Bukowski Yalçın Hoca ve Bocherini bir kafede buluştular
Oysa devletle birey arasındaki güç farkı bu kadar derinleştiğinde/Sadece orostopol çocukları ya da gizli eşcinseller ya da gizli sapkınlar/Demokrasiyi umar
(...) Bir de ‘neden demokrasi gelişmiyor?’ diye soruyorlar ve Televizyonlarda bir sürü salak herif bunu tartışıyor, Bizi salak yerine koyarak, Oysa devletle birey arasındaki güç farkı bu kadar derinleştiğinde Sadece orostopol çocukları ya da gizli eşcinseller ya da gizli sapkınlar Demokrasiyi umar, Olan sadece kişisel tatmin ve böyle hamamböceklerine yukardan bakınca Bu kısa boylu, bıyıklı ve yıllardır Dostoyevski okumamış, hiç Bach dinlememiş Güce tapanların haz seansıdır. Böyle insanlarla yaşayacaklarınızı sezersiniz, Boyun eğmenizi ve güce yaltaklanmanızı isterler, Sahip oldukları etiket dışında bir hiç olduklarını Görmenizden korkarlar. Ve siz ne yaparsanız yapın soğukkanlı nezaketiniz En aşağılık güçsüzlüğünüze dönüşür, Ama karşılığında yaratıcı bir öfkeyle Kendinizi yeniden keşfedersiniz. Sonra öfkenin en dip çukurunda, İyi bir cezalandırıcı olamayacağınızı düşünüp, iyi ki yanımda Bukowski var dersiniz, -Ki işte size cezalandırıcı- Ve önemsizdir herşey, Yeniden o O, gecekondunun çatısına iner ve Siz soylu satırları sindirmiş bir bilgelikle, Kitabın sayfalarını kapatırsınız gülümseyerek, Ve iyi ki kulağımda Boccherini var o anda ve Vivaldi’den hiç de aşağıya kalmaz dersiniz, onbeşinci kez dinlediğiniz müziğin Ve onbeşinci kez okuduğunuz şiirin Kollarında siz anca kendiniz Olmuşsunuzdur, Garip bir olma, ve önemliyi önemsizin ölüne geçirme seansıdır bu. O zaman Anzavur çocukları gerçek boyutlarına iner, İğrenç bıyıkları ve iğrenç eksikli düşünce dünyalarının o kısa boyuna Hiç kitapçısı olmayan bir kent olmayan kentin suratsız sokaklarının boyuna Üniversite olmayan tabela üniversitesinin umutları harcadığı ağaçsız bozkırların boyuna Faşizmin küçük kuklalarının işbaşında olduğu ülkelerin günlük gıcırtılarıyla oyalanan vicdanların boyuna Kalan herkesin hapisanede olduğu ülkelerin hapisteki insan sayısının nüfusa orantısızca küçük boyuna Kıstırılan insanları mutlu etmeye yeten asgari ücretlere altı ayda bir yapılan artışların acınası boyuna Alışveriş merkezlerinin gölgelerinde yitip giden seyirlik yaşamlara alıcı gözle bakan insanların dalga boyuna O umursamazca benliklerinde meleklerin cinsiyetini tartışmayı gizlice hep sürdürmüş şarlatanların algı boyuna Yalçın Hoca’sız televizyonlara çıkıp tozlu yüzlerini paslı yüreklerine sürten soysuz kulların kalan ömürleri boyuna Gecenin koynunda, uykunun yolunda, soğuğun rüzgarında, dünün kırıklığında, özgürlükle aramızdaki uzaklığın boyuna Romanı tükenen bir ülkenin acınası küçüklüğü boyuna Zavallılığın boyuna Kahpelikle kalleşliğin arasındaki farkın boyuna Kalan yolların boyuna Tükenişin boyuna Çapınızın boyuna Sözünüzün boyuna, İner Ve çıkar doruğuna Bu dünyanın kelimelerine dökemediğiniz acı ve öfke Pırıl pırıl bir aydınlık bahşeder size sessizce ve İyi ki Bukowski var, İyi ki Boccherini var, İyi ki Yalçın Hoca var Demenize neden olur. Sonra birleştirisiniz hepsini, İğrenç çağlardan arta kalanlardır onlar, Yine de kısa süreli muhteşemliklere tanık olmayı başarmışlardır, Sizin çağınızda yakalayamadığınız, görüntü öyle demese de, Korkunç ortaçağların dayanıklı adamlarıdır onlar, Nasıl türediler onlar diye sorarsınız, Böyle karanlık çağlardan yıkılmadan geçerek, Ve yılları artlarında yıkılmaz eserler döke döke bırakıp, Umudun ve cesaretin hırkasını örmüş, Bunca muhteşem adam... Onlar yaşam verip bilgelik aldılar, Tıpkı mutluluk verip sanat aldıkları gibi, Herkes gibiyi verip aldıkları gibi kimsesizliği Sessizliği koca bir anıt yaptılar. Ortaçağın karanlığında diklendiler ve kaldılar yaşamımıza, Ve çoğu normal bir yaşamı dilenmediler hiçbir zaman, Yaşam onlara kapandıkça, karanlıkça ve yalnızlıkça, Aslında eserlerine emdirdiler çoşkuyu ve bilinci, Sanata aktarımdan sonra böyle bir özü, Normalliği türetmeye yeltenmez bile insan. Ortaçağın karanlığı, Böyle aydınlık insanlarca Işığı emildiği için Ve şiire, sanata ve doğru söze dönüştüğü için Karanlık kalır, Sonra biri bir sözcük yakar Küçük bir ezgi dolaşır, Doğru söz işler, parıldar, yerleşir, Birdenbire Muaviye çocukları partiyi kaybeder Kazandıklarını düşündüklerini sandıklarının hemen ertesinde, Nezaket içindeki adamın, Gökdelenin tepesine S**tir git lan, Demesiyle çuvallayan, Gecekonduların yıkım gününde. (ki O gün Çok Ama çok yakın, İnanın!) A. Ulvi Özdemir
Gerçekedebiyat.com
YORUMLAR