Son Dakika

haydar-uzunyayla-yeni-kap-9112024205458.jpg


Eğer kararlı bir sanal dünya izleyicisiyseniz, mutlak şekilde tehlikeli bir düşünce üretme geriliği, zaman ve zihin yorgunluğu içindesiniz. Bunun aksini iddia etmek boşuna bir çaba ve ek olarak kültürel yükselme yaratacağı, görgüyü- bilgiyi arttıracağı gibi benzer gerekçeler ileri sürmek de talihsizlik olur.

Şimdi yukarıda sözünü ettiğim konuyu, - bize fiziksel formu olmayan, mekan dışında, sadece tasarlanandan ibaret dünya olarak öğretilen- kavramı ele alalım.

Dün akşam iş dönüşü metroda, yolda, sokakta, hatta evde karşılaştığım hemen herkesin elinde, (sanal dünyanın önemli bir bilgi-iletişim-eğlence araçlarından biri haline gelen) bir cep telefonu, oradan oraya, bir görüntüden diğerine, siteden siteye pörsümüş yorgun gözlerle, kafalarını ekrandan kaldırmadan dolaşıp duruyorlardı ve öylesine bir umutsuzluk yansıtıyorlardı ki içimden, “Sanırım bu muazzam kalabalık ne düzelir ne de düzeltilebilir. En iyisi kendi hallerine bırakmak ya da hepsini yaşamdan kovmak,” diye düşündüm. Çünkü tarihte hakimiyet alanı oluşturan bütün muktedirler, aciz, fazlalık ve hırkasız kullar sayesinde iktidarlarını sürdürmüşlerdir. Bezirganlar, denge ve bütünlüğü, kazançlarını ve güçlerini korumayı, bu tür yığınlara borçlu olarak sağlamışlardır.

Baştan şunu belirtelim: Sanal tasarımlar, bireyin düşünce yapısı ve eğilimleri üzerinde karmaşa, gürültü, hipnoz ve bağımlılık yaratabilecek önemli birer pekiştireç rolüne sahiptirler. Olayların ve kişilerin, çevre ve doğal ortamın, ilişkilerin ve iletişimin üstünü örtebilecek etkili güçleri sayesinde, gerçekdışılığı gerçekmiş gibi ya da bunun tersi, gerçeği gerçekdışı sunabiliyorlar ve bu durum da bireyin algısı, düşünce kapasitesi ve yaratıcılık yetenekleri üzerinde işlev sapmalarına neden oluyor.

Günümüzde sanal dünyanın ağılarına düşmüş her yaş grubundan birilerine veya bir topluluğa baktığımızda net olarak şunu görebiliyoruz: Fazlasıyla ekrana bağımlı haldeler. Komut ve yönlendirme eşliğinde hareket ediyorlar. Yalnızlığı daha tatmin edici seçenek olarak değerlendiriyorlar. Görüyorlar ama görmüyorlar sanki. Sesleri ve sözleri, korkuları, hayalleri ve umutları var, okuma yazmaları var ama yok gibi. Uykuları var ama uyuyamıyorlar, kavrama ve anlama yetenekleri var ama hareketsiz. İnanıyorlar ama kanıtlayamıyorlar. Ne kendilerini tam olarak sevebiliyorlar ne de ötekini. Giderek kimsesizleşiyorlar, bozkırlaşıyorlar, çoraklaşıyorlar. Daha bencil, daha nefret saçar hale geliyorlar ve işin feci yanı bu yeni oluşum, yeni bir yaşam tarzı olarak karşımıza çıkıyor. Konfora, rahatlığa ve çok şeye ulaşmanın kolaylaştığı ama olgunluğa, bilgeliğe, erdeme giden yolların kısaldığı bir yaşam olarak çevreliyor bizi. Kör, derin bir kuyu gibi… Sokak borazancılarının, övgücülerin, yergicilerin çok konuştuğu, birinin kendine yakın olanı el üstünde tuttuğu, diğerini yerin dibine batırdığı boşluktan ibaret sanal veba çağı…

HAZİN CAĞ

Yukarıda iyi-kötü yönleriyle bir kısmını sıraladığım bu tasarımlar çağının, kişiliğimizin, davranışlarımızın ve toplu yaşamımızın üzerinde bıraktığı etkilerini anlatabilecek liste veya listeler uzatılabilir. Önemli olan listeleri uzatmaktan ziyade çağı anlamak ve kavramaktır… Farklı ve değişen tüketimi, bağımlılık ve alışkanlıklarımızı, ne tür sonuçlarla karşı karşıya kalabileceğimizi öngörmek gerekiyor.

Aslında hazin bir çağın eşiğindeyiz ve yine hazin bir tablonun nesnesi durumundayız. Bu tabloyu görmek, göstermek, kavramak ve anlamak zorundayız ama günümüz insanı geleceği görebilecek kaygıları taşımıyor sanki… Tek elden yönetilmeye, denetlenmeye, kontrol edilmeye doğru küçülüyor ya da kendini küçültüyor ve bu durumu yaşamını sürdürebilecek bir yöntem haline getiriyor… Sanırım küçük insanlığın yaşama tarzlarından biri de budur. .. Hem içinde zerre temizlik barındırmayana dua edebiliyor hem de mezar kazıcısına şölen sofrası hazırlayarak kendini fazlalık ve gereksizlik haline getirebiliyor.

Haydar Uzunyayla
Gercekedebiyat.com

ÖNCEKİ YAZI

Benzer İçerikler