Kim bu geveze peynir kurtları
Vasat yöneticilerin tarihi yönlendirdikleri bir dönemi yaşıyoruz ve dünyanın önemli medya iletişim araçları şu sıralar -daha çok büyük çaplı savaşlar, kriz ve buhranlar öncesinde görmeye alıştığımız tarzda- kendilerini tarihçi, gazeteci, analist, uzman, siyasetçi vs. olarak sunanlarla dolup taşmaktadır. Akıllı-akılsız, büyük ya da küçük gövdeli, öfkeli ya da sakin, yalancı veya doğrucu bir yığın laf cambazı, herhangi bir türden diyebileceğimiz kadar farklı ağızlar, değişik karakterler, bir belediye meclis üyesinden uzatmalı parti liderine, oradan müridine kadar, küflü sözleri ve yorumları ile ve hepsi de dikkat çekmek için akıl almaz sığlıklarla konuşuyorlar, tartışıyorlar… Ve hemen hepsi de okunu fırlatmaya gerilmiş yay gibi içindekini kusma çabasında. Bir kanaldan diğerine, bir mikrofondan ötekine dönüp dolaşan bu konuşmacıların olağanüstü niteliklere sahip olmadıklarını ve her defasında birbirlerini tekrarladıklarını daha şimdiden söylemeliyim. Ayrıca ileri derecede zeka yansıtmayan düşüncelerinden, insanlığın geleceği ile ilgili olmadıklarını, hatta dikkatli bir inceleme ve gözlemleme ile “beni komşumla karşı karşıya getirecek” söz ve davranışlar sergilediklerini de belirtmeliyim. Peki neden böyle? - Kendi iç dünyalarında geniş anlamda prangasız, sert bir özgürlük alanı yaratamıyorlar. Ya da tersine tuzaklarla kurgulanmış, adına “eğitilmiş prangalı yaşam” diyebileceğimiz bir düzenin savunuculuğunu üstlenerek, gerçeklikle bağlarını yitiriyorlar ve işin feci yanı neden gerçekliğin dışına çıktıklarını anlamıyorlar. Hatta beslendikleri “kahramanlara” neden köprü olma rolünü üstlendiklerini anladıklarını da pek sanmıyorum. Tıpkı vasat birinin bizi hangi yetenekle yönetebildiğinin sırrını anlamadığımız gibi… Bir hırsızı, bir şizofreni, bir düşkünü başımıza getirip, bizi yönetmesine neden onay verdiğimizi anlamadığımız gibi… Bir caniye ululuk sıfatı yükleyip onu neden yücelttiğimizi kavramadığımız gibi… Bir yaban ördeği sürüsünün veya gökyüzünde süzülen bir tarla kuşunun yaşam alanlarını neden yok ettiğimiz çözemediğimiz gibi ve daha başka şeyler… -Tanık olduğumuz kadarıyla mikrofon gezginlerinin önemli kısmı, hazır reçeteler üzerinden hep aynı nakaratlarla paslaşırlar, “kahramanın” yedeğinde, yedek güç olarak konumlanırlar ve uyrukluk için kıyasıya bir yarışa girişirler. -Geçmişin lakırdıları üzerinden korkuyu, uysallığı, düzen içinde konumlanmayı iyi nitelik ve erdem olarak sunarak, yığınları aptallığa hazırlarlar. -Yöneticilerin istek ve arzularına bağımlı çalışmanın saygınlık kazandırdığına inanırlar. Bir başına hareket etme yetenekleri sınırlıdır, çünkü kendilerine ait söz ve davranıştan yoksundurlar. Onları ancak “kahramanları” kulaklarından tutup hareket ettirebilir. - Övmeyi, övülmeyi abartırlar… -Olması gerekeni, doğru ve yanlışı, güzeli ve çirkini net şekilde ifade edemezler, çünkü evcilleştirilmişlerdir. “Eğitilmiş prangalı özgürlük” alanı içinde yer almışlardır… -Tehlike anında sıvışırlar ya da cellattan yana dümen kırarlar ve bu tür karakterleri, tarihin her döneminde önemli bozulma ve yozlaşmanın unsurları olarak görmek olasıdır. -Tehlikelidirler… Gerçeği gizleyen, doğruları saptıran tehlikeli okur-yazarlardır bunlar ve ne yazık ki bütün bu kurtçuklar hem kendilerini hem etkilemeye çalıştıkları kitleleri hazin şekilde çürütüyorlar… Evet, çürüyorlar, çürütüyorlar ve bu durumda şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Yapılacak en iyi şey çürümeyi desteklemek ve hızlandırmak olmalıdır. Bırakalım mevcut her şey, herkes çürüsün… Millet-milletler, halk-halklar, vaat edilmiş topraklar, din-dinler, ahlak gibi kurumlar ve sistemlerin çürümesine engel olmamak gerekiyor. Çünkü geçmişin lakırdıları üzerinden devam etmek, yeniyi yaratmayı engeller. İnsan ne için ve ne uğruna savaşmasını bilmelidir. Haydar Uzunyayla Gercekedebiyat.com