Yayı da bozulmuştu! / Selim Esen
Adam, endişeli endişeli, iki adım ötede duran kadına bir kere daha baktı. Hayatında ilk defa hiç tanımadığı bir kadına arkadaşlık teklif edecekti… Ya terslerse! 35’ini çoktan aşmıştı… Aşmıştı ama şimdiye kadar bir kadının yanına yaklaşmaya cesaret edememişti. Boğazının kuruduğunu, bacaklarının titrediğini hissediyordu. Alnında terler birikti. “Neredeyse otobüs gelecek… Bu işi otobüs gelmeden bitirmek lazım.” Kadın az önce durağa gelmişti. Omuzlarına dalga dalga düşen sarı saçları vardı. Koyu yeşil gözleri, ince yay gibi kaşları... Her şeyi bir yana, göğüsleri bile insanın aklını başından almaya yeterdi. Sonra incecik bir bel… Daracık bir eteklik, altında kıpır kıpır kalçalar. Offf… İyice ter bastı. Adam, parmaklarının ucuyla alnını sildi. İçinden: “Hadi aslanım,” dedi, “Yaklaş… Şansına…” Tam o sırada kadın başını ondan yana çevirdi, gülümseyerek: “Otobüs ne zaman gelecek acaba, biliyor musunuz?” İrkildi adam. Heyecandan, tersine kıvrılıp nefes borusunu kapatan küçük dilini düzeltinceye kadar bir hayli zaman geçti. “Şi… Şimdi neredeyse gelir hanfendi.” Tanışmanın kapısı aralanmıştı. Beklenen otobüs gelmedi. Her ikisi de yürümeyi tercih ettiler. Yola çıktılar. Hava sıcaktı. Bir süre sonra adam damdan düşercesine: “Dondurma yiyelim” dedi. Kadın itiraz etmedi. Dondurmacıdan sonra, gölgelik yollarda yürüdüler. Sonra bir sinemaya girdiler. Sinemada, kadın adamın elini tuttu. Ateş gibiydi. Adamın tüm kanı fokurdadı. Gözünün ucuyla şöyle bir baktı kadına. Göğüsleri bir füze gibi, sinemanın karanlığını bile delip geçiyordu. Hayatında bu kadar güzel göğüs görmemişti. Böylesine bir kadınla yanak yanağa el ele oturduğuna inanamıyordu. Sinemadan çıktıkları zaman hava kararmıştı. Adam: “Seni geç bırakmak istemem” dedi, “belki bir işin vardır…” Kadın: “Hayır” dedi, “sizinle olmaktan öyle zevk alıyorum ki… İyi ki tanıdım sizi” Şehrin en kazık lokantasının en kuytu köşesinde, ard arda rakı kadehlerini yuvarlarken baş başa akşam yemeği yediler. Kadın: “Gidelim” dedi. “Gidelim yavrum…” “Bize gidelim.” “Hık… Size gidelim şekerim… Hık…” Kadının evi bir apartmanın en üst katındaydı. Çıktılar…. Güzel döşenmiş bir evdi. Adam kendini bir koltuğa attı, bakışlarını kadına kilitledi. Ne güzel gözleri vardı. Hele kirpikleri… Kocaman, uzun uzun. Ya bacakları? Sanki mermerden bir sütun! O göğüsler… Ahhh, anlatılamaz… Ağzının sağ köşesinden sular aktı. Kadın: “Gel” dedi, “yaklaş!” Elbisesini bir harekette çıkarttı. Sonra elini kirpiklerine götürdü. Onları da çıkarttı. Göğüslerini avuçladı… Şöyle bir hareket yaptı, göğüsleri de çıktı. Sonra kalçalarından yastık gibi şişkin bir şeyler çıkarttı. Sol bacağını büktü… Patt! diye bacağı yere düştü. Elini başına götürdü. Dalga dalga sarı saçlarını minderin üzerine fırlattı. Adam’a döndü üzgün bir sesle: “Seni hayal kırıklığına uğrattım değil mi?” dedi. Adam kadının sesiyle kendisine geldi. “Yooo, yooo… Katiyen, katiyen… Çok rahatladım… Çok rahatladım.” Elini pantolonun cebine daldırıp, bir şeyler çıkardı, komodinin üzerine koydu. Kadın baktı baktı: “Aaa” dedi, “plastikmiş!” Adam ekledi: “Üstelik yayı da bozulmuştu!” Birbirlerine sarılıp yattılar. Selim Esen
Gerçekedebiyat.com