Anadolu’nun pek çok yöresini gezen Bedri Rahmi, halk kültürüne ve sanatına hayranlığını şiirlerinde yansıtmıştır. Bedri Rahmi’nin şiirlerinde, halk kültürünün çeşitli unsurları, dilin zenginliğini ve imkânlarını gösterecek şekilde sıcak bir üslûpla yer alır.

Bedri Rahmi, şiirlerinde yerliliğini ve memleket sevgisini vurgularken masalların, türkülerin, kilimlerin, nakışların, atasözleri ve deyimlerin onun üzerindeki etkisini de yansıtır.[1]

Bedri Rahmi, ünlü “Türküler Dolusu”[2] şiirinde halk kültüründen özellikle köy türkülerinden beslenen bir ressam ve şair olduğunu vurgular. Söz konusu eserlerin kendi şiirlerinden üstün olduğunu da ifade eder: “Şairim / Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası / Ayak seslerinden tanırım / Ne zaman bir köy türküsü duysam / Şairliğimden utanırım. / Şairim / Şiirin gerçeğini köy türkülerinde bulmuşum / Türkülerle yunmuş yıkanmış dilim / Onlarla ağlamış onlarla gülmüşüm.” (s. 194 )

Nasıl Behçet Necatigil Divan şiiri geleneğinden faydalandıysa, Bedri Rahmi de halk kültürü (kilim, nakış, türkü...) ve halk edebiyatı (Âşık Veysel, halk hikâyeleri, masallar, tekerlemeler...) geleneğini modern bir anlayışla devam ettirmiştir.

Bedri Rahmi, Anadolu’ya içeriden baktığı için sanat eserlerinde, halk kültüründen faydalanmak onun deyişiyle ekmekten sudan faydalanmak kadar doğal bir şeydir. O, şiirlerinde halk kültüründen faydalanırken taklit düzeyinde kakmaz ve geleneği yeniden üreterek ona eklemlenir.

Bedri Rahmi nesirlerinde savunduğu görüşleri, şiirlerinde pratiğe döken bir şairdir. “Güzel ile Faydalı” şiirinde ve aynı addaki yazısındaki düşünceleri birbirleriyle örtüşür: “Ben arıya arı demem / Arının balı olmalı / Ben güzele güzel demem / Güzel faydalı olmalı / Güzel dediğin işe yaramalı / Kadın mı? Hamur yoğurmalı / Çocuk doğurmalı / Ağaç mı? Meyve vermeli / Çiçek mi? Kokmalı / Bayramdan bayrama neyleyim güzeli / Güzel dediğin her Allah’ın günü / Yanı başımızda olmalı / Yağmur misali hem gözümüze, hem gönlümüze / Hem toprağımıza yağmalı. / Güzel dediğin yağmur misali hepimizin olmalı.” (s. 163)

Bedri Rahmi “Güzel ile Faydalı”[3] yazısında, aynı adlı şiirindeki gibi tabiata, insana ve sanata dair örnekler vererek yerliliğini vurgular. Adı geçen şiir, söz konusu yazıdaki fikirlerin pratiğe dökülmüş hâlidir.

“Şiire ve Şaire Dair I”[4] yazısında, şairleri insanın duyduğu, tasarladığı ve tahayyül ettiği; fakat bir türlü ifade edemediği şeyleri çırılçıplak birkaç kelimeye sığdırabilen adamlar şeklinde tanımlayan Bedri Rahmi, şiirle hikâye ve romanı karşılaştırır. Şiirin düzyazı türlerinden daha süratli ve berrak bir anlatımla, zaman ve mekândan soyunarak birkaç kelimenin mahremiyetine girebilen bir ân olduğunu söyler.  Birkaç kelimeden ve mısradan fazlası, bir tek ânı anlatmaktan ötedir: “Şiir daima birkaç kelimeye, birkaç mısraya kapanmaya mahkûmdur.” (s. 72) 

Bedri Rahmi’ye göre şair, dilimizin bütün imkânlarını, zenginliklerini bilen, sınırsız bir sevgi, hırs ve şehvete sahip olan kişidir. En güzel şiir ise, mümkün olduğu kadar geniş bir insan kalabalığına hitap edendir. Güzel şiir, başka bir dile tercüme edilemeyendir. Yunus Emre, her zaman bizim dilimizin sınırları içinde kalacaktır. Tercüme edilen Shakespeare ve Baudelaire’den bize kalan şiir değildir, başka bir şeydir.

Bedri Rahmi “Şiire ve Şaire Dair II”[5] yazısında, sanatkârı sanatın imkânlarını idrak eden ve onun sınırlarını başka sanatlarla karıştırmayan kişi olarak tanımlar. Bir insanın kendi dilinden başka bir dilde şiir yazması mümkün değildir. Sonradan öğrenilen yabancı dil, insanın duygularını aktarmak için yeterli değildir; çünkü insan, kelimelere sinen duygularını anadilinde aktarabilir. Sonradan öğrenilen dil, hiçbir zaman bizi o dilin şiirindeki mahremiyete götüremez.

Bedri Rahmi’ye göre “Şair, meramını şimşek süratiyle anlatabilendir. Büyük şair, en müessir zehir gibi derhal kana karışandır.” (s. 77-78) Genç şair ise, şiire yenilik getirmek için bir bestekâr gibi sesleri taşıyan mevcut musiki âletlerinin (dil) bütün imkânlarını iyi bilmelidir.

Divân şairleri, aruza küçük yaştan beri kulak kabartmışlar ve zevklerinden fedakârlık yapmadan bu musiki içerisinde düşünebilmenin keyfine varabilmişlerdir. Gençler, Divân şairlerinin dilimize getirdikleri musikiyle senli benli olmadıkları ve yabancı şairlerin dillerinin şiir lezzetine varamadıkları için kendi dillerinin imkânlarının ve zenginliklerinin farkında değillerdir.

Bedri Rahmi, yukarıda adı geçen yazı ve şiirlerinde, kendi şair ve şiir tanımlarını yapar. Şiir anlayışını açıklarken müzik gibi diğer sanat dallarından faydalanır. Şiiri diğer yazı türleriyle karşılaştırır. Şiirin düz yazı türlerinden farklı ve üstün yönlerine değinir. Yunus Emre’yi, halk hikâyelerini, nakışları ve türküleri örnek göstererek sanatta yerliliğin önemini vurgular. Şiirin sadece ana dilde yazılabileceğini, başka bir dile çevrilmesinin mümkün olmadığını söyler.

Bedri Rahmi adı geçen şairleri örnek vererek şiirin millî bir sanat olduğunu vurgular; çünkü şair, sadece ana dilinde şiir yazabilir. Şiir, duygu işidir. Başka bir dile çevrildiğinde ritmini, biçim özelliklerini, şairin okura aktarmak istediği duyarlılığı, kısaca büyüsünü yitirir. Şairler, bir şiiri çevirirken âdeta yeniden kaleme alırlar. Bu sebeple, şairlerin yaptıkları şiir çevirileri, diğer çevirilere göre daha başarılı örneklerdir.

Bedri Rahmi genç şairlerin ana dillerinin lezzetine varabilecek kadar onun imkânlarını, sınırlarını bilmelerinin ve aşmaya çalışmalarının gerektiğini ifade eder.

Bedri Rahmi’nin taslaklardan meydana gelen şiir dosyaları da onun yazdığı her şeyi bir gün değerlendirilmek üzere saklayarak düşünce ve çalışma yöntemini gelecek nesillere aktarmak istediğini gösterir. Bedri Rahmi, şiirde bütünlüğü sağlamak ve az kelimeyle çok şey anlatmak için bazı bölümleri çıkarır. Şiir taslaklarını saklaması, onun kendine güvenini ve bir şiire son hâlini nasıl verdiğini gösterir.[6]

Bedri Rahmi için şiir (dil), kültürü geleceğe taşıyan ve sonraki nesillere aktaran bir enstrümandır. Genel olarak, Bedri Rahmi’nin şiirleriyle poetika niteliğindeki yukarıda adı geçen yazılarındaki görüşleri örtüşmektedir. Birkaç istisna dışında, çok uzun şiir kaleme almayan şairin şiir taslakları da onun şiir işçiliğini, şiir yazarken nelere dikkat ettiğini ve sanat anlayışını gösterir.

NOTLAR

[1] Emel Koşar, Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun Penceresinden Halk Kültürü, E Yayınları, İstanbul 2013, s. 118.

[2] Bedri Rahmi Eyüboğlu, Dol Karabakır Dol-Bütün Şiirleri, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2006.

[3] Bedri Rahmi Eyüboğlu, “Güzel İle Faydalı”, İnsan Kokusu-Yazılar (1945-1952), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2005, s. 171-175.

[4] Bedri Rahmi Eyüboğlu, “Şiire ve Şaire Dair I”, Dost Dost-Yazılar (1938-1945), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2004, s. 71-74.

[5] Bedri Rahmi Eyüboğlu, Şiire ve Şaire Dair II”, Dost Dost-Yazılar (1938-1945), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2004, s. 75-78.

[6] Emel Koşar, “Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun Şiir İşçiliği”, Mühür, Sayı: 47, Temmuz-Ağustos 2013, s. 127.

Emel Koşar

Gercekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)