"Ulusalcılık" Kavramının Uğradığı Anlam Kayması / Bedri Baykam
Kılıçdaroğlu’nun Cumhuriyet’in ilk yılları ile ilgili sorunları da hep oldu. Yani “Dersimli Kemal” söylemi, İnönü hakkında getirilen ağır suçlamalara sessiz kalma, “biz eski CHP değiliz” sözleri, hep liberal ve merkez medyada malum yankıları bulan çıkışlar oldu. “Türkiye’de laikliğe yönelik bir tehl...
“DERSİMLİ KEMAL”
Mesela benim için o ilk hafta Radikal’le yaptığı röportajda manşete taşınan “27 Mayıs’ı yapanlar şimdi utanıyor” cümlesi, ciddi bir yol ayrımının ağır işaretiydi. CHP kültüründen gelen bir insanın kullanacağı bir cümle değildi bu. Gerekçelerine girmiyorum, ayrı bir makale konusudur. Ama zaten cümle toptan yanlıştı ve CHP "hinterland"ına ait bir insandan gelecek bir cümle değildi. Ortada buna benzer bir düşünce taşıyan ne bir eski dönem gazetecisine, ne de eski bir siyasi veya askere rastladım.
“İdamlar hatalıydı, o insanları kahraman yaptı” dedi herkes, genel kanı böyleydi, hepsi bu.
Kılıçdaroğlu’nun Cumhuriyet’in ilk yılları ile ilgili sorunları da hep oldu. Yani “Dersimli Kemal” söylemi, İnönü hakkında getirilen ağır suçlamalara sessiz kalma, “biz eski CHP değiliz” sözleri, hep liberal ve merkez medyada malum yankıları bulan çıkışlar oldu. “Türkiye’de laikliğe yönelik bir tehlike yoktur”gibi şakamsı sözler bile duyabildik CHP zirvesinden.
Sonuçta tabii ki zaten CHP kadrolarının çoğunun da Atatürkçü olduğu söylenebilir, ama ben başka şeyden söz ediyorum. Bu konuda emek harcamış, kitap yazmış, siyaset yapmış, yurdu taramış eylemci insanlardan söz ediyorum. Alev Coşkun, Uluç Gürkan, Vural Savaş veya rahmetli Alpaslan Işıklı gibi ağır isimlerden söz ediyorum. Buna daha bir çok genç yazar-eylemci isim de eklenebilir. Ümit Zileli veya Tevfik Kızgınkaya gibi, Suay Karaman gibi. Bu dostlarımız gibi sayısız isim hep dışarıda kaldı.
Buna göre “ulusalcılar”, şayet demokrasinin gelişmesi isteniyorsa, her şekilde uzak tutulması gereken kesim olarak görüldü. Bir çeşit “demode” statüsüne geçirilerek kendi bazı mecraları dışında toplumdan izole edildi. Malum haber kanallarının tartışma programlarından ve gazetelerden uzak tutuldular.
Olayın vahameti, Kılıçdaroğlu’nun, Ekmeleddin İhsanoğlu gibi, (şayet Erdoğan Cumhurbaşkanlığını istemeseydi) AKP’nin“taktik adayı” olabilecek bir ismi, Partinin bayrağı haline getirmeye kalkışmış olabilmesi! Hem de inanmadan, bir miting bile yaptıramadan.
Belli değil!
İlginçtir ki, dinci-faşist grupların DA, bayrak sevmelerinden yola çıkıp, kendilerini “milliyetçi” olarak tanımlamalarını referans alan kimi Atatürk karşıtları, hemen oradan Kemalist yurtseverleri aynı sepete atıp, hiç bir utanç taşımadan aynı kasede bu grupları çalkalayabiliyorlar. İşte merkez veya liboş veya yandaş medyanın ekran ve sütun prensesleri, prenslerinin bu saptırmaları, sessiz şekilde CHP’ye de yansıyan dalgalar yaratıyor.
ÖZAL’I ALTI OK’A TERCİH ETMEK!
Halbuki partinin takılıp kaldığı %25’lik oy limiti, sanılanın aksine büyük oranda ülkenin ödünsüz laik, altı okçu, Atatürkçü kesimlerinin oyu. Zaten Kılıçdaroğlu’nun örnek aldığı ve kendi arkadaş damarlarını beslediği YDH’nin de %40 oy alacağını iddia edip %0,4 aldığını hatırlarsak, bu ideolojik bölgenin oy potansiyeli biraz daha ortaya çıkar. Aynen Y-CHP’nin de tüm destek ve çabalarımıza karşın, patlama yapamaması gibi!
Bedri Baykam
Gerçekedebiyat.com
Kılıçdaroğlu göreve geldiğinden beri, CHP’ye demokrasi vaat etti. Bu arada Parti’nin kökleriyle ilgili algılarının “Ortodoks” CHP’lilerden farkı, göreve geldiğinin ilk haftası anlaşıldı.
CHP’NİN KADRO ENGELLİLERİ
Nasıl yazılarımda “Ben Cumhuriyet Gazetesinin genel gidişatına, tablonun geneline bakarım” dediysem, aynı şey CHP için de geçerli. Sanki Atatürkçülük uzak tutulması gereken bir veba! Sayın Kılıçdaroğlu, hiç bir zaman Atatürkçülüğü ile tanınan siyasetçi, yazar, düşünürleri A kadrosuna değil, herhangi birkadrosuna bile almadı.
ULUSALCILIK KELİMESİNİN UĞRATILDIĞI ANLAM KAYMASI
Bu tavır, merkez medya ve TV sunucuları arasında “ulusalcı” adıyla anılan Atatürkçü kesimin hep aşağılanması ve anti-demokrat/faşist gösterilmesine paralel gitti. Ortada saçma bir algı oluşturuldu.
CHP içinde de bu farklı olmadı. Parti, gerek kuruluş kökleri, gerek tarihçesi gerek örgütü ve yoğun Atatürkçü seçmen kitlesine rağmen kendisine çekinmeden başkanınca “Yeni CHP” dedirterek farklı bir kulvara girdi. Baykal’ın anti-demokratik dar vizyonundan şikayet derken ortaya bir de partinin kendi temel yapısından uzaklaşması geldi.
Peki oturup sorgulamak lazım: Bu ulusalcılık nasıl bir şeydir ki? Nasıl bir öcüdür? Nedir ağır suçları? Laikliğe bağlılığı mı, yobazlığın eğitimden bürokrasiye, siyasetten hukuka sızmasını engellemek istemeleri mi yoksa Atatürk'e değişmez saygısı mı? Tarikatlarla arasına koyduğu mesafe mi? Bağımsızlık arzusu mu? Ülke bütünlüğüne ırkçılığı reddederek sahip çıkmaları mı?
Aslında Y-CHP köklerini 1993-95 yılları arasında Türk siyaset sahnesinde sahte bir heyecan yaratan Yeni Demokrasi Hareketi’nden alıyor. Sn Kılıçdaroğlu, o hareketin ana ekseninden yola çıkarak CHP’yi “demokrasi, ifade özgürlüğü, yolsuzluk karşıtlığı” hatlarından yakalamayı başardı. Ama Parti’nin geri kalan temel değerleriyle arasına koyduğu mesafe gün geçtikçe ortaya çıktı. Kılıçdaroğlu, CHP tarihinden en çok Ecevit’ten söz etmeyi seviyor, ama sevdiği liderlerden söz ederken Menderes ve Özal’ı da eklemeyi ihmal etmiyor! Yani kendisi için bu liderler, zaten yeniden tanımlamak istediği “Altı Ok” felsefesinden kesinlikle daha çok iz bırakmışa benziyor. Tabii gerçek CHP seçmeni tabanında bu hayranlıkların bıraktığı etki, soğuk bir duştan ibaret. Yani bu “ezber bozma” (!) pek hayırlı olmuyor.
Sonuçta, ortaya çıkan resim şu: Ermeni soykırımı iddialarına, Kürtlere, tarikatlara, İslamcılara, “F tipi”ne rahatlıkla açılabilen, ama Atatürkçülere kapanmayı refleks haline getiren bir liderin partisi artık CHP!
Eğri oturup doğru konuşalım: CHP’de kimseden Atatürkçülüğe müsamaha etmesini istemiyoruz. Atatürkçülük CHP’nin ana atar damarıdır, kurucu felsefesidir. CHP’yi bu doğal köklerinden yapay dönemsel kanırtmalarla koparmaya çalışanlar, CHP’ye ve Türkiye’de solun muhalefet gücüne rötar yaptırmaktan başka bir sonuca ulaşamazlar. Ulusalcılık kelimesine de kimsenin alakasız canavarımsı uydurma anlamlar yüklemek, kimsenin haddi değildir.
İşte bu okumuş olduğunuz makaleyi kimi yapay sahte demokratların, neden “Y” organlarda yayınlamak istemediklerini şimdi daha iyi anlamışsınızdır umarım!
YORUMLAR