Büyük Atatürk'ü Cumhuriyetimizin kuruluşunun üzerinden henüz 15 sene geçmişken, çok erken sayılabilecek bir yaşta kaybettik. Kuruluşun 15 yılına sığdırdığı büyük atılımlar ve devrimler en büyük tesellimizdir.

Bu devrimlerin izleyen yıllarda devlet yönetimine gelenler tarafından ne kadar dejenere edilirse edilsin, Türk milletine ve gençliğe güven verdiği ve yol gösterdiği açıktır. Atatürk gibi 20. yüzyılın ve Türk tarihinin en önemli siyaset ve devlet adamlarının başında gelen kişinin sıra dışı ölümünün de tarih boyunca tartışılmasını doğal karşılamak gerekir.

Bu tartışmalar gerçekler zemininde yapılırsa anlam taşır. Yoksa Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlarının O'nun hastalığı ve ölümü konusunda gerçeklerden kopuk karaçalma ve spekülatif tezlerinin hiçbir değeri yoktur.

Yine de bu tür bugüne kadar yapılan ve bundan sonra da yapılacak düşman saldırılarına karşı en somut dayanak tarihsel belgeler olacaktır.

İşte bu nedenle 1931'den ölümüne kadar nöbetçi yaverleri tarafından başyaverliğe yazılmış günlük raporlar önemli tarihsel belgeler olarak kabul edilebilir. Cumhurbaşkanlığı arşivinde bulunan bu belgeler 10 Kasım 1955'te zamanın Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın izniyle Özel Şahingiray tarafından derlenerek İnkılap Tarihi Enstitüsü tarafından iki "Nöbet Defteri" halinde yayınlanmıştır. 1931- 1 Ekim 1938 arası birinci defterde, son 40 gün ise ikinci defterde yer almaktadır.

Bu defterlerin ikincisi Alaca Yayınları'nın ilk kitabı olarak basılmış bulunuyor.

Nöbet Defteri, Atatürk'ün aldığı ilaçlar, sıvı ve gıdalar, çıkardıkları, ziyaretçileri, muayene eden doktorlar, ateşi, nabız ve solunum sayıları ile sağlık durumu hakkında muayene ve gözlemlerin sonuçlarını içermektedir.

Bilindiği gibi hastalığının temeli ileri derecede karaciğer yetmezliğidir. 80 yıl önce uygulanan tanı ve tedaviyi günümüzdeki tıbbi yaklaşım esas alarak değerlendirmenin bizi doğru sonuçlara ulaştırması mümkün değildir. Bu nedenle hastalığın teşhisi ve tedavisi konusundaki süreçleri incelerken zaman ve mekânı dikkate almak çok önemlidir.

Büyük Atatürk'ün hastalığını ve tedavi sürecini bilimsel zeminde incelemek isteyen sağduyulu araştırmacılar için önemli bir kaynak olarak yararlanılacaktır. Doğal olarak muayene eden hekimlerin tıbbi görüşleri belgeler arasında yer almamaktadır. Araştırmacıların bunları da dikkate almalarında yarar olacaktır.

Hastalığına daha erken tanı konabilir miydi? Tedavi edilebilir miydi veya daha uzun yaşatılabilir miydi? Bunlar akla gelen doğal sorulardır. Hastalığın kesin tanısını öğrendiğindeki yaklaşımı önemlidir: "Şimdi ne yapacağız?"

Ölümünde ve hastalığında kasıt arayarak spekülatif yorumlar yapanlar, mistik dünya görüşlerine yelken açmaya yatkın kişiler arasında ilgi uyandırabilir. Ama gerçeği arayanlar için belgeler önemlidir.

İşte kitap bu belgelerin önemli bir bölümünü okura sunmaktadır.

Tıbbi terimler ve özel isimler hakkındaki yazım hataları defterlerdeki orijinal kayıtlardan kaynaklanıyorsa diyecek bir şey yok. Aksi durumda yeni baskılarda düzeltilmesinde yarar vardır.

Nöbet Defterlerinin 1931 - 1 Ekim 1938 arasını kapsayan ilkinin de yayınlanması, bu önemli çabayı tamamlayacaktır.

Prof. Dr. Kürşat Yıldız
GERCEKEDEBİYAT.COM


Kitabı edinmek için...

ahmet yıldız
 

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)