaniye (1863) çalışmaları bu yönde atılmış önemli adımlardır. Ziya Paşa’nın şu sözünü hatırlarsak: “Bizim gerçek dilimiz ve edebiyatımız halkın arasında yaşamakta olanlardır. Milli şiirimiz ve nazımlarımız hala ozanlar ve halk arasında canlıdır.” Bu vurgu dönemin birçok edebiyat ve gazete yazarını etkilemiş bir sözdür. 1860-1900 yılları arası bu çabanın etkili bir zemin oluşturduğu görülür.

Folklor/edebiyat’ın kurucusu ve yayın koordinatörü Metin Turan (Fotoğraf: Ludmila Beloskova)

Sistematik olarak halkbilimle ilgili çalışmalar, 1913 yılında birbirine çok yakın tarihlerde Rıza Tevfik Fuad Köprülü ve Ziya Gökalp’in, kimi halkiyat, kimi folklor olarak bu bilim dalını tanımlamaya, kavramlaştırmaya başlamalarıyla hız kazanır ve 1920’lerden itibaren de artık derleme çalışmalarına girişilir. Rıza Nur’un Milli Eğitim Bakanlığı döneminde folklor ürünlerinin derlenmesi için bir birim oluşturulur ve düzenli derleme gezilerinin programları oluşturulur. Bilimsel anlamda ilk çabayı ise 1924 yılında Prof. Dr. Fuat Köprülü tarafından öncülüğü yapılan Türkiyat Enstitüsü’nün kurulmasıyla başlar.

Süreli yayınlar konusunda nasıl bir yol izlenmiştir? Cumhuriyetin ilk yıllarında halkbilim içerikli dergiler var mıdır, anmak istersiniz bunlar içerisinde hangileri önem taşır?

Hemen şunu belirtmek isterim ki, daha cumhuriyet ilan edilmeden, 5 Haziran 1922 yılında, Ziya Gökalp, Diyarbakır’da Küçük Mecmua adıyla bir dergi çıkarır. 33 sayı kadar yayımlanan bu dergi tam bir kültür hazinesidir. Türkiye’de folklorla ilgili ilk kuruluş, 1 Kasım 1927 yılında Ankara'da kurulan ve daha sonra adı Türk Halk Bilgisi Derneği'ne çevrilen Anadolu Türk Halk Bilgisi Derneği olmuştur. Dernek Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu ve İhsan Mahvi tarafından kurulmuştur. Dernek ilk sayısı 1928 yılında 189 sayfa hacminde Halk Bilgisi Mecmuası adıyla bir de dergi yayımladı. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati’nin destekleriyle etkinliklerini sürdüren dernek, derleyiciler yetiştirmek ve yönlendirmek amacıyla ilk olarak 42 sayfadan oluşan Halk Bilgisi Toplayıcılarına Rehber adlı kitabı yayımlar ki bu dönem için çok önemli bir kılavuz kitaptır.



1929 yılından itibaren derneğin yayın organının isminin Halk Bilgisi Haberleri olduğunu görüyoruz. Şubat 1932 tarihine kadar İzzet Âdil müdürlüğünde 19 sayı yayımlanan bu dergi, Halkevlerinin kurulmasıyla birlikte, bu kez Mehmet Halit Bayrı müdürlüğünde Eminönü Halkevi’nin yayın organı olarak 124 sayıya kadar çıkarılır.

Halkevlerinin, sanırım başka dergileri de var. Onlarda da folklor ağırlık taşıyor mu?

Halkevleri zaten Ziya Gökalp’le başlayan milliyetçilik fikrinin, folklor faaliyetleriyle yaygınlaştırılması çabasını güder. 1932 yılında kurulup, kapatıldıkları 1951 yılına değin toplam 478 şubesi vardır. Tüm şubeler aynı şablona dahil edilemese de, özellikle kurulduğu ilk yıllarda tek parti döneminin egemenliğinde partinin kimlik arayışı içerisinde faaliyet gösterirler. Her şubenin yayın organı olmamasına rağmen, kimi şubelerin birden çok yayın organının olduğunu görürüz. Örneğin Adana Halkevi Akgünler, Görüşler ve Çukurova adında üç süreli yayın çıkarmıştır. Bunlardan Akgünler gazete Görüşler ve Çukurova ise dergi olarak yayınlanmıştı ki Adana Halkevi, Yaşar Kemal gibi bir büyük edebiyat insanının da yetişmesinde önemli bir mekan olmuştur. Yeri gelmişken belirteyim, Türkiye’de ağıtlar ile ilgili ilk derli toplu çalışma da yine Adana Halkevi tarafından, Yaşar Kemal’in derlemesi olarak 1941 yılında yayımlanmıştır. Adana halkevi dergilerine, Afyonkarahisar'ın Taşpınar, Çorum'un Çorumlu, İsparta'nın Ün, Denizli'nin İnanç, Balıkesir'in Kaynak, Bursa'nın Uludağ, Kars’ın Doğuş ve Kars Eli, Konya'nın Konya, Manisa'nın Gediz, İzmir'in Fikirler dergisini de eklersek, Türkiye’nin bu alanda erişmiş olduğu birikimi daha iyi anlarız. Halkevleri’nin derleme çalışmalarıyla ilgili bir rakam vereyim size, Türk Dil Kurumu’nun 1932 yılında başlattığı halk ağzından derlemelere, kurumun üç yıl içerisinde gönderdiği söz sayısı 40.000 fişi bulmuştur.

Yakın dönem halkbilim dergilerinden hangilerini söyleyebiliriz?

Halkevleri dergilerini ve elbette Türk Dil Kurumu’nun yayın organı Türk Dili dergisini ayrı düşünürsek, Türkiye’nin özellikle derleme ürün bakımından en zengin süreli folklor yayınlarından başlıcasını İhsan Hınçer tarafından yayımlanan Türk Folklor Araştırmaları dergisi oluşturur. Bunu, önceleri 1973 yılının şubatında yayın hayatına giren ve Sivas’ta Sivas Folkloru olarak 78 sayı , daha sonra da Ağustos 1979’dan itibaren İstanbul’da Türk Folkloru olarak 96 sayı olarak yayımlanmış olan dergileri görürüz. Bunlara paralel olarak İstanbul’da Folklor Kurumu’nun değişik aralıklarla yayınını sürdüren Folklor dergisini, Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü’nün yayımladığı Folklora Doğru dergisini, akademik dergicilikte önemli bir noktaya gelen Milli Folklor ile ODTÜ Halkbilim Topluluğunun yayımladığı Halkbilim dergilerini anmak isterim.

Bir noktayı daha belirteyim, Türkiye’de yayımlanan folklor dergilerinin çok azı görsel zenginliğe sahiptir. Kuşkusuz bunun başlıca sebebi, basım maliyetleridir. Ancak, bir dönem Anadolu Folklor Vakfı tarafından Ankara’da yayımlanan Anadolu Folkloru böyle bir işlevi yerine getirmişti. Daha çok halk dansları ve müziğine ağırlık veren, bu özellikleriyle renkli bir içeriğe sahip olan bu dergi artık yayımlanmıyor. Sevindirici bir gelişme, geçtiğimiz Ekim ayında yayın hayatına Bursa’dan başlayan PRUSYA adlı halkbilim dergisi görsel zenginlik anlamında bütün hevesimi karşılayan güzellikle çıktı. Ne yazık ki bu derginin de ömrü fazla sürmedi. Türkiye’nin bir de böyle bir gerçekliği var: Süreli yayınlar hevesli çıkarılıyor, arkası getirilemiyor.

 

Metin Turan, Türkiye'de Folklor kitabının da yazarı, halkbilimci Şerif Baykurt ile, Ankara Fotoğraf: Ayhan Aydın 1988)

 

Sizin dergicilik serüveniniz oldukça eski. Biraz bundan, biraz da folklor/edebiyat’ı hangi gerekçelerle yayımladınız, bundan sözeder misiniz?

O kadar eski olduk mu?!

Doğru, ilk dergicilik serüvenim, 1980’lerin başında, her yönüyle amatör olan, İstanbul merkezli Yeni Çağrı dergisinin Ankara temsilciliğini üstlenmemle başladı. Ondan öncesi (1981), kimi çocuk dergilerine, Milliyet Çocuk ve Tercüman Çocuk dergilerine öykü ve şiirler yazmamdır. Sonra, deyim yerindeyse kendimi dergici hissetmem, Sivas’ta yayımlanan İmece aylık kültür ve sanat dergisinin yayın koordinatörlüğünü üstlenmemle başlar (1985). Yeni Şiir, Anadolu Ekini, Mecaz ve Promete dergileri de başka bir serüvenim.

Folklor/Edebiyat’ı Kasım 1994 yılında yayımlarken Türkiye tam anlamıyla bir ‘ithal ikameci’ düşünsel kuşatmaya uğradığı; telif kitap ve makaleler yerine tercüme eserlerin alanı kuşattığı ama öncesinde de suskunluğun hakim olduğu bir dönemdi. Bu atmosfere bir itiraz olarak, entelektüel donanım açısından farklı disiplinleri bir arada okuma ve kavrama gerekliliğinin bilinciyle yayımladık.

Folklor/Edebiyat 118. Sayıya ulaştı. Bu aynı zamanda 118. yaş demek. Amacınıza ulaştınız mı?

Dergi, biliyorsunuz uzunca bir süredir benim de çalışmakta olduğum Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi’nin akademik yayını ve şu anda yayın yönetmenliğini Doç. Dr. Mihrican Aylanç sürdürüyor. Öncesinde de Prof. Dr. Metin Karadağ yayın yönetmenliğini sürdürdü. Onların emeklerini özellikle anarak bir yanıyla ulaştık diyebilirim. Dünyanın en önemli akademik yayın tarama indekslerinde taranan dergiler arasında yer alıyoruz. Türkiye’deki halkbilim çalışmalarına bir açılım getirdiğimiz, alanla ilgili çalışmalar yürüten hemen her kesimin belirttiği bir durum. Folklor/edebiyat yayınlanana değin, Türkiye’de konuşmanın etnografyası gibi, etnomüzikoloji gibi, folklora feminist yaklaşım, poplor, müzik gösterimi, folklorizm gibi başlıklar ele alınmış ve tartışılmış değildi. Sadece bu yeni alanların varlığına dikkat çekip yeni kavramları halkbilim dünyasına kazandırmış olmamız bile ciddi bir kazanımdır. Bunların dışında disiplinler arası çalışmalar ve özel sayılarımızla önemli bir boşluğu doldurduğumuza inanıyorum. Hatta dünya sıralamasında ilk 100’de, açık erişime açık akademik dergiler arasında Türkiye’den tek dergiyiz. Bunları anımsatarak ulaştık diyebiliyorum ama bir yanıyla da eksik bıraktıklarımız, geldiğimiz noktada başaramadıklarımız var. Başardıklarımız hanesine, bu yirmi beş yılda, antropoloji, halkbilim, sosyoloji, iletişim, tarih ve edebiyat bilimlerinin buluştuğu sosyal bilimler zemininde yaklaşık 45.000 sayfa hacminde nitelikli bir külliyat oluşturmuşluğumuz yazılabilir. Dünya dergicilik tarihinde tek bir sayıda sayfa sayısı ile ulaştığımız rekorlarımız anılabilir. Eksik bıraktığımız ve bana kalırsa acilen giderilmesi gereken ise, bu akademik yayıncılığın gelip dayandığı noktanın, derleme, dolayısıyla da ürün merkezli bir halkbilim yayıncılığı olmadığımızdır. Bu alanı ciddi anlamda ihmal ediyoruz ve bunu çok tehlikeli buluyorum. Kendimde biraz enerji hissedebilirsem, yeniden, folklor/edebiyat’a paralel ‘kasıntıdan’ uzak, derlemelere yani doğrudan malzemeye ağırlık veren bir halkbilim dergisi yayımlamak isterim.

Çabalarınız ve verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederim.

İlginiz için ben teşekkür ederim.

Gercekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)