Sosyolog Doğan Ergun, kitaplarını yazarken edebiyat yapıtlarımızdan bolca yararlanan değerli bir sosyologumuzdur. Yalnızca yazar / şairlerin düşüncelerinden değil onların konuşturduğu romanlardaki kahramanların tavır ve davranışlarından da yola çıkarak Türk insanını tanımaya çalışan bir bilim adamımızdır. Çalışmaktan öte, bunu bilimsel bir yöntem olarak kullanmaktadır.

Örneğin 2000 yılında yayınladığı Kimlikler Kıskacında Ulusal Kişilik adlı kitabının daha girişinde ünlü yönetmen Bernardo Bertolucci'nin Avrupa'da bir Türk'ün yaşça büyük bir büyüğünün elini öperken yaşadığı şaşkınlıktan yola çıkarak yaptığı saptamalar vardır. Bertolucci, Türkiye ziyaretinde de aynı hareketi görünce “Demek ki Dünya'da bilmediğim daha ne ülkeler, ne insanlar varmış!..” diyerek “küçüklerin büyüklerin ellerinden öpmesi” konusunu incelemek istediğini dile getirmiş.

KİMLİK Mİ KİŞİLİK Mİ?

Gerçek bir sosyolog için soru sormak buradan başlamaktadır: Dünyaca tanınmış bir yönetmen İtalyan Bernardo Bertolucci Türklerin kim olduğunu, yani Türklerin kimliğini bilmiyor mu? Elbette biliyor. O halde araştırmak istediği şey neydi? Bu el öpme davranışının Türkiye'de insanlar arasındaki ilişkileri yansıtan bir anlamı, bir tarihi olmalıydı; bu davranış Türk toplumunun gelişme ve evrimini, bir tek özellikle ya da tek nitelikte tanımlanamayacak zaman derinliği ve yaşayış tarzını içeriyordu.

Demek ki bu Türklerin “kimliği”nden öte bir davranıştı. Toplum olarak yaşayış süreçlerinden birini simgeliyordu: Bu, Türklerin “kişiliği” ile ilgiliydi. Kişilik özelliklerinden birinin somutlaştırılmasıydı.

Değerli Doğan Ergun tam burada kimlikler kıskacında aptallaşan bizlere ölümcül sorusunu soruyor: “Bir yabancı sanatçı, Türk KİMLİĞİ ile ilgili bilgilerle yetinmeyip Türk KİŞİLİĞİ ile ilgili bilgilerin peşine düşmek isterken, Türkiye'de Türk insanının kişilik olarak en önemli gerçeğini sadece ve sadece bir etnik kimlik olarak “Türk kimliği”nde eritip kaybettirmek isteyenler”e ne demeli?

Çünkü:

“Türk kişiliği, Türk kimliğiyle birlikte başka nitelikli ve başka içerikli kimliklerden oluştuğu bilinmektedir.”

“Belirli bir sınıflı toplumdaki etnik kimliklere ayrı ayrı bir genel belirleyicilik etkisi yüklemeye kalkışmak o toplumdaki en başta sınıfsal olmak üzere başka çelişkileri göz ardı etmek / yok saymak anlamına geldiği artık bugün herkesçe bilinmektedir.”

“İnsan ya da bir kişi, KİMLİKLERİYLE belirtilir fakat o kişi KİŞİLİĞİYLE yaşar, yaşayacaktır.”

"Kişilik", bireyin kimlikler içinde ve kimliklerle bir örgütlenmesidir; bu örgütlenme dinamik bir olgudur ve bireyin kimlikler aracılığıyla toplumsal çevreye/toplumsal yapıya uyumunu gösterir, simgeler.

"Kimlikler", hazır varlıklarıyla gerçektirler, kişilikler kimliklerin bir çevreye/topluma uyum sağlamak için örgütlenmiş psiko-fizik sistemlerin dinamik birer sonuçlarıdır.

TÜRK BİREYİ KURAMINA GİRİŞ

"Türk insanı bir yerlere götürülmek isteniyor..."

Doğan Ergun, Türk Bireyi Kuramına Giriş adlı yapıtında çok daha ilginç varsayımlarda bulunuyor. Türk kültürünün olanaklarını ve Türkiye kamu iktisadının kültür kökenlerini inceliyor.

Doğan Ergun'a göre, Türk toplumundan liberal/kapitalist ekonomik anlayışla başarı beklemek olanaksızdır. Çürkü iki yüz yıllık deneme/zorlama göstermiştirki Türk insanı bireyciliğe değil kolektif yaşamaya daha yatkındır. Kamu iktisadı ona en yakın modeldir. Türk kültürü, "özel'e değil kamuya; kişisel girişimciliğe değil kamu girişimciliğine; bireye değil, topluma öncelik veren" karakterdedir. Üstelik, "Türk toplumu gibi çoğunluğunun bireyliği gelişmemiş bir toplumda, gelişmenin yükünü bireylerin etkinliklerine yüklemeye kalkışmak gerçekçi bir yaklaşım olabilir mi?"

Türk insanını tanımamak, anlamamak için bilinçli bir tembellik, "taklit etme" alışkanlığıyla birlikte bize dayatılmaktadır. Doğan Ergun soruyor: "Türk insanı, kendisi tanınmadan-tanınmak istenmeden, neden bir yerlere götürülmek isteniyor ve kimler götürmek istiyor?"

Türkiye 200 yıldan beri zorla Batılılaştırılmaya çalışılmaktadır. Gelinen sonuç ise ortada. Bir arpa boyu yol alınamamıştır. Türk insanının en başarılı ve mutlu yılları kamucu ekonominin ağırlıkta olduğu yıllardır. Ergun, Türk kültürü ile hukuk, iktisat, ahlak, siyaset, din, dil, eğitim, güzel sanatlar arasındaki ilişkilerin "yeniden" değerlendirilmesini talep etmektedir. Türk solunu da kendi toplumunu tanımaktan uzak, ezber, taklitçi tercihleri nedeniyle eleştirmekten çekinmemektedir.

Türk insanının çoğunluğunun, günlük davranış kurallarını, kalıp yargılarını, bireysel bilinçlerini, hâlâ kamu bilinci biçimlendirmektedir.

CAHİLİYE DEVRİ

Akşam sabah televizyonlarda, gazetelerin köşe yazılarında cahilliğin bini sergilenmektedir. Türkiye'nin sosyologları, gerçek bilim adamları ne yazdı, ne çizdi diye araştırılmamakta ya da görmezlikten gelinmektedir.

Biz burada Yasin Aktay gibi tarikat sosyolog çenebazlarının bir kez bile ağzına almadığı bilimsel gerçeklerin Türkiye'de tartışıldığını, var olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Doğan Ergun gibi değerli, özgün yazarın kitabından not ettiğim bu birkaç değini bile nasıl cahil, kıraç bir tartışma ortamına hapsedildiğimizi gösteriyor.

Kullandığı kavramlar konusunda kılı kırk yaran Doğan Ergun'un söz ettiğim Kimlikler Kıskacında Ulusal Kişilik ve Türk Bireyi Kuramına Giriş adlı yapıtlarını herkesin okuyup anlamasında, özellikle ülkemizin içinde bulunduğu bu gülünç/acıklı/trajik tarih kesitinde çok yarar var.

Cahillik, ülkemizin üzerinde çöl kumu gibi; gözleri, kulakları, bilinçleri kapatmış durumda.

Ahmet Yıldız

(Bağımsız dergisi)

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)