Aristoteles’e göre retorik
Milattan Önce 5. yüzyılda tiranların devrilmesiyle, büyük toprak sahiplerinin mülklerinin ilk sahiplerine geri verilmesine ilişkin davalar birbirini ardına açılmaya başlayınca, haksız olarak toprağı ele geçirmiş olan büyük toprak sahipleri, ellerinden alınan malları yeniden elde edebilmek için dava ...
Eski Yunan’da hukuk, eğitim, siyaset, felsefe yazılı yasalardan çok konuşmaya dayanır. Atina’nın hukuk ve siyasal sistemi retoriğin gelişmesine uygun bir ortam sağlar. Her yurttaş askerlik görevi dışında, dönüşümlü olarak yargıçlık da dâhil kamu görevini üstlenir. Köleler ve dışarıdan gelen yabancılar hariç her özgür yurttaş halk meclisinin doğal üyesidir. Dava açılacağı zaman davacı şikâyetini kamu görevlilerine iletir, şikâyeti karara bağlama görevini halktan kurulu jüri üstlenir. Davacı ve davalı seçilenler önünde konuşarak haklılıklarını kanıtlamaya çalışırlar. Baskıyla toprağı ele geçiren tiranlar, ellerinden çıkan topraklara yeniden kavuşabilmek için açtıkları davalarda, haklarını savunmak üzere iyi konuşmacılar çağırmaya başlarlar. Bunlar genellikle sofistler arasından seçilir. Sofistlere ilk avukatlar denilebilir. Sofistler için gerçek değil, ikna ötmek önemlidir. Filozof bilgi sevici, sofist inandırma sanatçısı, retorik de doğru söyleme sanatının karşıtıdır. Retorikle ilgili ilk yazılı kaynak Koraks ve onun öğrencisi olan Teisias tarafından yazılan ‘Konuşma Sanatı’dır. Platon’a göre retorik, “Dinleyicilerin manipüle edilmesi”, Quntilianus’a göre “Güzel konuşma sanatı”, Aristoteles’e göre de “İkna edilmesi gereken ya da ya da ikna etmeyi amaçlayan kanıt ve söylemlerin” ortaya konmasıdır. Retorik, gerçeği çarpıtmak, gerçekten uzaklaşmak olarak söz sanatına dönüştürüldüğü zaman oyun olmaktan öte geçemez. Nitekim böyle olduğunu siyasal söylevcilerin söz söyleme sanatlarını önceleri Pnyks denilen halk meclislerinde yapılırken, 4. Yüzyıldan itibaren Dionysos tiyatrolarının yapılmasından sonra halk meclisi oturumlarının tiyatro salonlarında yapılmasından çıkarsayabiliriz. Kendisi de Bürüksel Üniversitesi Retorik Kürsüsü Başkanı olan Michel Meyer’e(*) göre retorik tanımının günümüzdeki karşılığı propaganda ve reklamla özdeştir. Mayer aynı adı taşıyan kitabında retorik’in olabilmesi için üç temel unsurun var olması gerektiğini yazar. Bu üç unsur “Bir hatip, hitap ettiği bir dinleyici ve bunların düşündüklerini ve görüşlerini iletebilmelerine aracılık eden bir medyadır.” Meyer, medya tanımını günümüze de ulayarak kullanır, önceleri medya halk meclisleri ya da mahkeme salonlarıyken, günümüzde bunların yerini görsel ve işitsel "medya" alır. Meyer, medya tanımını günümüzle özdeşleştirerek şöyle tanımlar; “Bu ‘medya’ kesinlikle bir dildir: konuşulabilen ya da yazılan bir dildir ama aynı zamanda resim dili ya da görsel dil de olabilir. Televizyon ve sinema, görüntü, müzik ve konuşma dili aracılığıyla etkili olurlar ve güçlerini de buradan alırlar.” Aristoteles’e göre retorik diyalektikle eşdeğerdir. Kanıtlarla inandırma yöntemleri tam da retorik sanatına özgüdür. Retorik sanatını kullanan söylevci gerçeği ortaya çıkarmaktan çok, yargıyı coşkularla saptırır, kendi söylediğinin doğruluğunu savunur. Aristoteles, kendi döneminde retorik üzerine yazan yazarların daha çok hile yapmanın, aldatmanın çok daha kolay olduğu yargısal alanda eserler verdiklerini, siyasal alanının genişliği nedeniyle politik retoriğe önem vermediklerini söyler. Bu ayrımın günümüzde ortadan kalktığı söylenmelidir. Günümüz söylevcileri için yargıyı aldatmakla, halkı aldatmak bir ve aynıdır. Bu konuda Meyer’in saptamaları daha gerçekçidir. Aristoteles retoriğin daha çok kuramsal yanını ortaya koyarken, Meyer’de günümüze uygun düşen benzeşliklerini bulabiliriz. Aristoteles’e göre üç tür retorikten söz edilebilir. Aristoteles bunları “politik, adli, epideiktik’ olarak adlandırır. Politik olan ‘cesaretlendirmek ya da umudu ortadan kaldırmak’, ‘uygun ya uygun olmayan’, adli olan ‘suçlama ve savunma’, ‘adalet ya da adaletsizlik’, Epideiktik olanı da ‘övme ya da yerme’, ‘onurlu ya da onursuzluk’ olarak nitelendirir. Aristoteles, bilgiye dayalı kanıtlar ortaya koymanın ve gerçeği bilimsel olarak kanıtlamanın, hem onu kanıtlayacak olanın hem de öyle olduğunu kanıtlayacağı dinleyicilerin buna ilişkin bilgileri öğrenmiş olmaları gerektirdiğini belirtir. Oysa dinleyicilerin bilimsel bilgiyi biliyor olmalarının beklenemez olduğundan, bu durumda yapılması gereken şeyin, inandırmaya yönelik olarak kitleyi istenilen amaca yönlendirerek yönetmek olduğunu söyler. Söylenilenin inandırıcı olabilmesi için üç şeyin birlikteliği gerekir. Aristo bunların ‘konuşmacının kişisel karakteri’, ‘dinleyicinin belli bir ruh haline sokulması’, söylevi yapanın kendisinin ‘kullandığı sözcüklerin sağladığı tanıya ya da sözde tanıya’ uygun olması olarak açıklar. Dinleyiciler güvenilir insanlara, diğerlerinden daha çok inanmaya hazırdır. Söylev coşkuluysa, inandırma dinleyicilerde kendiliğinden oluşur, dostça duygular ve mutlu olduğumuz anlarda yargılarımız, sıkıntılı ve düşmanca duygularla olduğumuz andan çok daha farklı, çok daha olumludur. Konuşma biçimi inandırıcı kanıtları, bu amaca hizmet edecek biçimde yapılıyorsa, konuşmanın kendisi de bununla uyumluysa inanmak daha kolay olacaktır. Meyer, retoriği günümüze taşır. XX. Yüzyılın tarihi iki dünya savaşının, totaliter rejimlerin belirlemesiyle oluşmuştur ve tarihin akışı daha dinamiktir. Bu gerçekçilik görüntüyle sağlanmaktadır. Bu gerçekliğin araçları sinema ve televizyondur. Meyer, görüntünün, insanda yarattığı algıyı, görüntünün gerçeğe daha yakın olduğu izlenimi uyandırması ile açıklar. Görüntü metnin ya da söylenilenin ötesinde insanda kendisinin de aynı görüntünün içinde olduğu izlenimi uyandırmasıyla diğer farklılaşmaları silmektedir. Görüntünün gerçek olup olmaması da önemli değildir, gerçek dışı, sanal da olabilir. Tıpkı petrole bulanmış karabatak resminin Amerikan Network’leri tarafından Saddam Hüseyin’in körfezdeki petrol tesislerini hava uçurarak, denizi bir daha temizlenemeyecek biçimde kirlettiği yalanı gibi. O görüntünün Körfez Savaşı’ndan önce Exxon-Valdez adlı tankerin Alaska kazası sonucu denize yayan petrolden olduğu ortaya çıkar. Bu örnekte, retorik, tanker kazası ile ilgili olduğu gerçeğinin, Amerikan çıkarları için dünyanın kana boyanmasını haklı çıkarmak için kullanılması ile gösterilebilir. Aristoteles’in de Michel Meyer’in de “Retorik”i, günümüzü de anlayabilmek için değerli ipuçları sunuyorlar. Bilginin sınırı yoktur elbette ama ona ulaşmanın da sınırı yoktur. Söylenildiği gibi bilmemek değil, öğrenmemek ayıp! (*) Retorik hakkında ayrıntılı bir okuma için bkz. Michel Meyer, ‘Retorik’, Yapı Kredi Yayınları. Ayrıca bkz. Aristoteles, ‘Retorik’, Dost Kitapevi Gerçek EdebiyatARİSTOTELES’E GÖRE RETORİK
GÖRÜNTÜNÜN HÜKÜMRANLIĞI
YORUMLAR