Son Dakika



(...)

Bizans İmparatorluğu’nun kuruluş dönemlerine bakıldığında, Pagan kültürü ve Roma hukukunun sosyal hayata etkisini görmek mümkündür. Dinin etkisiyle kadının sosyal hayattaki yeri bir nevi buna göre şekillenmiştir. Ancak gelişen süreç içerisinde Bizans İmparatorluğu’nun diğer milletler ve dinlerle olan etkileşimi sosyal yaşamın bu etmenlere göre de şekillenmesine neden olmuştur (Akdemir, 2018, s. 66).

Ancak bu etmenlerle gelen değişimin çok keskin olduğu söylenemez, Bizans İmparatorluğu varlığını sürdürdüğü dönem boyunca, sosyal yaşamın genel mahiyette, aynı devam ettiğini görüyoruz. Bu şüphesiz Hıristiyanlık dininin getirdiği öğretilerin ve bu öğretilerin toplumsal yaşama etkisinin bir sonucudur. Bizans İmparatorluğu’nda nüfusun büyük bir bölümünü köylü sınıfı oluşturmaktadır. Bazı şehir merkezleri hariç olmak üzere hemen hemen bütün dönemlerde köy nüfusunun kent nüfusundan fazla olduğu görülmektedir. Kır yaşamındaki en büyük geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır. Tarım ürünlerinin ekimi, biçimi, kısacası işçiliği ve hayvan bakımı gibi çalışmalarda kadınların da erkekler kadar bu işlerde aktif yer aldığı görülmektedir (Ertuğrul, tarih yok, s. 20; Akdemir, 2018, s. 66).

Kadın her ne kadar gündelik yaşamda etkin bir şekilde var olsa da sosyal ve kültürel manada ikinci planda kalmıştır. Dolayısıyla Bizans’ta kadın sosyal ve kültürel alanlarda sınırlandırılmıştır. Askerlik ve yönetim gibi görevleri erkekler yürüttüğü için kadınların kendilerine alan buldukları Bizans İmparatorluğu’nda Evlilik ve Kadın 643 yer dini hayatın içerisinde olmuştur. Manastır ve kilise hayatına kadınlar teşvik edilmiştir. Kadınlar buralarda güven içerisinde rahat yaşam koşullarında hayatlarına devam etmişlerdir (Öztürk, 2016, s. 22).

Bizans’ta ataerkil yapı nedeniyle erkeğin egemenliği söz konusuydu. Kadın aile içerisinde önemli bir konumdaydı fakat sosyal hayatta ikinci planda yer alıyordu. Kadının sosyal yaşam içerisinde dikkat etmesi gereken durumlar vardı. Bunların başında sokağa çıktığında kılık-kıyafetine dikkat etmesi geliyordu (Akdemir, 2018, s. 68). Bizans kılık kıyafete önem veren bir toplumdu. Kişinin giydiklerinden sosyal statü farklılıkları anlaşılabiliyordu. Örneğin soylu elbiseleri erguvan ve ipekten özel işçilikle yapılmış özenli kıyafetlerden oluşmaktaydı. Ekonomik durumu iyi olmayanlar ise basit kumaşlardan oluşan kıyafetler giymekteydi. Kadınların giydikleri elbiseler ile erkek elbiseleri arasında pek de farklılıklar yoktu. Genel itibari ile birbirlerine benzeyen desenlerin kullanıldığı kıyafetler kullanılmaktaydı. Kadınların kullandığı elbiselere bakıldığında ipek dokumalı kıyafet üzerine tunik giyildiği görülmektedir. Tunik üzerine bele takılan kemer ile kıyafet tamamlanırdı. Bizans İmparatorluğu’nda da geçmiş toplumlarda olduğu gibi aksesuar önemli bir yer tutmaktaydı. Gündelik yaşamda kadınlar çeşitli takılar ve mücevherler takarlardı. Kadınlar ayrıca ayakkabı olarak da ekseriyetle topuklu ayakkabıları tercih ederlerdi. Bununla birlikte dini ve özel günler için farklı kıyafetler kullanmaktaydılar. Ayrıca Bizans kadınları makyaj yapmaya özen gösterir, bakımlarını aksatmazlar ve temizliklerine dikkat ederlerdi (Rice, 2008, s. 623; Öztürk, 2016, s. 52).

Toplumun en temel yapı taşlarından olan aile Bizans İmparatorluğu’nda da önemli bir yere sahipti. Bizans’ta aile ve evlilikleri aslında iki temel başlık altında toplayabiliriz. Bunlardan ilki imparatorluğu yöneten hanedanlar arasında yapılan evlilikler yani hanedan mensuplarının evlilikleri ve aile yapıları, diğeri ise halktan kişilerin yaptığı evliliklerdir. Bizans İmparatorluğu’nda hanedan üyelerinin evlilikleri ve ailenin devamı oldukça önemlidir. Bunun başlıca sebebi şüphesiz hanedanların yönetimsel anlamda devamlılıklarını sağlama gayesidir. Bir hanedanın varlığını sürdürmesi, siyasî gücünü toplum ve siyasî erkler üzerinde kurabilmesinin temel anahtarını evlilikler oluşturmaktadır. İmparatorlukta aynı hanedana mensup kişilerin evlilikleri olduğu gibi bir hanedan mensubu başka bir hanedan mensubu ile de evlilik bağı kurabilmekteydi. Hanedanlar arasındaki evliliklerin temelinde akrabalık bağı kurmak suretiyle ittifakları güçlendirmek yatmaktadır. Gerçekten de evlilik yoluyla yapılan ittifaklar, siyasî ittifaklara göre daha kalıcı bir mahiyet taşımaktaydı. Bu anlamdaki evliliklerdeki uygulamalara bakıldığında, hanedanların karşılıklı olarak birbirlerine kız alıp-verme mantığı yaygındı (Öztürk, 2016, s. 46). Bununla birlikte bir hanedan üyesi farklı devletleri yöneten hanedan üyeleri ile de evlilik kurabilmekteydi. Kurulan bu evlilikler genel itibari ile devletlerin ortak çıkarları bağlamında yapılmaktaydı. Bizans’ta bunun örnekleri oldukça fazladır (Cheynet, 2016, s. 85; Akdemir, 2018, s. 58). Buna bir örnek vermek gerekirse III. Leon dönemin şartlarında 732 yılında Hazar Kağanı Binhar’ın kızı Çiçek’i oğlu V. Konstantinos’a istedi. Yapılan evlilik neticesinde dünyaya gelen Hazarlı Leon 775’te tahta çıktı (Kurat, 1992, s. 32; Artamanow, 2004).

Halk arasında tertip edilen düğünler ve evlilikler daha sade ve sıradan bir mahiyet taşımaktaydı. Fakat söz konusu bir hanedan mensubunun düğünü ise durum değişmekte, yapılan düğün ve eğlenceler şaşaalı olmaktaydı. Bu kutlamalar günlerce devam edebilmekteydi (Ertuğrul, tarih yok, s. 20). Bizans’ta evliliklere bakıldığında küçük yaşlarda evliliklerin gerçekleştirildiği görülür. Roma İmparatorluğu’nda olduğu gibi bu yaş sınırı kızlarda 12 erkeklerde 14’tür. Harun Korunur 644 Hıristiyanlığın kabulü ile bu yaş sınırı kilise kanunlarına geçmiştir. Erkeklerin eşlerini seçme gibi bir imkânı varken kadınlarda böyle bir seçim özgürlüğü yoktur. Bizans’ın kuruluşundan sonra uzunca bir süre sonrasına kadar aşk evliliklerinden pek de söz edilemez. Bu durum XI ve XII. yüzyıllara kadar devam etmiştir. Ancak bu yüzyıllardan sonra aşk evliliklerinin arttığı söylenebilir. Kadınların özgür bir şekilde eş seçiminde bulunması yine bu yüzyıllardan sonra artmıştır (Hill, 2003, s. 127 vd.).

Bizans’ta kadının değerini belirleyen en önemli unsurların başında bakire olması geliyordu. Bu bağlamda bakireliğini koruyan kadın, temiz, kirlenmemiş ve kutsal sayılmaktaydı. Kadınlar bakirelik hususunda kendilerini korumak için çileci bir yaşamı benimsiyor ve toplumdan soyut bir yaşam sürdürerek, erkeklerden uzak duruyorlardı. Bizans’ta bir kadın babasının istediği bir kişi ile evlenmek istemiyorsa bundan kurtulmak için manastır hayatını tercih ediyordu (Connor, 2011, s. 38 vd.). Bizans’ta çok önemli bir yer tutan bakirelik durumunun XI. yüzyıla gelindiğinde önemini bir miktar kaybettiği görülür. Bunun sebebi bu dönemde doğurganlığın daha ön plana çıkmasıdır. Hz. Meryem’in Tanrı’nın annesi sıfatını taşıması kadınların öncelikli vasfının çocuk doğurmak olduğu düşüncesini öne çıkardı. Kadın, ne kadar erkek çocuğu varsa o derece toplum tarafından takdir edilirdi (Özdemir, 2018, s. 33).

Bizans İmparatorluğu evlilik kurumuna önem vermekteydi. Evlilik kurumu saygı duyulması gereken ve geçerli bir mazeret olmadığı sürece de asla bozulmaması gereken bir müesseseydi. Hatta nişan atmak bile oldukça güçtü. Zira bu durumlara kilise sert tepki gösterirdi. Çünkü kilise insan neslinin devamını ve fuhuştan kaçınmanın evlilikle sağlanabileceğini düşünüyordu. Evlilik sayısında da kilisenin bir sınırlama içerisinde olduğu gözükmekteydi. Bir kişi ilk eşinin ölümü veya geçerli bir mazereti olduğu takdirde ikinci kez evlilik yapabilmekteydi. İkinci evlilikten sonrası ise günah kabul edilmekteydi. İkinci evlilikten sonra yapılan evlilikler için hayvanlarla cinsel ilişkiye girmek kadar aşağılayıcı sayılıyordu (Berktay, 2016, s. 102).

Bizans’ta evlilik merasimleri için nişanlanan çiftin aileleri, yakın akrabalarını ve tanıdıklarını bir davetiyeyle düğüne çağırırdı. Düğün günü gelinin yüzü bugün Anadolu’da da olduğu gibi bir örtü ile kapatılırdı. Düğüne gelen konuklar ise genellikle beyaz renkli kıyafetler giyerdi. Damadın gelinin yüzünü açmasından sonra birlikte kiliseye giderlerdi. Bu esnada yol boyunca gelin ve damadın üzerine güller, çiçekler atılırdı. Düğün eğlencesinin son bulmasının ardından, damat ile gelin odalarına çekilirlerdi ve damat, geline genellikle, yüz görümlüğü olarak bir kemer takardı. Damadın bu takıyı takması mecburiydi. Bunun dışında üzerinde uyum manasına gelen “harmonie” yazılı yüzük takarlardı. Ayrıca bu yüzüklerin üzerinde Hz. İsa’nın düğün şahitliğini simgeleyen bir tasvir bulunurdu. Ertesi sabah konuklar gelin ve damadı müzikler eşliğinde uyandırırlardı (Rice, 1998, s. 195; Akdemir, 2018, s. 59).

Bizans İmparatorluğu’nda evliliklerin geneli akraba olmayan, farklı kültürden kişilerle yapılan evlilikler şeklindeydi. İmparatorluğun da özendirdiği bu evlilik türü sayesinde toplumsal bütünleşme sağlanıyor, farklı kültürler birbirlerini tanıyordu. Ancak buradaki temel gaye güçlü müttefiklikler sağlamaktı. Bazı akraba evlilikleri de görülmekteydi. Bizans İmparatorluğu zaman zaman bu tür evliliklerin önüne geçmek amacıyla bazı kısıtlamalar getirdi. Örneğin Komnenos hanedanlığı akraba evliliklerini yasakladı (Hill, 2003, s. 128 vd.; Akdemir, 2018, s. 59).

DRAHOMA

Bizans İmparatorluğu’nda Evlilik ve Kadın 645 Drahoma gelin, damat ve ailelerini kapsayan anlaşılması gereken bir husustur ve Bizans’ta drahoma evliliklerde oldukça önemli bir yer tutar. Günümüzde çeyiz olarak adlandırılsa da aslında Bizans İmparatorluğu’nda, bizim bugün çeyize yüklediğimiz anlamın çok ötesindedir. Drahomanın önemini açıklamak gerekirse; Bizans İmparatorluğu’nda kadın ikinci planda yer almaktaydı. Dolayısıyla ataerkil bir yapı mevcuttu, bu yapıda erkeğin egemenliği esastı. Bununla birlikte kadınların bir işte çalışma oranı oldukça düşüktü. Yani kadınların ekonomik özgürlükleri ve gelirleri yoktu. Bu nedenle kadınlar kocalarına muhtaç bir pozisyondaydı. Kadının çocukların yetiştirilmesi ve bakımı gibi kendisine şart koşulmuş görevleri bulunuyordu. Kadınlar, hayatta ikinci planda kalsalar da çocukları çekip çevirmek kadının göreviydi. Tüm bunları sağlamak için kadının kocasının müdahil olmadığı bir paraya ihtiyacı vardı. Bu para kadına evlenirken ailesi tarafından verilirdi. Kadın bu sayede olası bir ayrılık ya da başka bir durumda kendisinin ve çocuklarının yaşamını sürdürürdü. Eğer kadının bu paraya ihtiyacı yoksa yine de çocukları için bu parayı almakla yükümlüydü. Erkek kadının drahomasına dokunamazdı. Ancak kâğıt üzerinde bu şekilde belirlenmiş olsa da erkekler sıklıkla drahomayı kullanıyordu.

Erkek, kadının drahomasını yalnızca harcadığı miktarı geri ödemek şartıyla alabiliyordu. Drahomanın bir diğer önemi ise yapılan evliliklerde belirleyici bir unsur olmasıydı. Bir baba, kızını saygın bir kimseyle evlendirmek istiyorsa, kızı için iyi bir miktar drahoma hazırlamalıydı. Hanedanlar ya da devletler arası yapılan evliliklerde drahoma miktarları oldukça yüklü oluyordu. Ayrıca drahoma sadece para değil aynı zamanda değerli eşya ve toprak verilmesi şeklinde de gerçekleşebiliyordu.

Örneğin XII. yüzyılda Manuel’in yeğeni Theodora, III. Boudouin ile evlilik yaparken çeyizinde, yüz bin altın sikke ayrıca düğün masrafları için artı on bin altın, bunun dışında toplam değeri kırk bine ulaşan mücevher, kumaş, halı ve ipek gibi değerli eşyalar bulunuyordu. Ayrıca damadın ona Akka kentini himaye ettiği de görülmektedir (Laiou, 1992, s. 237; Özdemir, 2018, s. 36).

BİZANS İMPARATORLUĞU'NDA ALDATMA ve BOŞANMA

Hıristiyanlık dini, dönemin koşullarında Bizans İmparatorluğu’nda boşanmaları zorlaştırmak ve evliliklerin devamlılığını sağlama hususunda etkiliydi. Bizans İmparatoru Büyük Konstantin zamanında çıkarılan bir kanunla, bir kadın kocası içki içiyor veya kumar oynuyor diye onu boşayamazdı. Kadın, kocasının büyücü, katil veya yağmacı olduğunu ispatı halinde kocasını boşayabilirdi. Kanuna göre bir erkek de karısının anne babasının evi haricinde üç gün süre ile dışarda kalırsa boşayabilirdi. II. Iustin döneminde 566 yılında boşanma hususunda devlet geleneklerinin sürdürüldüğü görülmektedir (Morrisson, 2014, s. 251; Özdemir, 2018, s. 37).

Kilisenin evlilik ve boşanma hususlarında bu kadar etkili olmaya çalışması aslında nüfuzunu artırma gayesini göstermektedir. Aristokrat düğün merasimlerinde dini tören uygulama hususunda ısrarcı olması aslında bu durumun bir ispatı niteliğindedir. Zira bu sayede kendisinin bir otorite olduğunu göstermek istemiştir. Kilise zamanla kadınların lehine olacak bazı yenilikler de getirmiştir. Karşılıklı rıza, kadının daha fazla söz sahibi olabilmesi bunun örnekleridir. Ancak bunun hayat içerisinde ne derece uygulandığı muammadır (Le Goff vd. 2015, s. 50).

Bizans İmparatorluğu’nda zina hem devlet tarafından hem kilise tarafından suç sayılmaktaydı ve bu suçu işleyenlere, kadın veya erkek fark etmeksizin ceza uygulanıyordu. Ancak uygulamada yine bazı sıkıntılar vardı. Bu suçu işleyenlerin statüsü veya cinsiyetine göre uygulamada bazı esneklikler olabiliyordu. Her ne kadar kilise zina yapanları lanetlese de bunu yapan erkek Harun Korunur 646 olduğunda durum değişebiliyordu. Zina suçu bağışlanabilir bir suçtu. Özellikle erkekler için yapılan değerlendirmede bir erkeğin kadına karşı boş bulunup doğal arzu hissetmesi kabul edilebilir bir durumdu. Bu suç tanımı, suçu işleyen erkeğin suç işlemedeki mesuliyetini anlamsız kılıyordu. Bu durum kadın için geçerli değildi. Kadın ayrıca bu sebeple kocasından boşanma talebinde bulunamazdı. Yani bu durum evliliğin devamı hususunda bir sorun teşkil etmiyordu. Ayrıca günah çıkarma metinleri ve ahlak kitaplarına göre de tövbe sayesinde bu günahtan kurtulmak mümkündü. VIII. ve IX. yüzyıl arasında bu cezanın hafifletilmiş olması o dönem zinanın arttığının da bir göstergesiydi (Laiou, 2011, s. 128; Özdemir, 2018, s. 38).

Bu durumlara bakıldığında erkeğin zina yapmasının normalleştirildiği ve aldatma hususunda kadının yine haksızlıklara uğradığı sonucu çıkarılabilir. Bizans Dünyasında Kadının Sosyal ve Siyasî Hayattaki Rolü Bizans İmparatorluğu’nun her döneminde kadından beklenen yegâne şey, ailesi ile birlikte olması ve çocuk doğurmasıydı. Kadın evi temizler, yemek yapar, çocuk büyütür ve evi çekip çevirirdi. Kadının yüklendiği bu sorumluluklar çerçevesinde sokağa çıkması gerekiyordu. Kadın bu doğrultuda dışarıya çıkar alışveriş yapar, akraba ziyaretlerinde bulunurdu. Maddi durumu iyi kadınların evlerinde kendilerine yardımcı olması için hizmetçi kadınlar ve köleler bulunurdu. Bizans toplumundaki kadınların ihtiyacı olan kumaşlar, yine kadınların kendi evlerinde dokumacılık yapmak suretiyle üretiliyordu. Orta Çağ dünyasında dokumacılık kadınların yegâne uğraşları arasındaydı. Ancak kadınlar ihtiyacı kadar kumaş üretirdi. Fazla üretmesine, bunu ticarete dökmesine müsaade edilmezdi. Buradaki sebep de Bizans erkeklerinin evlerine yetemiyor imajı vermek istememelerindendi. Bunların dışında bazı kadınlar, pazarlarda ürün satarlardı. Bazı kadınların ebe ve hemşire olarak çalıştıkları da görülürdü (Darga, 2015, s. 333; Özdemir, 2018, s. 39).

Çocukların eğitimi konusunda kadın karar alabilmekteydi. Yasalar kadına bu hususta hak tanımıştır. Sıradan ailelerin kız çocukları küçük yaşlardan itibaren annelerinden ev yönetimini öğreniyorlardı. Bununla birlikte İncil’i okuyabilecek ve yazabilecek seviyede eğitim almaktaydı. Fakat alınan bu eğitim genel olarak on yaşlarında sona ermekte ve kız çocukları eğitim konusunda geri planda tutulmaktaydı. Hıristiyanlığa göre onların görevi çocuk doğurma, iffetli bir eş ve iyi bir anne olmaktı. Ancak Bizans’ta üst tabakaya mensupsanız durum değişmekteydi. Bu kesimin kız çocukları ailelerinin uygun görmesi durumunda daha ileri bir düzeyde eğitim alabilmekteydi. Örneğin II. Theodisius’un eşi Eudokia’nın babası Atina’da felsefe okulunda profesör olarak çalışmaktaydı. Babasının bu statüsü kızının da iyi derecede Yunanca ’ya hâkim olmasına olanak tanımıştı (Berktay, 2016, s. 102; Mitchell, 2017, s. 159).

Bizans İmparatorluğu’nda özellikle XI. yüzyıl ve sonrasında kadınların belki de en önemli rolü annelik oldu. Özellikle hanedana mensup kadınlar için annelik, oldukça önemli bir yer teşkil ediyordu. İmparatorluğun yönetimi ve hanedan soyunun devam ettirilmesi için çocuk doğurmak ve yetiştirmek önemliydi. Bu bağlamda hanedan kadınları doğurdukları erkek çocuk sayesinde kendilerine güç edinebiliyorlardı. Eşlerinin ölmesi durumunda hanedan kadınlarına erkek çocukların vesayeti verilmekteydi. Böylece kadın olarak almadıkları pek çok sorumluluğu alabiliyorlardı. Çocukların yetiştirilmesi ve eğitilmesi, malların muhafazası annenin görevleri arasındaydı (Hill, 2003, s. 81 vd.). Zaman zaman Bizans İmparatorluğu’nda hanedan mensubu anneler evlatlarını etki altına alarak yönetimde söz sahibi oldular. I. Aleksios Komnenos buna güzel bir örnektir. I. Aleksios karısı yerine annesi Anna Dalassene’nin etkisi Bizans İmparatorluğu’nda Evlilik ve Kadın 647 altında kalarak annesine augusta unvanı vermiş ve onu imparatoriçe ilan etmiştir (Gregory, 2016, s. 299).

Augusta unvanı almış kadınlara verilecek güzel örneklerden biri de İmparatoriçe Theodora’dır. Onun yaşamını iki ayrı dönem olarak değerlendirebiliriz. Theodora’nın imparatoriçelik öncesi dönemi hakkında verdiği bilgilerde Prokopius, (2001, s. 69) Theodora’nın büyüdüğü zaman çekiciliğinin de etkisi ile annesi tarafından sahnelere çıkarıldığından ve sonrasında fahişe olduğundan bahseder. Theodora’nın Iustinianus ile nasıl tanıştığı hususu belirsizdir. Ancak kesin olan şey geleceğin imparatorunu etkilediğidir. Zira Theodora için yasal düzenleme yapılmıştır. Roma yasalarında consül mertebesinde bulunan birinin, bir fahişe ile evlenmesi yasaktır. Ancak Iustinianus, İmparator olan amcası Iustinus'u ikna etmiş ve gerekli yasal düzenleme sayesinde Theodora ile evlenmiştir. Evlilikle beraber Theodora eski hayatını tamamen terk ederek, imparatoriçe olmanın gereklerini yerine getirmiştir ve Bizans İmparatorluğu'nun augusta'sı olmuştur (Psellos, 2020, s. 185).

Bizans İmparatorluğu’nda eş olarak kadının ifade ettiği anlam önemliydi. İmparatorluğu yöneten hanedanların yaptıkları eş tercihlerinde son derece dikkatli olmaları gerekirdi. Çünkü bir imparator adayının eşi aynı zamanda potansiyel bir imparatoriçe adayı oluyordu. Bu eş tercihlerini belirleyen bazı unsurlar vardı. Bunlar eş adayının ailesi, kişiliği, güzelliği ve dindarlığıydı. Bizans’ta ideal bir eşten beklenen kendisini ailesine adaması, yardımsever olması, alçak gönüllü olmasıydı. Bir imparatorun eşi, savaş zamanında eşiyle birlikte savaşa katılırsa bu oldukça takdir edilirdi. İmparator eşlerinin kocasına bağlı olması, onu sevmesi ve hiçbir surette aldatmaması gerekirdi. Eğer aldatırsa sürgün edilir ya da ağır cezalara çarptırılırdı (Hill, 2003, s. 81 vd.).

İmparator eşleri meşru çerçevede davrandığı sürece adaletin işleyişine müdahale edebilirdi. Örneğin bir suçluya merhamet göstererek onu ölüm cezasından kurtarabilirdi. Bu yönleriyle de adalet hususlarında taleplerle gelenler karşısında bir otorite ve güç sahibi görünürlerdi. (Hill, 2003, s. 90 vd.).

BİZANS İMPARATORLUĞU HUKUKUNDA KADININ YERİ

Bizans İmparatorluğu’nun ilk dönemlerinde Roma hukukunun etkisinde kalındığı ve bu bağlamda kadın haklarının belirlenmesinde bu hukukun etkili olduğundan bahsetmiştik. I. Justinyen zamanında gerçekleştirilen hukuk reformu kadınlara yeni hakları da beraberinde getirmiştir. Bizans’ta kadına tanınan hakların görece Orta Çağ Avrupa yahut Hristiyan devletlere göre daha fazla olduğu söylenebilir. Ancak bu durum Bizans’ta kadınların erkeklerle aynı haklara sahip olduğu anlamına gelmez. Hukuki açıdan kadın geri planda kalmıştır. Hıristiyanlığın yayılması Bizans’ta aile ve kadının kocasına karşı görevleri bağlamında dini ve örfi bir mahiyet almıştır. Kadın kocasının egemenliği altına girmiştir (Gaudemet, 1972, s. 205 vd.).

Ataerkil bir toplum olan Bizans’ta miras hukuku bağlamında bir eşitlik söz konusudur. Mirasta kadın ve erkek eşit pay almaktadır (Akdemir, 2018, s. 64). VIII. yüzyıla gelindiğinde Bizans’ta medeni hukuk bağlamında önemli bir gelişme yaşandı. İmparator I. Leo kendisi ve oğlu adına bir hukuk derlemesi yayımladı. Bu derleme aile, miras, evlilik, boşanma gibi hükümler içeriyordu. Bizans İmparatorluğu’nun ilk medeni hukuku kabul edilen bu derlemeye Ekloga denilmekteydi (Ozansoy, 1990, s. 184; Akdemir, 2018, s. 64).

Bu derlemenin içeriğinde boşanma, nişan, çeyiz, yeniden evlenme, zina gibi çeşitli konuların üzerinde durulmuştur. Evlilik dışı ilişkilerin, cariyeliğin yasaklanması, kişinin üçüncü evliliği Harun Korunur 648 yapmasının önüne geçilmesi, boşanmanın zorlaştırılması gibi konular da bu derlemede yer almaktadır. Erkeğin malvarlığının tespiti, erkeğin borçlanması durumunda drahomanın dokunulmazlığı bu derlemeyle güvence altına alınmıştır. Maddi durumu kötü olan ve yazılı anlaşma yoluyla evlenemeyenler için yazısız anlaşma yoluyla evlenmelerin önü açılmıştır. Bu tür evliliklerde erkek karısına bakmak ve evi geçindirmekle yükümlüdür. Kadın ise evin sahibesi olmaktadır. Yazılı anlaşmalarla yapılan evliliklere esas konu çeyiz mevzusudur. Kadın kocasından aldığı çeyizi bu anlaşmayla beyan eder. Anlaşmalar üç maddeden oluşur. Buna göre; Evlilik öncesi hediyeler, çeyiz ve çocuksuzluk sebebi ile boşanma durumu. Yazılı anlaşma ile yapılan evliliklerde kutlamalar yapılır törenler daha gösterişlidir. Yazısız anlaşma ile yapılan evlilikler ise daha sade kilisede akrabalar arasında yapılan merasimler şeklindedir. Ekloga’da kölelerin evlilik konuları net bir şekilde belirlenmiştir. Bir köle özgür biri ile evlenirse özgürlüğünü kazanabilmektedir. Bu derleme ile kölelerin özgürler ile evlenmelerinin önü açılmıştır (Ozansoy, 1990, s. 194 vd.).

SONUÇ

Kadınların durumları, toplum içerisindeki görevleri ve kadınlara Bizanslıların yüklediği anlam zamana göre değişmiştir. Bu değişim ve bakış açısını kadının statüsü de belirlemiştir. Ancak genel çerçevede Bizans İmparatorluğu’nda kadınlara yüklenen anlam onların iyi bir eş, iyi bir anne olmaları üzerinedir. Kadınların sosyal hayatta ikinci planda yer aldığı söylenebilir. Her ne kadar kadın, üzerine düşen vazifeler bağlamında dışarıya da çıkmak zorunda olsa, bu onların toplumdan soyutlandığı gerçeğini değiştirmez.

Bizans İmparatorluğu’nda kadınların eğitim ve iş anlamında geniş haklara sahip olduğu söylenemez. İş hayatında çalışan kadınlara rastlansa da bu oran oldukça düşüktür.

Hanedan kadınlarında durum biraz farklıdır. Statü gereği hanedan kadınlarının eğitim alma şansı daha yüksektir. Bunun yanında imparatoriçe olan bazı kadınların, eşleri üzerindeki etkileri onları nüfuzlu ve otorite sahibi yapmıştır.

Kırda yaşayan kadınların kentlerdeki kadınlara nazaran daha ağır işlerde çalıştığını ve onların görece kentlerdeki kadınlara nazaran daha fazla ezildiği söylenebilir. Toprağın işlenmesi, hasat edilmesi aynı zamanda çocukların yetiştirilmesi, ev işleri gibi sorumluluklar buralarda yaşayan kadınları zorlamıştır.

Bizans İmparatorluğu’nda kadınlara eş seçme hakkı verilmemesi Bizans’ın ataerkil bir yapıda olduğunu gösterir. Aldatma, boşanma hususlarında kadınların yine ikinci plana atılarak eşit haklara sahip olmadığı görülür. Ancak miras hukuku bağlamında kadın ve erkeğin eşit olduğunu söyleyebiliriz.

Sonuç olarak kadın, Bizans’ta ikinci planda kalan, erkek hegemonyası altında ezilen, eş seçme hakkı olmayan, istediği biri ile evlenmek istemiyorsa manastır hayatını ve çileci bir yaşamı tercih etmek zorunda kalan, Hıristiyanlık dininin ve örfi uygulamaların altında ezilen bir yaşam sürmek zorundadır. Sadece hanedan mensubu kadınlar, görece daha fazla yaşam içerisinde varlık gösterdiği bir sistemde yaşamak zorunda kalmıştır. Anaerkil toplumların aksine Bizans’ta kadın sadece doğurganlığı ölçüsünde değer verilen zaman zaman kutsiyet yüklenen bir varlık olmuştur.

(Metnin tamamı için http://karamdergisi.com )

Dr. Harun Korunur
(Munzur Üniversitesi)
Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)