cumhuriyetin-yuzuncu-yili-1792024193948.jpg


İBB Yayınları Cumhuriyet’in 100. Yılı’na odaklanarak edebiyatımızın 100 yıllık sergüzeştini rezüme eden muhteşem bir kitap hazırlamış. Girişim hem çok anlamlı hem de son derecede iddialı. Bu iddialı serüven 912 sayfalık büyük boy, azman bir kitabın ortaya çıkmasına neden olmuş ki kitabın baskı kalitesi, kağıdı, cildi ve editoryal hazırlığı da sağlam bir alkışı hak ediyor. Çok yazarlı kitabı hazırlayan Ahmet Bozkurt aynı zamanda İBŞB Yayınları’nın yayın yönetmeni. Bunun verdiği kurumsal bir sorumluluk da söz konusu olduğu için ideolojinin belirleyici olduğu bu “mübalağa güldeste”yi hazırlarken ziyadesiyle dikkatli olmak gerekmiş. Kitap boyunca bu sorumluluk duygusunun getirdiği itidal, gerginlik ve hassasiyet ve hatta “ortayolcu” maslahat dikkat çekiyor. Türkiye’nin kaderinde daima büyük etkisi olan bir kurumun yayınevinde bu türden bir özen ve hassasiyet içinde olmak eleştirilecek bir şey değil. Bilakis gerekli olan. Buna mukabil işbu “itidal” edebiyat için büyük ehemmiyet taşıyan marjinal alanların dışlanmasına yol açmış ki bu da anlaşılabilir bir durum. Sadece bu keyfiyetin farkında olarak belli bir iskonto ile okumak gerekiyor eseri.

Öncelikle belirtmen gerekir ki Türk edebiyatının akış yolculuğunu ve 100 yıllık tarihini derli toplu ve özet bir şekilde; birlikte, bir arada bulundurmak; edebiyatımızın ana kanonuna global bir yaklaşım edinebilmek isteyen her edebiyatçının bu kitabı kitaplığında bulundurmasını öneririm. Kitap yer yer muhteşem analizler ve rezümelerle yükselirken her paragrafında da milyon çeşit tartışmayı davet eden iddialı tezlerle dolu. 

Çok yazarlı kitabın bölüm yazarları seçilirken de azami dikkat ve editorial yönlendirme muhafaza edilmiş. Kitap müellif Ahmet Bozkurt’un son derecede iddialı “Dikotomik İnşa: Edebiyatımızın 100 Yılı İçin Kavşak Noktaları” başlıklı essayı ile açılıyor ve akabinde bölüm yazarları devreye giriyor.

Birinci bölümde “Dönemler, Akımlar, Hareketler” başlığı altında iki yazı yer alıyor. Bunların birincisi Kayahan Özgül’e ait “Cumhuriyet Sonrası Edebiyatında Akımlar ve Takımlar”, ikincisi ise yine Ahmet Bozkurt’a ait “Zamansız Yenilik: Garip’ten II. Yeniye Kopma ve Süreklilik”. Bu bölümde “akımlar ve takımlar” gibi ironik bir adlandırmanın yadırgatıcı, şair kimliğiyle tanıdığımız Ahmet Bozkurt’un bu bölüme kaynak yaparak şairlerin derin başağrısı Garip, İkinci Yeni muhabbetine girmesinin şenlendirici olduğunu belirterek ana gövdeye doğru ilerleyelim. 

İkinci Bölüm “Edebiyatın Seyir haritasında Yazınsal Türler” üstbaşlığını taşıyor. Bu bölümde editör edebiyatın temel formlarını alanın duayen yazarlarına şipariş etmiş.

Şiiri Baki Asiltürk, romanı Ömer Türkeş, öyküyü Necip Tosun, tiyatroyu Hilmi Zafer Şahin, folkloru Emir İlhan, eleştiriyi Alphan Akgül, çocuk ve gençlik edebiyatını Sedat Sever ve mizahı yine Ömer Türkeş yazmış. İşte böylece de kırk küpün altındaki küp çekilmiş.

 

Edebiyat ortamını ve edebiyat insanlarını yakından tanıyanlar bu dünyadaki davranış biçimlerini, duygulanımları, ölçüsüz egoları, kıskançlıkları, tahammülsüzlükleri, polemikleri, husumetleri, kan davalarını, kalem savaşlarını, klikleşmeleri, kanonik ihtirasları, subaşı kavgalarını, çeteleşmeleri, sürtüşmeleri ve daha nice nice üst düşünsel obsesyonları da çok iyi bilirler. Yani kitabı hazırlayan Ahmet Bozkurt bölüm yazarı olarak kimi seçerse seçsin mutlaka memnun olmayacak birileri çıkacaktı ve mutlaka birileri işbu seçkiye ilan-ı harb edecekti. Ne mutlu ki çok büyük emek gerektiren bu kitap o kadar cesametli, o kadar ağır, o kadar kalın ve pahalı ki henüz kimsecikler kitabı edinememiş; neler olup bittiğinin ayırdına varamamış durumda??) Ama sular durulduğunda, deniz çekildiğinde editörün her ne olursa seçimlerinden dolayı sağlam bir şekilde muaheze edileceğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Tavsiyemiz; bu nevi eleştirilere efsunlanması ve aldırmamasıdır. Çünkü kimi seçerse seçsin mutlaka birilerine göre yanlış olacaktır. Ben bunu edebiyatın doğasıyla ilgili kaçınılmaz bir olgu ve zengin tartışmalara kapılar aralaması için bir fırsat olarak görüyorum. Bu seçkiyi beğenmeyen kuşkusuz kendi seçkisini yapabilir. Onu da tartışabiliriz.

Cumhuriyetin 100. Yılında Türk Edebiyatı Hazırlayan Ahmet Bozkurt  

Bu ifadelere dayanarak bölüm yazarlarının edimlerini bütünüyle onayladığım anlamı çıkarılmamalı. Örneğin akademik dünyanın içinden seslenip, tilmizleri ile ortalıkta gezen, kendi kılanın kurmak için romantik öğretmen tavırları sergileyen Baki Asiltürk’ün sevmediği şairleri dışlayacağını, kendi stratejisine uygun olanları öne çıkaracağını bilebilmek için kâhin olmaya gerek yoktur. Benzer şekilde on yıllarca kitap endüstrisinde yalvaçlık etmiş Ömer Türkeş’in şimdi endüstriyel edebiyatı bu seçkide eleştiriyor gözüküp yine sadece kendi sevdiklerini öne çıkarması beklenmeyen bir davranış mıdır ki? Şehir tiyatrolarında dramaturgken Kendisine DT repertuarına kabul edilmiş eserini sunan oyun yazarlarına “Beş seneden önce cevap veremeyiz!” diyen Hilmi Zafer Şahin’in tiyatro edebiyatımızla ülfeti hangi yönde olabilirdi ki?! Yine bir akademisyen olan Alphan Akgül’ün eleştiriyi sadece akademik konteks içinde ele almasını, hiciv, satir gibi geleneksel sanatları, dijital çağ unsurları olan zaytung, ekşi sözlük, e-zine, blogger tarzını yok saymasını yadırgamamız mı gerekiyordu ki?! Sedat Sever’in akademik ortamın dışındaki dünyada çocuk edebiyatınde neler olduğunu bütünüyle bilebilmesini umabilir miydik? İtiraf etmeliyim ki en tuhafı da Ömer Türkeş’in mizah konusundaki yazısıydı. Türk edebiyatının Orhan Kemal, Kemal Tahir, Abdülhak Şinasi Hisar gibi en hüzünlü, en melankolik, en karamsar, en ciddi yazarlarını mizah yazarı olarak tavsif ettiğini gördüğümde nutkumun tutulduğunu itiraf etmeliyim. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın satirik-alegorik romanlarına dayanarak onu mizah yazarı sayması ise bütünüyle şok ediciydi.

Dahası var Oğuz Atay, Necati Cumalı, Vüsat O. Bener, Orhan Duru, Tahsin Yücel, Leyla Erbil, Erhan Bener, Orhan Pamuk, İhsan Oktay Anar bile bu “torba yasa”ya atılıvermiş! Bu noktada pes dedim! Sağlam bir Gırgır, Leman okuru olduğu anlaşılan ünlü eleştirmenin güncel satir, hiciv sanatı ve internetteki yeni tür mizahî edebiyat hakkında herhangi bir bilgisi yok. 

Kitabın takip eden bölümlerindeki yazarlar için de muhtelif eleştirilerde bulunmak mümkün. Kitap o kadar kapsamlı ki bunun ucu bucağı yok. Kapsamlı yorumları sonraya bırakalım ve altını çizerek belirtelim ki tüm bu değerlendirmeleri; bu değerli yazarları incitmek, kırmak için yapmıyorum. Edebiyatın doğasında algı sorunu ve nüansların önemi vardır. Değerli editör ilgili bölümleri ilgili yazarlara sipariş ederken nasıl bir ürünle karşılaşacağını bilebilecek derin bir edebiyat kültürüne haiz. Elbette ki kendi meşrebince en uygun olanları seçmiş. Örneğin Murat Belge’nin, Haydar Ergülen’in, Turgay Anar’ın üslupları da edebiyat anlayışları da herkes için varittir. Nitekim kendilerine emanet edilen bölümlerde önceden bildiğimiz edebî yorumlarından birer kuple sunmuşlar. Turgay Anar’ın bölümü “Mekândan Taşan Edebiyat” adlı kapsamlı kitabının fevkalade gölgesinde kalmış. Dergiler hakkında doyurucu bir panorama çizen Mehmet Can Doğan’ın ise dergiciliği matbua’dan ibaret gördüğüne tanık oluyoruz. Oysa günümüzdeki baş döndürücü teknolojik gelişmeler ışığında dergiciliğin de form değiştirdiğinden; fanzin, e-zine, portal, site, blog vs. gibi yeni formlara yöneldiğinden hiç söz açmadığını görüyoruz. Tüm bunlar anlayışla karşılanabilir. Fakat kanatimce kurumsal bir yayın yapılırken bölüm yazarlarına yazı sipariş etmenin ötesinde yöntemler bulunabilir. Bazı ilkeleri ve umumi kanaati yansıtan kurullar oluşturulabilir. Bunlar eleştirileri yok eder mi? Kuşkusuz hayır! Ama daha sağlıklı betikler elde edilmesinin yolunu açabilir. İBB Yayınları’nın bu denli kapsamlı kurullar oluşturmaya elverişli bir yapısı ve zamanı var mıdır? Kuşkusuz hayır. Üstelik giriştikleri iş koca bir üniversitenin ya da enstitünün yıllarını alabilecek kadar kapsamlı bir iş ve mutlak bir doğrusu asla olmayan bir alan. 

Dolayısıyla, bölüm yazarlarının öznel değerlendirmelerine rağmen, Ahmet Bozkurt’un hazırladığı “Cumhuriyet’in 100. Yılında Türk Edebiyatı” kitabını ülkemizdeki edebiyat ortamına nitelikli tartışmaları taşıyabilecek, son derece değerli bilgiler ve ayrıntılarla dolu bir hazine olarak görmek ve kitaplıklarımıza taşımak en doğrusu olacaktır. 

 

Hikmet Temel Akarsu  Gercekedebiyat.com

ÖNCEKİ YAZI

Benzer İçerikler