lokman-kurucu-23052025231628.jpg


Masumiyetin Diğer Yüzü: Çocuk ve Şeytan

665 Çocuk ve Şeytan, Lokman Kurucu’nun güçlü imgesel diabolik temaları içeren şiirlerini içeriyor. Çocuk ve Şeytan hem kusursuz bir masumiyeti hem de kusurlu bir baştan çıkarılmayı ifade ediyor.

Masumiyet artık yetişkinlerde olmayan bir erdem, yerini acıya, karamsarlığa, umutsuzluğa bırakan bir duygu hali.

Kurucu’nun şiirlerinde Çocuk, doğuştan gelen bir masumiyetin, henüz kirlenerek, isyan ederek Aden’den düşüş yaşamamış insanın somut bir sembolü olarak karşımıza çıkıyor. Kurucu, şiirlerinde masumiyet çağına dönmek, yitirilen masumiyete yeniden kavuşmak için yitik cenneti arıyor.

Çocuk, erişkinliğe ulaştığı an o yasak bilgi ağacının meyvesini arzuluyor; arzuladığı an masumiyetini yitiriyor. Şeytan’ın Adem’e Fısıldadığı’nda ‘sana geçitten elma topla demiştim’ diye fısıldıyor Şeytan. “çamuru kandır, hurmayı ve çölü ateşe ver”

Eski Ahit’te Yarıtılış’ta “Tanrı, ‘Yeryüzü çeşit çeşit canlı yaratık, evcil ve yabanıl hayvan, sürüngen türetsin’ diye buyurdu. Ve öyle oldu. Tanrı çeşit çeşit yabanıl hayvan, evcil hayvan, sürüngen yarattı.

Bunun iyi olduğunu gördü” diye yazar. Evren’in yaratılışı tmamlandıktan sonra sıra içlerini doldurmaya gelmiştir, bunun için ilk yaratılan insan değildir, hayvanlardır, öncelik onlarındır. Ve sonra sıra insanı yaratmaya gelir, aynı yerde anlatılır:

Tanrı, ‘Kendi suretimizde, kendimize benzer insan yaratalım’ dedi, ‘Denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, evcil hayvanlara, sürüngenlere, yeryüzünün tümüne egemen olsun.’

Tanrı insanı kendi suretinde yarattı, onu Tanrı’nın suretinde yarattı. Onları erkek ve dişi olarak yarattı.

Onları kutsayarak, ‘Verimli olun, çoğalın’ dedi, ‘Yeryüzünü doldurun ve denetiminize alın; denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, yeryüzünde yaşayan bütün canlılara egemen olun. İşte yeryüzünde tohum veren her otu, tohumu meyvesinde bulunan her meyve ağacını size veriyorum.

Bunlar size yiyecek olacak. Yabanıl hayvanlara, gökteki kuşlara, sürüngenlere -soluk alıp veren bütün hayvanlara- yiyecek olarak yeşil otları veriyorum.’ Ve öyle oldu. Tanrı yarattıklarına baktı ve her şeyin çok iyi olduğunu gördü. Akşam oldu, sabah oldu ve altıncı gün oluştu.”

Eski Ahit’te (Tevrat/Tanah vs.) Âdem çocuk değildi, o masumiyeti hiç tanımadı. Lokman “el yazmalarında dövüşenleri ruhudan aşağı it / korkundaki kaçağı takip et…” dediğini söylüyor Şeytan’ın: “sana kimsenin mezarını sırtında taşıma / seni içinden eden içinden çık / gözlerini rüzgârla seç, yıka / sonra aynada gördüğüne ibadet et”.

Bütün diabolik yazıtlarda, kutsal kitaplarda kötülüğün simgesi olarak geçiyor şeytan. Metefor olarak Şeytan arzunun, aşılmaması gereken sınırın, Aden Bahçesi’nden düşüşün ve masumiyetin kaybının simgesi.

Ne Havva ne Âdem ‘elma’yı bilmiyor, elmayı elma olarak bilmelerinin tek gerekçesi Şeytan. Elmayı bilmeden masumiyet ne ifade eder?

Çocuk baştan çıkarılabilinir, masumiyet kalkanı delinebilir; masumiyet ve çocuk insan doğasının henüz ‘elma’yı bilmediği çağa ilişkin mitik bir simge.

Elma’yı bilmek masumiyetten vazgeçmek, bilmek demektir. Elmayı bilmek, özgür iradeyle, bilgiye ulaşmakla ilgili hesaplaşmadır, kaybetmeyi göze almak, vazgeçmektir. Elma Eski Ahitte ‘iyilik ve kötülük bilgisi ağacı’, ‘hayat ağacı’dır.

Elmayı ısırmak iyiyi ve kötüyü tanımak, aradaki farkı ayırt edebilmektir.

Elmayı bir kez ısırmak, özsuyunu damağında duyumsamak artık yaşama ilişkin sorumluluğu gerektiren bir edimdir.

İyiyi ve kötüyü bileceksin, özgür iradenle ya iyiyi seçeceksin ya da kötülüğü yeğleyeceksin. Bilmek, masumiyeti geride bırakmayı seçmektir, asl’olan seçimden sonra sorumluluğu üstlenmektir.

Bilen seçimlerinin getirdiğiyle yüzleşecektir, seçimlerinin getirdiği cezayı yüklenecektir. Çocuk artık annenin plasentasında fetüs değildir, ondan ayrılmış varlıktır. Masumiyet plasentadadır, cenin masumiyetini yitirmiştir. Elmayı bilmek var olmak ve var olduğunu söyleyiştir.

Çocuk artık vardır ve masumiyetini yitirmiştir, günaha ilk adımını atmıştır sonra onunla yaşamayı öğrenecektir, giderek günahın ve Şeytan’ın kendisi olacaktır.

Çünkü özgürdür, özgürlüğün tadını almıştır, sınırı aşmıştır, taşmıştır. Çocuk cenneti yitirmiş, dünyayı fethetmiştir, fatihtir.

Bu lütuf mudur, lanet mi? Masumiyeti yitirmek, insan olmayı kabul etmektir. Elmayı ısırması ne lütuftur ne lanet. O hangisi olmak istiyorsa odur, ne yersen ona benzersin!

665 Çocuk ve Şeytan’da Şeytan çocuk mu, yoksa çocuk Şeytan mı? Bu iki metofor birbiri içinde birbirlerini tamamlar biçimde okunuyor, çocuk yoksa Şeytan yok, Şeytan yoksa çocuk yok. Masumiyet yoksa Şeytan var, ancak Şeytan masumiyetin olduğu yerde de var ve amacı yokluk.

Lokman Kurucu Şeytan’ın Âşığa Fısıldadığı’nda “iyi dediğin yalnızca boya / kin fırçasıyla sürülmüş” diyor. Boya dökülünce altında ne kalır? Şeytan’ın işi mi, özgür iradenin seçimi mi kin fırçasıyla çizilen?

Kurucu, toplumun içine fırlatılmış, Cennetinden kovulmuş bir çocuk mu? Yitik cennet ceninin içinde oluştuğu plasenta mı, cenin o plasentadan mı dünyaya fırlatılır? İşte cenin/fetüs bu sıvı içinde elmayı bilme yetisinden yoksundur.

Martin Heidegger Geworfenheit (Atılmışlık) kavramıyla bireyin kendi seçimleri, kendi denetimi dışında varoluşa atıldığını söyler. Plasenta’daki cennet yitirildiğinde fetüs, önceden var olan koşulların, gelenekleri, toplumsal koşulların var olduğu bir dünyaya fırlatılır/düşürülür. Yitik cennet ebediyen yok olmuştur ve fırlatılan, son kalp atımına kadar bu verili koşulları kabullenmek zorundadır.

Özgür seçimimiz burada kısıtlanır, yok sayılır ve arzu etmese de yönlendirildiği diğer seçenekler arasında sıkışmış biçimde yaşamı sürdürmeye zorlanır. Lokman Azar’da masumiyetin artık aranmasından söz eder: “tutunduğun siyah taşlarda / bende bıraktığın masumiyeti bırak / yüzünde annenin kanlı bebekleri / göğsünde göğsünden irinli bir boşluk bırakarak çıktığın / bin eksik bir adamla / tere dikilmiş bir ağacın kökünde / düşten düşe düşüp ağlasan da / sen büyüyemezsin artık / dolamazsın kimsenin boşluklarına”.

Spinoza şöyle sorar: “İblis neden Tanrıya isyan etsin? İblis’in aklıselim olsaydı (ki meleklerdendi) kendisine zarar verecek bir şeyi nasıl seçerdi?” Âdem için de “Onu şeytan aldattı diyebilirler. İyi ama şeytanı kim aldattı?” der. Bununla birlikte, insanların çoğuna göre vurdumduymaz kişiler, doğanın düzenine uymaktan çok doğanın düzenini bozmaktadırlar ve insanların çoğuna göre, insanlar doğada imparatorluk içinde imparatorlukturlar.

Etimolojik olarak Yahudi kutsal metinlerinde Şeytan, ‘karşı çıkan’, ‘suçlayan’ ‘Muhalif’, ‘bozucu’, ‘bozguncu’, ‘komplocu’ gibi anlamlara karşılık gelen İbranice Satan kelimesininden gelir.

Şeytan olarak isimlendirilmesi Arapça’da karşılık bulur. Eski Ahit’te Şeytan, Hıristiyanlıktaki olduğu gibi korkulan kötücül bir varlık değildir. Yahudi teolojisinde düalizm yoktur, monist, tek tanrıcı bir algı egemendir. Bu yüzden iyilik de kötülük de Tanrı’dan gelir.

Masumiyet çocukta var olan yıkımı gizleyen bir maske olabileceği gibi, Şeytan’da da yitirilmiş masumiyetin kırgınlığını taşıma olasılığı vardır.

Çocuk dünyaya fırlatılmış Âdem’dir. Yanlış bahçeye düştüğünü zamanla öğrenir. Yeniden fırlatılacağı/kovulacağı başka mekân, başka bahçe yoktur. Çocuğa sunulmuş bütün yasak meyveler bulunduğu bahçededir. Çocuğun yapacağı şey ya o elmayı dalında bırakmaktır ya da koparız tadına bakmak…

Lokman Kurucu’nun şiiri içinde simgelerle dışa vurulan gizler taşır. Bu poetik yapı Kurucu’nun şiirinin hem derinlikli hem de çok katmanlı okunabilmesini sağlar.

Çocuk ve Şeytan belki de bir ve aynı şeydir.

Halit Payza
Gercekedebiyat.com

 

 

 

 

 

 

 

ÖNCEKİ YAZI

Benzer İçerikler