Aleksandr Puşkin ve 'Bakır Atlı' / Azer Yaran
Rusça'dan çevirileriyle de tanınan değerli şair Azer Yaran, Aleksandr Puşkin'in önemli şiirlerinin toplandığı Bakır Atlı adlı kitaba çok değerli bir önsöz/inceleme yazmıştı. Türkiye'de, Puşkin'in şiirleri üzerine yazılmış bu önemli çalışmayı, Gerçek Edebiyat okurları için yayınlıyoruz.
Aleksandr Sergeyeviç Puşkin (1799-1837) Rus edebiyatının kurucusu, Rus edebiyat dilinin yaratıcısı kabul edilir. 19. yüzyıl Rus düşünürü ve eleştirmeni Belinski, Puşkin'in, “şiiri, Rus yaşamıyla ve Rus çağdaş zamanıyla dost kıldığını” belirtiyordu. Puşkin'in yaratıcılığı, onun şiir öğrenciliğinin arkan dönem liriklerinden ve Güney sürgünlüğü döneminin ürünü destanlarının romantizminden realizme doğru evrim geçirdi. Şair, Dekabristlere yakındı ve iki kez sürgün yaşadı. Lise yıllarında yazdığı ilk epik ürünü, büyüleyici bir masal olan “Ruslan ve Lüdmila”, eleştiri çevrelerinin övgüsünü toplamıştı. Liseyi bitirdiği sıralarda yazdığı özgün şiirleri ve epigramları Çar 1. Aleksandr'a sunulunca, genç şair üzerinde zindan ya da Sibirya sürgünü tehdidi belirdi. Puşkin'de Rus edebiyatının umudunu gören şair Jukovski'nin ve tarihçi yazar Karamzin'in çabalarıyla genç şairin yazgısı kolaylaştırıldı. Böylece ona Güney sürgünlüğü — Kafkasya, Kırım, Moldavya yolculukları göründü. Sürgünlük döneminde “Kafkasya Tutsağı”, “Bahçesaray Çeşmesi” şiirlerini ve sürgünden hemen sonra, 1824 yılında “Çingeneler”i yazdı. Şairin daha sonraki yıllara ait başlıca yapıtları, gerçekliğin gülünç yanlarına değindiği “Kont Nulin”, tarihin devindirici gücü olarak halk kitlesinin öne çıkarıldığı bir dram olan “Boris Godunov”, bir trajedi olan tarihsel konulu “Poltava”, güldürülü sade bir öykü “Kolomna'daki Ev“, ortamın ve koşulların bir sosyal ürünü olarak anlaşılan kişilık ile toplum sırasındaki ilışkilerin yansıtıldığı bir şiir-roman olan “Yevgeni Onegin”, bireyin ve devletin karşılıklı duruşlarına yönelen “Bakır Atlı“, “Belkin Hikâyeleri” , ve “Küçük Tragedyalar”.
Puşkin'in epik şiirinde Rus halk şiirinin, eski Rus yazmalarının, 18. yüzyıl Rus şiirinin güçlü ve duru yankılanmaları duyumsanıyordu. Halk kültürü kaynaklarından yetkin yararlanmayla anlatısal şiir geleneği Puşkin'in kaleminde dirildi ve yenilendi. Şair, 19. yüzyıl başında gerilemeye uğrayan epik şiir sanatını diriltirken, klasisizmin ve santimantalizmin koşullamalarını gerçekliğin şiiri adına reddederek, destanın tarzını değiştirmek durumundaydı. Belinski, Puşkin'i “şimdiki zaman için çalışırken geleceği hazırlayan ve bu nedenle artık yalnızca geçmişe ait olamayan yaratıcı dehalardan, büyük tarihsel karakterlerden” biri olarak değerlendiriyordu. Epik sanat türü olarak öykülü şiirde, mantığa göre düzenlemeyle oylumlu kurgular olanaklıydı, ama Puşkin, 18. yüzyıl şiirinin bu özelliğinin üstüne kendi yaratıcı dizgesini kurarken, sanatında şiirin başarılı aklanmasına öncelik veriyordu. Ve şair, yaratıcı deneyinde öğreticiliği değil, ideal olanı amaçlıyordu. Yine Belinski, bu bağlamda, “epik şiirin ideal gerçekliğini yansıttığını ve yaşamı yüksek durumları içinde kapsadığını” yazıyordu. Puşkin'in epik şiirlerini ele almak, bunlardaki çok sayıda dünyalardan söz etmek demek. Kısa zaman aralıklarıyla yazılmış, birbirine benzemeyen konular türlülüğünü kapsayan epik şiirler dizisindeki bu sanatsal dünyalar, türlü gerçeklik düzeyleri üzerinde yer almıştır. Şair, epik şiirin üniversel olanaklarını sergilemekteydi. Onun destansı yapıtları mitostan çağdaş yaşamın olaylarına, tarihsel söylenceye ve felsefi simgeler üzerinden olağan ve olağandışı gerçekliğe ve oradan tarihe ve tarihsel çağdaşa doğru seyir izlemiştir. Yaratıcı etkinlik süreci romantizmden gerçekliğe doğru evrim geçirmiştir. 19. yüzyıl Rus edebiyatının işlediği başlıca sorunları ilk kez Puşkin ortaya koymuştur: Tarih ve halk, birey ve toplum, birey ve devlet ilişkileri, küçük insanın yazgısı, insan ruhu üzerinde paranın egemenliği... Ve 30'lu yılların felsefi liriklerinde aşk, yaratıcılık, ölüm gibi insan varlığının sorunları... Epik şiirleri onun yaratıcı arayışlarının bir tür derlemesini biçimlendirir. Yapıtlarının dizisi içinde hem geniş bir çeşitlilik, hem de belirgin birlik gözlenir. Çağdaşı eleştirmenler şairin, yaşamın tümüyle değişik birçok alanı üzerinde doğal rahatlık yaratmada, şaşırtıcı yeteneğini vurguluyorlardı. Puşkin'in kişiliği böyle bileşik bir şiirsel dizgenin merkezindeydi. Onun şair yaratıcılığı epik ve lirik şiirin taze ve dolu bir soluk almasıdır. Puşkin, Rus edebiyatına destansı tavrı daha üstün düzeyde yeniden getirmekle kalmamış, bu tür şiirin halksal bir toprakta boy attığını göstermiştir. Puşkin'in kurucusu olduğu Rus romanının “halksal düşüncesi” onun öykülü şiirlerinin epik dünyasından doğmuş ve olgunlaşmıştır. Puşkin'in epik şiirlerini Türkçe'de okuyucuya sunma isteği duyduğum zaman, bunlardan, insanımızın usuna ve yüreğine daha yakın düşebileceğini sandığım üçünün çevirisi üzerinde çalışmaya karar verdim: “Bahçesaray Çeşmesi”, “Çingeneler”, “Bakır Atlı”... Puşkin “Bahçesaray Çeşmesi”ni güney sürgünlüğü sırasında yazdı. Kırım doğasında Doğu yaşam atmosferine tat alarak sarmalanmış şair, Bahçesaray için şöyle yazmıştı: “Bahçesaray'a vardığım zaman hastaydım. Saraya girdiğimde, çoktan bozulmuş olan çeşmeyi gördüm; paslanmış bir demir borudan su artık damlalar halinde düşmekteydi. İçinde çürümekte olduğu ihmal edilmişliğe duyduğum büyük yazıklanmayla sarayı dolaştım...” Şair, Bahçesaray'da Han Kerim-Giray'ın tutsak Mariya Pototskaya'ya aşkı üzerine söylenceyi dinler. Bir anlatıma göre, han ve tutsak prenses arasında evlilik gerçekleşmiş. Ancak şair, araştırdığı yazılı kaynaklarda Kırım hanı ile Mariya'nın evlendikleri versiyonunu doğrulayan bir saptamaya rastlamamış. Puşkin, bu konu üzerinde açıklamalarını “Bahçesaray Çeşmesi”ne ek olarak yayımlamıştı. “Bahçesaray Çeşmesi” 1824 yılında yayımlandığı zaman, önsözünü yazan romantik dönem şiirinin ve Puşkin'in yapıtlarının yorumcusu şair ve eleştirmen Vyazemski, destanın en önemli özelliğini, öykülemede yerel renklerin tüm olası tazeliği ve parlaklığıyla yansıtılmış olmasında görmüştü. Puşkin bu şiirinde kaçırılma, tutsaklık, kurtuluş umudu, barbarlık, kıskançlık, yazgı konularını işliyor. Dolayısıyla, temanın içsel ahlaki anlamı, görkemli Doğu görünümlerinin yanında önemlidir. Güney sürgünlüğü belirli zamanla sınırlı değildi. Puşkin kendisini, bir zamanlar İmparator Augustus'un devlete ihanetle suçlayarak Karadeniz kıyısına sürgün ettiği Romalı şair Ovidius'a benzetiyordu. Ovidius da sürgünlüğü bu topraklarda yaşamış, burada şiirlerini yazmayı sürdürmüştü. Şair kimliğinden ödün vermemiş, şiirin gücünün imparatorun gücünün üstünde olduğuna inanmıştı. Ama Puşkin de Ovidius’un Augustus'tan beklediği gibi çarın bağışlamasını bekleme durumundaydı. Ve Ovdius'un bu kıyılarda sürgünlüğü sırasında yazdığı “Hüzünlü Şarkılar”ı aynı yerlerdeki sürgünlüğünde Puşkin’in düşlemini doldurmaktaydı. Antik çağla ve o çağdan ölümsüz bir şairle karşılaşmak Puşkin'in kendisi için ruhsal ve yaratısal bir doğrulanma olur. Şair bu benzerliğe çağdaş bir anlam yüklüyordu. O da, Ovidius gibi, şiiriyle kudretli, ama hükümdar karşısında boynu bükük, sürgünlüğüne son verilmesi dileğiyle çara başvurdu, karşılık olarak Mihaylovskoye'deki yurtluğuna dönme ve ayrılmaksızın orada kalma buyruğu aldı. “Çingeneler”i burada yazdı. Öyküdeki gençlik ve aşk üzerine görüş, aşkta gönül yüceliği ve anlayış genişliği düşüncesi yine Ovidius'la bağlantılıdır. “Kafkasya Tutsağı” ve “Bahçesaray Çeşmesi”nden sonra “Çingeneler”, sürgünlük dönemi ürünleri olan Güney dizisinin son yapıtıdır ve Puşkin'in romantik devresinin sonudur. Felsefi düşüncelerle yüklü öyküde her şey simgeseldir. Aleko'nun kişiliğinde romantik kahramanın ikili yapısı gösteriliyor. Çingeneler arasında özgürlük ve aşk bulmuş, uygarlığı itmiş Aleko'nun varlığı çevresinde bireyin kendisinin ve başkalarının özgürlüğüne ve iradesine bakışı, tutkular, gurur ve cinayet felsefi, ahlaki açılardan sergileniyor. Öyküde, anlatıyla yansıtılanın yanında önemli gerçek, kurgunun kendisindedir. Aydınlanmanın ve devrimci düşüncelerin süreç kazandığı Rusya'da çarlığın amansız baskı ortamında “yasaların kovaladığı” Dekabristler önemi devrimcisi, yurtsuzlanmış Aleko... Belli ki, sığındığı Çingene çergesi onun son yuvasıdır. Ötesi çarlığın zindanları, ötesi kürek ve Sibirya sürgünü. Puşkin’in romantık kahraman üzerindeki felsefi denemesi, gerçekçiliğe suskun bir geçiş yansıtır. Şiirsel anlatı yöntemi bir yana, bu otosansür, şairin epik yapıtlarının sonuncusu olan “Bakır Atlı"da olağandışı ve bazen fantastik görünümlere bürünecektir. Dekabristlere yakın olan ve yirmibir yaşında sürgün gören Puşkin, Aleko'nun çıkışsızlığını öz yaşamında duymuş olmalıdır: Aleko nereye gitsin? Küçük kuş ötesinde mavi denizin Düşünceleri ve inancı yüzünden kovalanan Aleko'nun, bu küçük kuş gibi, yeniden bahar oluncaya değin uçabileceği sıcak diyarlar yok. Ve sonunda: Tıpkı böyle kış öncesinde bazen, Kırılmış kanadıyla kalan, gerçekte, göçebe bir yurttan ve yuvadan yoksun kalan Aleko'dur. 19. yüzyıl Rus devrimcisi kimliğini eleştirilen çizgileriyle taşıyan Aleko, Çingenelerin yaşama ortamında da mutluluktan, korunmadan yoksun düşmüştür. Orada da belalardan, uğursuz tutkulardan kurtulamamış ve yazgıya dönüşen karşısında savunmasız kalmıştır. Ama sizin de mutluluk yok aranızda, İnsan, Puşkin'in destanında yapıtın kurgusuyla gösterilmiş olanı düşünüyor. Tiranlığın gökyüzünün altıyla özdeşleştiği bu anakarasal hapishanede, ardı sıra yasaların kovaladığı Aleko şimdi nereye gitsin? Puşkin'in 1833 yılında yazdığı sonuncu, olgun ve derinlikli destansı şiiri sayılan “Bakır Atlı”*, şairin ölümünden sonra, 1837 yılında yayımlandı. Şiir el yazısı halinde kalmıştı. Yapıtın metni sansüre uğramış, yazıldığı biçimiyle yayımlanabilmesi için yılların geçmesi gerekmiştir. “Bakır Atlı” tarihsel, toplumsal, felsefi, fantastik özellikleriyle Puşkin'in epik şiirleri arasında en bileşik yapıda olanıdır. Şiirde tarihsel, güncel, kişisel ögeler iç içe örülüdür. “Balkır Atlı”nın konusu Dekabristlerle ilgilidir. Rus düşünce ve siyasal savaşım tarihinde Dekabristler, Buyük Petro'nun davasının sürdürücüsü gibi görülüyorlardı. Toprak köleliğinin kaldırılması, üniter cumhuriyet ya da anayasal monarşi kurulması amacıyla örgütlenen Rus devrimcileriydiler. Ve bu siyasal hareket köklerini Petro'nun reformlarından alan düşüncelerin gelişmesi olarak değerlendiriliyordu. 1825 yılında Rus düşünürü Dekabristlerin başkaldırı girişiminin bastırılmasını değerlendirirken, Çar Nikolay'ın toplarının isyana karşı ve Petro anıtına karşı aynı derecede yönelmiş olduğunu yazıyordu, Büyük Petro, Dakabristlerin düşlerini özdeşleştirdikleri ve düşüncelerinde köklerini aldıkları Rus çarıydı, ama onun kurduğu imparatorluk, Dekabristlerin hareketini ezmiş ve dağıtmıştı. Bunun bir yansıması olarak "Bakır Atlı”da övgü ve eleştiri, şiirinin coşku ve keder ögeleri bir yapıda uyumlanır. Ve Büyük Petro’nun düşünceleri ve zavallı Yevgeni'nin yazgısı aynı şiirsel yapıda yoğurulur. Ancak, 1825 yılında çarlığı devirme girişimi başarısızlığa uğrayan Dekabristlerin idamlarla ve kitlesel sürgünlerle cezalandırıldığı Rusya'nın otokratik yönetim ortamında Puşkin, Rusya gerçekliğini simgelerle zorluyordu. Şair, “Bakır Atlı” öyküsünün sonsözünü ufak bir ada üzerindeki sahneyle sona erdiriyor. Bu, Goloday adasıydı, ve idam edilen Dekabristler, söylentiye göre, bu adada gizlice gömülmüşlerdi. Neva nehrinin taşkınlarının adaya savurduğu kulübe imgesi ise, sahibesi dul kadın ve kızı tipleriyle, Puşkin'in “Kolomna'daki Ev” öyküsünde işlenmişti ve Şair kendisi, Petersburg'un söz konusu Kolomna bölgesinde bir süre yaşamıştı. Puşkin, otuz yedi yıllık yaşamı bir düelloda öldürülmesiyle sona erinceye dek, çok sayıda, oylumlu ve yetkince yazdı. Puşkin'in yaratıcı etkinliği, çarlığın tiranlığında sanki durdurulacağı sezisiyle ivedi olmuş, söyleyeceği kapsamlı sözü gecikmekten korkarcasına ve ustaca kısa zamana sığdırmış programsal bir şiir yaratma süreci gibidir. Tıpkı, az zaman sonra, yine bir düelloda yirmiyedi yaşındayken öldürülen Lermontov’un daha sonra, erken Sovyet zamanında otuz ve otuzaltı yaşlarında ölümleri intihar görünümüne bürünmüş Yesenin’in ve Mayakovski’nin böyle, dar zamanlara sığan fırtınalı şiirsel yaratma süreçleri gibi… *Bakır Atlı’da geçen Petro anıtı, 1768-1778 yıllarında yontucu E. M. Falkone tarafından yapılmıştır. 1600 ton ağırlığında granit kaya üzerinde bronzdan atlı yontudur. Puşkin şairce tasarrufuyla anıtı, “Bakır Atlı” olarak ifade etmiştir. Azer YaranRUS HALK ŞİİRİ ve PUŞKİN
PUŞKİN ‘BAHÇESARAY ÇEŞMESİ’Nİ NASIL YAZDI?
PUŞKİN ve OVİDİUS
Uzak ülkelere, sıcak diyarlara
Uçuyor yeniden bahara değin
Puslu bir sabah zamanı,
Havalanır yüzeyinden kırların
Sürüsü en son turnaların,
Çığlıklarla savrulur güneye doğru,
Ve ölümcül! bir kurşun yarasıyla
Biri kalır geride mahzun,
Salınıkalır kırılmış kanadıyla
Doğanın yoksul oğulları!
Sizin de çergelerinizin altında
Azaplı uykular barınıyor,
Sizin de belalardan kurtulmadı
Göçebe gölgelikleriniz bozkır ortasında,
Her yerde uğursuz tutkular,
Ve yok bir savunma yazgı karşısındaPUŞKİN’İN ‘BAKIR ATLI’ ŞİİRİ ve DEKABRİSTLER
PUŞKİN ve SONSÖZ
(Aleksandr Puşkin, Bakır Atlı, İyişeyler yayıncılık, İst. Haziran 1995)
Gerçekedebiyat.com
YORUMLAR