Masumiyetin diğer yüzü: Çocuk ve Şeytan
Masumiyetin
Diğer Yüzü: Çocuk ve Şeytan
665
Çocuk ve Şeytan,
Lokman Kurucu’nun güçlü imgesel diabolik temaları içeren
şiirlerini içeriyor. Çocuk
ve Şeytan
hem kusursuz bir masumiyeti hem de kusurlu bir baştan çıkarılmayı
ifade ediyor.
Masumiyet
artık yetişkinlerde olmayan bir erdem, yerini acıya, karamsarlığa,
umutsuzluğa bırakan bir duygu hali.
Kurucu’nun
şiirlerinde Çocuk, doğuştan gelen bir masumiyetin, henüz
kirlenerek, isyan ederek Aden’den düşüş yaşamamış insanın
somut bir sembolü olarak karşımıza çıkıyor. Kurucu,
şiirlerinde masumiyet çağına dönmek, yitirilen masumiyete
yeniden kavuşmak için yitik cenneti arıyor.
Çocuk,
erişkinliğe ulaştığı an o yasak bilgi ağacının meyvesini
arzuluyor; arzuladığı an masumiyetini yitiriyor. Şeytan’ın
Adem’e Fısıldadığı’nda
‘sana geçitten elma topla demiştim’ diye fısıldıyor Şeytan.
“çamuru kandır, hurmayı ve çölü ateşe ver”
Eski
Ahit’te Yarıtılış’ta “Tanrı, ‘Yeryüzü çeşit çeşit
canlı yaratık, evcil ve yabanıl hayvan, sürüngen türetsin’
diye buyurdu. Ve öyle oldu. Tanrı çeşit çeşit yabanıl hayvan,
evcil hayvan, sürüngen yarattı.
Bunun
iyi olduğunu gördü” diye yazar. Evren’in yaratılışı
tmamlandıktan sonra sıra içlerini doldurmaya gelmiştir, bunun
için ilk yaratılan insan değildir, hayvanlardır, öncelik
onlarındır. Ve sonra sıra insanı yaratmaya gelir, aynı yerde
anlatılır:
“Tanrı,
‘Kendi suretimizde, kendimize benzer insan yaratalım’ dedi,
‘Denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, evcil hayvanlara,
sürüngenlere, yeryüzünün tümüne egemen olsun.’
“Tanrı
insanı kendi suretinde yarattı, onu Tanrı’nın suretinde
yarattı. Onları erkek ve dişi olarak yarattı.
“Onları
kutsayarak, ‘Verimli olun, çoğalın’ dedi, ‘Yeryüzünü
doldurun ve denetiminize alın; denizdeki balıklara, gökteki
kuşlara, yeryüzünde yaşayan bütün canlılara egemen olun. İşte
yeryüzünde tohum veren her otu, tohumu meyvesinde bulunan her meyve
ağacını size veriyorum.
“Bunlar
size yiyecek olacak. Yabanıl hayvanlara, gökteki kuşlara,
sürüngenlere -soluk alıp veren bütün hayvanlara- yiyecek olarak
yeşil otları veriyorum.’ Ve öyle oldu. Tanrı yarattıklarına
baktı ve her şeyin çok iyi olduğunu gördü. Akşam oldu, sabah
oldu ve altıncı gün oluştu.”
Eski
Ahit’te (Tevrat/Tanah vs.) Âdem çocuk değildi, o masumiyeti hiç
tanımadı. Lokman “el
yazmalarında dövüşenleri ruhudan aşağı it / korkundaki kaçağı
takip et…”
dediğini söylüyor Şeytan’ın: “sana
kimsenin mezarını sırtında taşıma / seni içinden eden içinden
çık / gözlerini rüzgârla seç, yıka / sonra aynada gördüğüne
ibadet et”.
Bütün
diabolik yazıtlarda, kutsal kitaplarda kötülüğün simgesi olarak
geçiyor şeytan. Metefor olarak Şeytan arzunun, aşılmaması
gereken sınırın, Aden Bahçesi’nden düşüşün ve masumiyetin
kaybının simgesi.
Ne
Havva ne Âdem ‘elma’yı bilmiyor, elmayı elma olarak
bilmelerinin tek gerekçesi Şeytan. Elmayı bilmeden masumiyet ne
ifade eder?
Çocuk
baştan çıkarılabilinir, masumiyet kalkanı delinebilir; masumiyet
ve çocuk insan doğasının henüz ‘elma’yı bilmediği çağa
ilişkin mitik bir simge.
‘Elma’yı
bilmek masumiyetten vazgeçmek, bilmek demektir. Elmayı bilmek,
özgür iradeyle, bilgiye ulaşmakla ilgili hesaplaşmadır,
kaybetmeyi göze almak, vazgeçmektir. Elma Eski Ahitte ‘iyilik ve
kötülük bilgisi ağacı’, ‘hayat ağacı’dır.
Elmayı
ısırmak iyiyi ve kötüyü tanımak, aradaki farkı ayırt
edebilmektir.
Elmayı
bir kez ısırmak, özsuyunu damağında duyumsamak artık yaşama
ilişkin sorumluluğu gerektiren bir edimdir.
İyiyi
ve kötüyü bileceksin, özgür iradenle ya iyiyi seçeceksin ya da
kötülüğü yeğleyeceksin. Bilmek, masumiyeti geride bırakmayı
seçmektir, asl’olan seçimden sonra sorumluluğu üstlenmektir.
Bilen
seçimlerinin getirdiğiyle yüzleşecektir, seçimlerinin getirdiği
cezayı yüklenecektir. Çocuk artık annenin plasentasında fetüs
değildir, ondan ayrılmış varlıktır. Masumiyet plasentadadır,
cenin masumiyetini yitirmiştir. Elmayı bilmek var olmak ve var
olduğunu söyleyiştir.
Çocuk
artık vardır ve masumiyetini yitirmiştir, günaha ilk adımını
atmıştır sonra onunla yaşamayı öğrenecektir, giderek günahın
ve Şeytan’ın kendisi olacaktır.
Çünkü
özgürdür, özgürlüğün tadını almıştır, sınırı
aşmıştır, taşmıştır. Çocuk cenneti yitirmiş, dünyayı
fethetmiştir, fatihtir.
Bu
lütuf mudur, lanet mi? Masumiyeti yitirmek, insan olmayı kabul
etmektir. Elmayı ısırması ne lütuftur ne lanet. O hangisi olmak
istiyorsa odur, ne yersen ona benzersin!
665
Çocuk ve Şeytan’da
Şeytan çocuk mu, yoksa çocuk Şeytan mı? Bu iki metofor birbiri
içinde birbirlerini tamamlar biçimde okunuyor, çocuk yoksa Şeytan
yok, Şeytan yoksa çocuk yok. Masumiyet yoksa Şeytan var, ancak
Şeytan masumiyetin olduğu yerde de var ve amacı yokluk.
Lokman
Kurucu Şeytan’ın
Âşığa Fısıldadığı’nda
“iyi dediğin yalnızca boya / kin fırçasıyla sürülmüş”
diyor. Boya dökülünce altında ne kalır? Şeytan’ın işi mi,
özgür iradenin seçimi mi kin fırçasıyla çizilen?
Kurucu,
toplumun içine fırlatılmış, Cennetinden kovulmuş bir çocuk mu?
Yitik cennet ceninin içinde oluştuğu plasenta mı, cenin o
plasentadan mı dünyaya fırlatılır? İşte cenin/fetüs bu sıvı
içinde elmayı bilme yetisinden yoksundur.
Martin
Heidegger Geworfenheit
(Atılmışlık) kavramıyla bireyin kendi seçimleri, kendi denetimi
dışında varoluşa atıldığını söyler. Plasenta’daki cennet
yitirildiğinde fetüs, önceden var olan koşulların, gelenekleri,
toplumsal koşulların var olduğu bir dünyaya fırlatılır/düşürülür.
Yitik cennet ebediyen yok olmuştur ve fırlatılan, son kalp atımına
kadar bu verili koşulları kabullenmek zorundadır.
Özgür
seçimimiz burada kısıtlanır, yok sayılır ve arzu etmese de
yönlendirildiği diğer seçenekler arasında sıkışmış biçimde
yaşamı sürdürmeye zorlanır. Lokman Azar’da
masumiyetin artık aranmasından söz eder: “tutunduğun
siyah taşlarda / bende bıraktığın masumiyeti bırak / yüzünde
annenin kanlı bebekleri / göğsünde göğsünden irinli bir boşluk
bırakarak çıktığın / bin eksik bir adamla / tere dikilmiş bir
ağacın kökünde / düşten düşe düşüp ağlasan da / sen
büyüyemezsin artık / dolamazsın kimsenin boşluklarına”.
Spinoza
şöyle sorar: “İblis
neden Tanrıya isyan etsin? İblis’in aklıselim olsaydı (ki
meleklerdendi) kendisine zarar verecek bir şeyi nasıl seçerdi?”
Âdem için de “Onu
şeytan aldattı diyebilirler. İyi ama şeytanı kim aldattı?”
der. Bununla birlikte, insanların çoğuna göre vurdumduymaz
kişiler, doğanın düzenine uymaktan çok doğanın düzenini
bozmaktadırlar ve insanların çoğuna göre, insanlar doğada
imparatorluk içinde imparatorlukturlar.
Etimolojik
olarak Yahudi kutsal metinlerinde Şeytan, ‘karşı çıkan’,
‘suçlayan’ ‘Muhalif’, ‘bozucu’, ‘bozguncu’,
‘komplocu’ gibi anlamlara karşılık gelen İbranice Satan
kelimesininden gelir.
Şeytan
olarak isimlendirilmesi Arapça’da karşılık bulur. Eski Ahit’te
Şeytan, Hıristiyanlıktaki olduğu gibi korkulan kötücül bir
varlık değildir. Yahudi teolojisinde düalizm yoktur, monist, tek
tanrıcı bir algı egemendir. Bu yüzden iyilik de kötülük de
Tanrı’dan gelir.
Masumiyet
çocukta var olan yıkımı gizleyen bir maske olabileceği gibi,
Şeytan’da da yitirilmiş masumiyetin kırgınlığını taşıma
olasılığı vardır.
Çocuk
dünyaya fırlatılmış Âdem’dir. Yanlış bahçeye düştüğünü
zamanla öğrenir. Yeniden fırlatılacağı/kovulacağı başka
mekân, başka bahçe yoktur. Çocuğa sunulmuş bütün yasak
meyveler bulunduğu bahçededir. Çocuğun yapacağı şey ya o
elmayı dalında bırakmaktır ya da koparız tadına bakmak…
Lokman
Kurucu’nun şiiri içinde simgelerle dışa vurulan gizler taşır.
Bu poetik yapı Kurucu’nun şiirinin hem derinlikli hem de çok
katmanlı okunabilmesini sağlar.
Çocuk
ve Şeytan
belki de bir ve aynı şeydir.
Halit
Payza
Gercekedebiyat.com