Serap
Serap
ki çöl sıcağını buza döndürür görme,
Buzullar içinde
canın eştir yalnızlığına.
Ne serap gör ne çölde gez,
mümkünse bir vadide dur,
Yeşilliği, sularıyla cennet bura
desin kalbin,
Zor gelmesin yalnızlığın ıssızlığın
ortasında.
Dağlar yükseldiyse vadiler derin, yükseklik ki
dağın dermanı değil,
Başındaki duman sis olur iner, sisler
bulutlanır göğe varınca.
Suların özlemi büyük denizler,
yokuşları aşar dere olunca.
Kavuşmayı diler bahar dalıyla,
uzanıp toprağa sızmadan önce.
Derler ki ilkbaharlarda
güneş aldatmasa kimi ağacı,
Daha mevsimi olmadan çiçeğe
durdurmasa,
Günü gününde tomurcuk her dalda bin
patlasa,
Çekirdeği, ballarıyla meyve meyve donansa,
Dünya
açlık mı çekerdi Afrika'da, Asya'da?
Heyhat! Tüm çiçekler
ilkbaharda çok cahil,
Ağaçların gördüğünü bilmiyorlar
gülerken,
Çiçeğe duruşlarını bekletmiyor
Nisan'a.
Bilmiyorlar ilk baharla kış geriye dönüyor,
Dökülüyor
tomurcuktan meyve özü çiçekler.
Mart kapıdan baktırır
diyor bizden eskiler,
Kazma kürek yakmayı öneriyor
deyimler.
Bir serabın ettiğini bilseydi tüm erenler,
Ne
susuz bırakırlardı çölleşirdi yürekler,
Ne buzları
eritmeyi düşlerdi kor ateşler.
Doğa dengeyi kurardı her
zamanki döngüyle,
Doğal seleksiyon derdi kalpleri yaksa
bile.
Ünsal Çankaya
Gercekedebiyat.com