Son Dakika

fay-be-31404.webp


Varmış, yokmuş sağlammış, kırıkmış, masal ülkemizde fay hattı çokmuş. Dünyanın başka yörelerinde olduğu gibi ülkedeki bu hatlar adıyla, boyuyla, yaşıyla... belliymiş. Yine her yerde olduğu gibi bu hatlardan herhangi birinin kırılması depreme yol açarmış ve her yerde bu “doğal afet” sayılırmış.

Sayılırmış ya depremlerin yol açtığı yıkım, can ve mal kaybı aynı olmazmış. Depremlerin sık görüldüğü gelişmiş bazı ülkelerde alınan önlemlerle zarar en aza indirilirmiş. Söz gelimi, gelişmiş bir uzak doğu ülkesinde 7-8 şiddetindeki bir deprem biraz korkuya, birkaç binada sıva dökülmesine ve bazen üç beş yaralanmaya neden olurken, masal ülkemizde 20. yüzyılın sonunda meydana gelen 7,4 şiddetindeki deprem, üç kentte neredeyse taş üstünde taş bırakmamış, on binlerce kişinin ölümüyle sonuçlanmış.

Masal ülkemizde “bir musibet bin nasihatten evladır” diye bir özdeyiş varmış. Deprem, yalnızca bu özdeyişi değil, deprem uzmanlarını da anımsatmış. Geçmiş yıllarda depremlerde büyük acılar yaşamış olan masal ülkemizde acılar çabuk unutulurmuş. Acıyı unutturacak başka acılar gecikmezmiş çünkü.

Depremi izleyen ilk günlerde televizyon kanallarında uzmanların üçer beşer yer alıp tartıştığı oturumlar başlamış. Bir bölümü prof. olan bu uzmanların çokluğu halkı şaşırtırken yavaş yavaş başkaları da gözükmeye başlamış bu oturumlarda. Yetişkin nüfusun neredeyse yarısının “deprem uzmanı” olduğu anlaşılmış. Derken, mucitler çıkmış ortaya. Depremi günler hatta aylar öncesinden saptayan cihaz geliştireni, “deprem kuşu” icat edeni, karıncalardan haber alanı, “deprem savar dua” bulanı, “cinlerinin” bir kısmını, depremi önceden haber verecek şekilde eğiteni...

Bu “mucitler”i bilim insanlarıyla tartıştıranlar daha çok izleyici toplar olmuş. Tartışmalarda bilim insanları deyim yerindeyse “hezimete” uğramışlar. Yetmemiş, sahtekârlıkla, şarlatanlıkla suçladıkları “mucitler” hakaret ve tazminat davaları açmışlar, birçok üniversite hocasının maaşına haciz koydurmuşlar. Bu durum en çok, doğuştan “bilge” olan halkımızı mutlu etmiş...

O günlerde imar planları gündeme gelmiş. Fay hatları üzerindeki yerleşimlerin, yıkımın büyümesine ve can kaybının artmasına neden olduğu keşfedilmiş! Devlet, hükümet, belediyeler, muhtarlıklar derhal kolları sıvamış. “İmar planlarını değiştirme planları” hazırlamak üzere “gerekli hazırlıkların yapılması” konusunda karar alınması için toplantı üstüne toplantı yapmışlar, “huzur hakkı üstüne huzur hakkı” almışlar.

İlk isabetli kararı, son yüzyılda üç kez deprem geçirmiş bir kentin belediye meclisi almış. Yeni imar planını tasdik için bakanlığa göndermiş. Planda aklın almayacağı bir “yenilik” varmış ve bakan dâhil hiçbir bakanlık yetkilisinin aklı almamış. Fay hattının il sınırları içindeki bölümü tümüyle imara açılmış!

Bakanın emriyle bu durum yazıyla sorulmuş ve yanıtı merakla beklenmiş. Yanıt çok gecikmemiş, hazırmış çünkü. Dünya bilim insanlarının bulamadığı çözümü -temsilcilerinin beyniyle- bizim halkın zekâsı bulmuş doğal olarak. Gelen yanıt şöyleymiş: Yeni planda, belediye meclisimiz “fay hattını, kentin güney sınırına doğru 10 kilometre öteye kaydırma” kararı almıştır. İmza. Mühür.

Bilgi: Bu muhteşem karardan 10 yıl sonra, masalda sözü edilen büyük depremin olduğu kentin bir ilçesinde, ilçe halkının istemiyle belediye, fay hattı üzerinde bulunan 150 metre enindeki yapılaşmaya yasak bölgeyi 10 metreye indirmiş. Hattın geçtiği mahallenin muhtarı “çok şükür fay yarığına bugüne kadar kimsenin düştüğü görülmedi” demiş. İmar veziri de kararı savunarak “en çok deprem olan uzak doğu ülkelerinde inşaat yapılmıyor mu?” diye sormuş. Onlar hep çıkmış temize, biz güleriz ağlanacak halimize.

Ek: Deprem öldürmez, tedbirsizlik öldürürmüş. -Bazen de- yetkililerin demeç ve kararları güldürmekle kalmaz, öldürürmüş. Gülmekten!..

(G)Azap Masalları kitabından

Ali Günay

Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ YAZI

Benzer İçerikler