Son Dakika

haydar-uzunyayla-yeni-kap-1662024183504.jpg


 Son günlerde hepimizi meşgul eden, Çevreme duyarlıyım, değerlerime sahip çıkıyorum” başlığıyla sunulan can sıkıcı bir programla karşılaştık ve bu program bizlere, manevi ve evrensel özellikleri öne çıkararak, ahlak, din, örf, bayrak, bayram, sadakat, saygı ve benzeri değerler doğrultusunda mutlu, huzurlu, kaliteli nesiller yetiştirmek olarak tanıtıldı.

Bir kere baştan şunu söyleyelim: Yeryüzünde var olmuş her kültürde, her uygarlıkta değerlerin çıkış noktası bireyin rızası ve yargısı dışında geliştirilen otorite kaynaklı oluşumlardır ve bağımlı kılma, dizginleme özelliklerine sahiptirler… Çok zaman akla ve bilime karşıtlık içermekle birlikte, bireyi ve toplumu şekillendirme, yönlendirme ve gönülsüz uyuma zorlama işlevini de üstlenmişlerdir… İddia edildiği gibi insanları eşit, adil, görgülü, özgür, mutlu ve kaliteli kılmazlar… Yine ileri sürüldüğü gibi bireyin ve düşüncenin gelişimine katkı sağlayacak ileri bir role de sahip değildirler… Daha çok bireyin yaşamına ve yargısına kayıtsız, hayali ve uydurma özellikleri gerçeğin yerine konulan, saplantı, korku, itaat temelinde tebaa yaratma, Çoğunluk böyle istiyor, böyle düşünüyor” diye bireyi ve toplumu pasif baskılarla veya “mahalle baskısıyla” teslim alma yönü ağır basan oluşumlardır ve tanık olduğumuz kadarıyla tarihsel olarak çok zaman akla ve bilime uygun verimli gelişmelere de izin vermemişlerdir… Gerçeklikten uzak şekilde yaratıcı düşünce etkinliği üzerinde engeller geliştirmişlerdir ve bu da iç dünyamızda çatışmalara, şaşkınlığa, umutsuzluk ve yalnızlığa, kendimizi ve yaşama nedenimizi göz ardı etmemize yol açmıştır... 

Peki birey ve toplum değerler olmadan yaşayabilir mi? 

İnsanların ve toplumların yaşamında değerlerin yeri olmalıdır ama burada temel sorun yeteneklerimizi ve becerilerimizi ileriye taşıyan etkinliklere mi yoksa bizi durduğumuz yere zincirleyen veya tekrara zorunlu bırakan değerlere mi yer vermeliyiz?.. Hangisi?..  Sorunun cevabını bireyi, bir şeye, bir nesneye, bir iktidara köle gücü olarak değil, ilerleten, kişiliği bütünleyen özgür ve eşitlikçi tavırlara yükselten niteliklerde aramak gerekiyor…  

Bugün ısrarla uygulatılmak istenilen köhnemiş değerler sarmalında insanlığı ilerletmenin ve kaynaştırmanın hiçbir cazip yönü kalmamıştır. Zaten pek işe yaramadıklarını da görebiliyoruz… Korku ve baskı temelinde, çıkar, aldatma ve akran ya da sokak eğilimleriyle tutsaklık yaratan her değer değersizliktir aslında. Bireyi verimsizliğe iten, boyun eğdiren, akıl ve bilinç gücünden alıkoyan, başka bir karaktere dönüştüren, düşünce, davranış ve duygularını başkasına bırakıp onun telkinleriyle hareket etmek değersizliktir aslında… 

Değerler ortadan kalkarsa, kaos ve karmaşa başlar gibi söylemler doğru değildir… Hiçbir şey olmaz… İnsanlık akla dayanan, bilimi temel alan değerleri geliştirebilecek bilgi ve beceriye sahiptir…  Kaos ve karmaşa ancak akıl, sevgi, acıma ve benzeri duyguların yokluğunda baş gösterebilir ki henüz bu oluşumdan uzaktayız… 

EĞİTİM ve YETENEK

Eğitim sistemini miadı geçmiş değerler dizgesiyle güçlendirmek veya devam ettirmek aklın alacağı iş değildir. Eğitim, çocukların yeteneklerini geliştirmesine, beceriler kazanmasına yönelik olmalıdır… Bunun karşıtı her çaba, çocuğu önceden planlanmış amaçlar ve saklı niyetler için kullanmaktır ki bu durum onları robotlaştırmaktan başka işe yaramaz. 

Çocuklarımıza güveneceğiz, inanacağız ve onları geleceğe hazırlayacağız. Sevgi, adalet, eşitlik, ufuk ve ufukların ötesi ilkeleriyle donatacağız.  Olmasını isteyeceğimiz şey çocuklarımıza kölelik değil, onları geleceğe yönelik atılımlara hazırlamak ve iç dünyalarını zenginleştirmek olmalıdır.  Öğrenme, bilme, fark etme ve kavrama yeteneğini derinleştiren etkinlikler kazandırmalıyız. 

Ve son olarak izninizle sinirlenme hakkımı kullanarak konuyu bitirmek istiyorum: “Çevreme duyarlıyım, değerlerime sahip çıkıyorum” demek ne demek?.. Bu tür tehlikeli saçmalıklar neyin nesidir? 

Haydar Uzunyayla 
Gercekedebiyat.com 

ÖNCEKİ YAZI

Benzer İçerikler