Son Dakika



DOLAR ÜSTÜNE SÖYLENMİŞTİR

Düşüyorsun

bu düşüş kaçınılmaz

ölümden de beter

sıfıra dek inmiş değil belki değerin

ama artık ancak

kendi mezartaşını satın almaya yeter.

 

Hey gidi “paralar padişahı”

bütün paraları satın alır diye adın var

ve birtek girdiğin yerden

on kere artarak çıkmak hünerin

esir petrolün her damlasında yerin

muzdan portakala her meyvesinde eloğlunun

ve uranyumunda imparatorluğun var.

İmparatorluğunda

bütün yasaların üstünde harpçiliğin çıkarı

harp ki kanlı bir ticaret Volstriyt borsasında

ve “benden sonra tufan”dan ibaret gerekçesi

sensin hatta kilise mihrabından konuşan

ve tanrıya da sunulan rüşvetlerin akçası.

İşte buradan gelir senin “sağlam para”lığın

ödeyemeyeceğin değer yok sana göre

-adam satın almak dâhil namusuyla beraber-

saldırıyı sen ödersin örneğin

dünyanın dört yanında

sen ödersin nice Guevara’lara kıyan kurşunu

ve sen ödersin bunca yabancı toprakta

-Türkiyemdekiler dâhil-

sosyalizme karşı en ölümcül üsleri

ve hâlâ sömürge saydığın limanlarda

ve muz çürüğü kokan genelevlerde

sen ödersin kaçak beyaz zehiri

ve tombul baldırlarda çıplak göğüsleri.

Adın dolar

kendin silahsın dikâlâ

hem daha yeni doğmuş Vietnamlı bebeğin

ilk memeyi bekleyen gül ağzına dayalı silah

silahsın elinde emperyalizmin

B-52’lerden yedinci filodan, napalmdan sonra

ya da hepsinin başında gelen

silahın çağımızda

ulusal kurtuluşların canevine dayalı

ve nerde boğuluyorsa bağımsızlık

nerde sıkılıyorsa hürriyeti haykıran gırtlak

ve nerede çalınıyorsa yetim hakkı

sensin boğan sıkan çalan zalimin eli.

 

Hastasın yine ey “paralar padişahı”

kemiriyor seni yarattığın bunalım

kangrenden kanserden beter bu yara

Noks kalesindeki altın stokların

indi 24 milyardan 10 milyara

bozuldu elli yıllık altınlı denge

ve düştü altın karşılığın

yüzde yirmibeşten on’a

yatırdılar seni işte kaçıncı kere

kurtarmak için yeni bir operasyona.

 

Ama nafile

kurtuluşu yok bu bunalımın

döner sermayesi oldukça sen dünyada

alikıran başkesen jandarmalığın

artık hiçbir operasyonla bu yara dikiş tutmaz

döndürdüler hazin bir paçavraya seni

paçavra nakış tutmaz.

(Türkiye Yazıları, Sayı: 15, Haziran 1978, s. 27)

 

İNSANLI ÖLÇÜLER

Metre metredir

aritmetiğin sözü kesin

ve benim ölçü biriminde Mendeleev’e saygım tam

ama yaşamca ölçülerde

üç boyutta

            -ve de varsa dördüncüsünde-

Hiçbirini kullanamıyor adam.

 

Adım adım ilerliyoruz işte

sırçamlar da olası

dişini sıkabildin mi

bütün gurbetler kaşla gözün arası

barış güneşi daha ancak bir adam boyu

mutsuzluğumuz mu içinde ille Amerikan parmağı var

ama korkma bütün gerici devlerin boyu bir karış

ve akacak Arzen’lerde Ferhat suları

akacak gürül gürül bileğim kadar.

Büyümüşüz şurda yumruk kadar soğanı yumrukluya yumrukluya

güleriz yine ağız dolusu

ve severiz ta yürekten

sevdiğimiz bir içim su

ve de beli bileğinden incedir Karacaoğlan’da.

 

Bana gelince

avucumun içi gibi belleğimde memleket

insanları gözümde tüter

çileleri burnumda sızlar

su çekmektir bu çile kulak kulaç Gayya kuyusundan

dertleri vardır başlarından aşkın

dertleri benim boğazımda da yumruk

et-tırnak dostlara kucak kucak selâm

bir göz erimidir kalan artık kavuşmalara.

 

İşte böyle iki gözüm

nemize gerek aritmetik birim boyutlarda

bütün ölçüler insandan insanlı insancıl.

(Türkiye Yazıları, Sayı: 14, Mayıs 1978, s. 23)

 

FAHRİ ERDİNÇ KİMDİR?

(1917-1986), Akhisar’da doğdu. 1930’da Balıkesir Öğretmen Okuluna girdi. Otuzlu yılların sonuna doğru Afyon’un Sandıklı ilçesinin Ürküt köyünde öğretmenliğe başladı. 1939’da sınavını kazandığı Ankara Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü’nde öğrenci oldu. 1946 yılında ise sınavını kazandığı Ankara radyosuna geçti. Bu arada “Şen Olasın Halep Şehri” adlı şiir kitabını yayımladı. Hemen ardından Ankara’da Seçilmiş Hikâyeler Dergisi onun öyküleriyle özel sayı çıkardı. 1947’de dönemin siyasal karışıklığı sırasında hakkında açılan bir dava nedeniyle bir süre cezaevinde yattı. Davadan aklanarak çıkmasına rağmen, aynı yıl hocası Sabahattin Ali’nin Bulgaristan’a geçerken öldürülmesi nedeniyle Türkiye’den ayrılmaya karar verdi. 1949’da iki arkadaşıyla birlikte, gizlice Bulgaristan’a geçti. Bulgaristan’da kendisine ve arkadaşlarına siyasi iltica ve sığınma hakkı verildi. Aralıklı olarak Bulgaristan’da ve Sovyetler Birliği’nde yaşamaya devam etti. 1971’de kesin olarak Bulgaristan’a döndü, yerleşti. 1965’te Bulgaristan vatandaşı, 1973’te Bulgaristan Yazarlar Birliği üyesi oldu. Kitapları Türkiye’deki okura ulaşamamasına rağmen, 1970’li yıllarda Türkiye’deki siyasal gelişmeler ve sosyalist hareketin ağırlık kazanması ile birlikte, edebiyat dergilerinde yayımlanan yeni şiir ve öyküleri Türk okuruyla buluşmaya başladı. Özellikle Akhisar’daki çocukluk dönemini anlattığı “Acı Lokma” romanı dönemin en ilgi çeken yapıtlarından biridir. Yayınlanmış kitapları şöyle: Şen Olasın Halep Şehri (şiir, 1945), İşte Böyle (şiir, 1956), Akrepler (öykü, 1952), Âsi (öykü, 1955), Memleketimi Anlatıyorum (öykü, 1960), Diriler Mezarlığı (öykü, 1964), Canlı Barikat (öykü, 1973), Alinin Biri (roman, 1958), Acı Lokma (roman, 1961), Kore Nire (roman, 1966), Kardeş Evi (roman, 1979), Göç (piyes, 1952), Türkiye’de Çocuklar (inceleme, 1951), Kalkın Nâzım’a Gidelim (anı, 1987).

 

Gerçekedebiyat.com

 

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)