Son Dakika

halit-payza-ebu-muslum-ho-432024211150.jpg


Ebu Müslim Abd-ur Rahman bin Müslim El-Horasani, Faik Bulut’a* göre İslam tarihinin hem tanığı hem de sanığı, tarihi izlemekle kalmamış, tarih yapmış bir adam, bir devrimci.

Sanıklığı bu tarihin akışını tanıklıkla yetinmeyip, değiştirmiş olması. Emevi ve Abbasi tarihinin figüranı olmayı yeğleseydi, tanıklığından söz edilecekti, tanıklıkla yetinmedi, onu değiştirdi.

Tarihin değiştirilmesini istemeyenler için sanıktı; tarihteki devrimci değişimleri savlayanlar için tarihi kendisi yapan devrimci bir tanık; bedelini yaşamıyla ödediği...

Horasanlı bir Spartaküs… Ebu Müslim’le Spartaküs arasındaki koşut benzeşlik; her ikisinin de köle oluşu, her ikisinin de kölelerin de tarih yapabileceğini kanıtlamış olmaları. Onu yalnızca İranî bir Müslüman siyaset adamı olarak görmek doğru değildir, o bundan daha fazladır.

Ebu Müslim Horasani, 718’de Merv’de doğdu. Çocukluğu ve gençliği ise Küfe’de geçti.

Küfe, üç uygarlığın kesiştiği bir kavşak; Bizans İmparatorluğu, Sasani İmparatorluğu ve ardından yükselen İslam İmparatorluğu…

Küfe aynı anda İslam toplumlarının yap-bozu olarak da adlandırılabilir. İslam toplumlarındaki bütün anlaşmazlıklar, çatışmalar, bölünmeler de Küfe’de yaşandı.

Ehlibeyt için de farklı ve anlamlı bir yerdir Küfe. Muhammed’in ve ehlisünnetin başkenti Medine ise, Ali ve Ehlibeyt’in başkenti Küfe’dir.

Kent, Ali tarafından başkent yapıldı; Osman’ın başkenti Basra, Muaviye başta olmak üzere Emevi soyunun başkenti ve Ortodoks İslam’ın kalesi Şam’dır.

Yine de ilk iktidar kavgalarının yapıldığı, ilk isyanların başladığı ve ilk siyasal partilerin kurulduğu kent Küfe’dir.

Faik Bulut Medine, Şam, Basra’nın ‘tek parti, tek adam, tek hükümet, tek tip Müslüman’ı simgelemesine karşılık, Küfe için “Bin bir çiçeğin yan yana yetiştiği bir düş ülkesi” tanımını yapar.

İslam tarihinde kargaşa, isyan ve kavga, Muhammed’in ölümünden sonra başlar. Ebubekir’in halifeliği döneminde Arabistan yarımadasında kabileler başkaldırır. Başkaldıranlara dönmeler anlamında ‘Ehl-ül Ridde’ adı verilir. Kılıç zoruyla hizaya getirirler ve dönenler bir kez daha döndükleri yere dönerler. Ömer, Bizans ve Sasanileri ortadan kaldırmak için dönenlerden yararlanır.

Ebu Müslim Horasani’nin asıl adı İbrahim Bin Osman’dır. Doğum yeri olarak da Azerbaycan tarafında kalan Rewit köyü gösterilir.

Yine de Ebu Müslim Horasani’nin ne geçmişi, ne gerçek adı bilinmez. Azatlı bir köle iken, Emeviler’e başkaldırdıktan sonra bir söylence gibidir adı… Gençliğinde at uşaklığı yaptığı biliniyor.

Küfe eşrafından Horasan’a gelen Icl boyundan İdris bin Ma’kil ve kardeşi İsa’nın dikkatini çeker, onu hizmetlerine alır. Haşimlilerle kısa sürede dostluk geliştirir. İdris bin Ma’kil Ebu Müslim’i Abbasoğulları’ndan Muhammed’e hediye eder, Muhammed de oğlu İbrahim’e. Köleliğin yoğun olarak yaşandığı ve kabul gördüğü bir dönemde, köleler mal gibi alınıp satılabiliyor ya da armağan edilebiliyorlardır.

Horasani, Said bin Muğire’nin başlattığı isyan nedeniyle uzun süre tutsak kalır. Tahliye olunca Emevilere başkaldırma hazırlığı içinde bulunan Abbasoğlu Muhammed’e biat eder. Ebu Müslim adını, Said bin Muğire verir.

“Oğlumun da adı İbrahim’dir. Seni onun emirberi yapacağım, hizmetini görürsün. Dolayısıyla adlarınız karışabilir. Bundan böyle adın ‘Abdurrahman bin Müslim’, lakabın ise ‘Ebu Müslim’ olsun. Lakabınla çağrılacaksın!”

Said bin Muğire’nin ölümünden sonra, Abbasoğlu İbrahim imamlığında Horasan’daki Emevi karşıtı faaliyetleri yönetmekle görevlendirilir. İsyanın merkezi olarak Horasan’ın seçilmesi, burasının Emevi denetiminden uzakta olmasıdır.

Horasan farklı kavimlerin bir arada bulunduğu bir yerleşim birimi... Farklı inançtan gelen kavimler sürekli birbirleri ile çatışma halindedir.

Emevilerin taraf tutması sonucu, dışlananlarda Emevi karşıtlığı oluştuğundan, Horasan ilk kıvılcımın çakılması için de uygun koşullara sahiptir.

Sıffın Savaşı ve Hakem Olayı’ndan sonra hileyle halifeliği ele geçiren Emeviler, kendi saltanatlarını yitirme kaygısıyla Ehlibeyt yanlılarını baskı ve gözetim altında tutarlar.

Sarayın her kentte binlerce hafiyesi vardır. En ufak bir kuşku bile, işkenceli sorgularla cezalandırılmaktadır.

Camiler bile Emevi propagandasının yapıldığı ve Ehlibeyt karşıtı vaazların verildiği, Ali yanlılarına küfürler edildiği merkezlerdir.

Emeviler, kendi düşmanlarını kendileri yarattılar.

BİR KINDA İKİ KILIÇ OLMAZ

Ebu Müslim Horasani’nin ilk uygulamaları, 747 yılında yoğun bir biçimde karşı propaganda başlatması, diğer yandan örgütlenme çalışmalarını sürdürmesidir.

Bir isyan başlatılmak üzere olduğunu sezinleyen Arap kavimler karşı koymaya hazırlandılar.

Ancak Ebu Müslim Horasani, bugün de olduğu gibi bir araya gelememelerinden yararlanarak, birbirleri ile de çatıştırdı. Emevilerin Arap unsurlardan yararlanarak isyanı başlamadan bastırma girişimleri de sonuçsuz kaldı.

Ebu Müslim’in ‘devrim’den anladığı, sadece Emevilerin yenilmesi, Abbasoğullarının yükselmesi olarak değerlendirilemez. Çok daha farkı içeriktedir.

Ebu Müslim’e göre, ihtilal toplumsal ve siyasal bir altüst oluştur. Mazlumun yanında zalime başkaldırıdır. Acemin, Kürdün, Türk’ün, Harezmîlinin, Soğdulun, mevali olarak bilinen halkların; toprak ağalarına karşı kölelerin, uşakların, hizmetçilerin, marabaların, baskıcı ve bağnaz Ehl-i Sünnet anlayışına karşı, her türlü düşün ve inanç akımının, Batini fırkaların, Alevilerin, Şiilerin, Haricilerin, Zerdüştilerin, Budistlerin, Manicilerin başkaldırısıdır.

Başkaldırı, bütün devrimlerin değişmez hak, adalet, eşitlik ve özgürlük ilkeleri üzerinde yükselecektir.

Ebu Müslim önderliğindeki isyan 15 Haziran 747’de ‘Sarı Defter’de yazıldığı gibi başlar. İbrahim,  Ebu Müslim’i bu isyan için lider olabilecek yaradılışta bulduğundan 745’de onu Horasan’a gönderir. Nakîbler, önce onu kabul etmek istemezlerse de onu tanıdıkça bu gözü pek genç köleyi reisleri olarak kabul etmekte gecikmezler. Beklenen isyan 747’de patlak verir.

Emevi Hanedanlığının kötü yönetiminden rahatsız olan başta Yemeniler ve Beni Rabia olmak üzere bütün kabileler Ebu Müslim’in etrafında toplanırlar. Harekete geçen Ebu Müslim şehirleri birbiri ardına ele geçirir. Bir yıl sonra Merv, ardından Nişâbur Ebu Müslim’in eline geçer.

Emeviler kendilerini tahttan edecek bu isyanı bastırmak üzere Şark Umumi Valisi Yezid bin Ömer bin Hubeyre’yi Ebu Müslim’in üzerine gönderir. Ebu Müslim Hubeyre kuvvetlerini yok etmek üzere Abbasi nakîblerinden Kahtaba’yı karşısına çıkarır.

İki ordunun kanlı çarpışması bir dönemin kapanışı getirir; Kahtaba, Hubeyre’nin kuvvetlerini yener, Fulca çatışmasında da Yezid’i mağlup eder.

Fulca çatışması sonunda Emevi iktidarı ortadan kaldırılır, halifelik Abbasilere geçer. Devrim bir önder yaratmakla kalmaz, Ebu Müslim bir efsane olarak anılmaya başlar.

Devrim kendi çocuklarını yer ilkesi Ebu Müslim için de geçerli olacaktır. Ebu-l Abbas’tan sonra halife olan Ebu Cafer Mansur, Ebu Müslim’in güç kazanmasından rahatsız olur.

Devrim yapılmış, halifelik Emevilerden Abbasilere geçmiştir ve yeniden Ebu Müslim’in eline geçmemesi için, Ebu Müslim’in ortadan kaldırılması gerekmektedir.

KIRIK BİR AŞK ÖYKÜSÜ

Ebu Müslim Horasani, yalnızca Emevi saltanatına karşı direnen bir devrimci değildir. Yaşamına kırık bir aşk öyküsü de karışmıştır.

Doğu’nun destanlaşan aşk masallarına benzer masalsı ama ne yazık ki karşılıksız bir aşktır Ebu Müslim Horasani-Gülnar aşkı. Merv yöneticisinin kızı Gülnar, bu isyancı adama âşık olur. Ebu Müslim ile Gülnar arasındaki aşk da Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin gibi destansı bir aşktır. Ne yazık ki önceleri sözlü ardından yazılı edebiyatı önemseyen anlatıcılar, bu aşkı görmezden gelmişler ya da diğerleri kadar anlatmaya değer bulmamışlardır.

Bu aşkın bilinen destansı aşklar kadar öne çıkarılmayışında ideolojik bir arka plan bulmak olasıdır. Egemen yazın anlayışı, Emevi Saltanatına son veren, komünal yaşamı savunan bir devrimciyi unutturmak için söz birliği etmiş gibidir. Aynı anlayış sınıfsal temelden yoksun, içinde ideoloji bulundurmayan aşkları parlatmaktan geri durmaz, hatta günümüz dizileri gibi sınıflar arası aşkı kutsallaştırırlar.

Merv Yöneticisi’nin kızı Gülnar’ın Ebu Müslim’e olan aşkı karşılıksızdır. Gülnar sadece devrime âşık bir adama âşık olmakla kalacak, aşkına karşılık bulamayacaktır.

Ebu Cafer Mansur, sarayına davet ederek tuzağa düşürüp öldürüldüğünde de Ebu Müslim’in son gördüğü, ardından Horasandan, Küfeye gelmiş Gülnar’ın yine kendisine aşkla bakan gözleridir. Ebu Müslim’in son sözleri “Beni bağışla Gülnar, sana çok acı çektirdim. Vefa ve sevdanın kıymetini bilemedim” olur. Gülnar, henüz sıcaklığını yitirmemiş cesedinin üzerine kapanır, sevdiği adamı yitirmenin acısıyla saçını başını yolarak çaresizce ağlar.

Ebu Müslim’in ölümünden sonra da İran Mecusileri arasında başka ayaklanmalar da yaşanmıştır. Babekiler, Hürremiler ve Bâtınîler kendi varlıklarını, inançlarının temelini Ebu Müslim’in görüşüne dayandırırlar.

Hürremiler, Ebu Müslim’in öldüğüne inanmadılar. Ebu Müslim ölümsüzdü, gökyüzüne çıkmıştı, bir gün yeniden dönecek, yeryüzüne hak ve adaleti getirecekti

(*) Faik Bulut, Ebu Müslim Horasani- Bir İhtilâlcinin Hikâyesi, Berfin Yayınları. Alıntılar bu kitaptandır.

Halit Payza
Gercekedebiyat.com

ÖNCEKİ YAZI

Benzer İçerikler