Doğru dürüst bir emek ve mesai sarf etmeden, adalet kaygısı taşımadan, etliye sütlüye karışmadan emekliliğe kadar kürsüde kalmayı başarabilen üretimsiz ve asalak bir kesim de vardır yargıda. Mesleğe aykırı kişilikleri ve sayı olarak bir araştırmaya konu olacak kadar da çokturlar.
Becerileri sadece kürsüde kalmayı başarabilmekle de sınırlı değildir. Mesaiye riayet gibi bir kaygıları ve sorumluluk duyguları olmadığından boş vakitleri çoktur. Bunlar zamanlarını “sosyal ilişki” olarak adlandırdıkları temaslarla değerlendirirler. Tabii ki bu temasların süjeleri HSYK, Yargıtay ve Adalet Bakanlığı'nın güç ve kudret merkezleridir.
Bu “sosyal ilişkiler” sayesinde en iyi lojman, tatil, dinlenme kampı, yurt dışı gezisi gibi avantajlardan da en çok bu kesim yararlanır.
Daha ziyade temel içgüdüleri ile hareket ederler! Apolitik görünmek de en büyük becerileridir ama gerici güçlerle araları her zaman iyidir. Çünkü onlar için “politik” olmak, sadece Cumhuriyet'ten, adaletten, haktan, hukuktan yana olmaktır. Yaşı, cinsiyeti, inancı, mezhebi, etnik aidiyeti ne olursa olsun bu kitle sosyal, siyasal de gişimlerden hiç etkilenmez. Ve özellikle belirtmeliyim ki bu amorf insan makulesi sık sık “hâkimliği de çok sevdiklerini” ihsas etme gereği duyarlar! Bu öyküdeki kahramanımız da onlardan birisi:
Küçük bir Anadolu vilayetinde ağır ceza üyesi olan kahramanımızın muhakeme işlemi ile olan bütün ilişkisi, başkanın her dediğine “evet” demekten ibarettir ve görevi de kürsüde yasal sayıyı tamamlamaktır.
Bu yüzden dava dosyası okumak, suça vâkıf olmak, araştırıp maddi gerçeğe ulaşmak, hak, ada. let vb. gibi bir kaygısı yoktur.
Yargılamalar, başkan ve diğer üyenin inisiyatifiyle yürümektedir. Genellikle başkanların da bu tür adamları çalıştırmak gibi bir çabası olmaz.
Çünkü tecri. be ile sabittir ki çok zorlarsanız üstlendikleri işi berbat etmek gibi üstün bir yetenekleri de vardır.
Bunlarla baş etmenin tek yolu, taşıdıkları resmi sıfatı alıp kürsüden indirmektir. Lakin yukarıda da belirttiğim gibi, bu tembel; ama bir o kadar fırsatçı oportünist taifesinin arkasında bir koruyucu ordusu vardır.
Her neyse, gelelim öykümüze:
Sanığın tutuklu olduğu bir ağır ceza duruşması bitirilip heyet, karar için müzakereye çekilmiştir. Son celse gelen bir adli tıp raporu karşısında sanığın beraat etmesi gerektiği, hukukla ilgisi olmayan bir insanın bile tahmin edebileceği bir şeydir. Başkan ve diğer üye zaten buna mimikleri ile karar vermiş ve anlaşmışlardır. Lakin kahramanımızın rapordan ve dosyadan, kısacası dünyadan haberi yoktur. Başkan, adamdaki umar1sızlığı görünce usulü de es geçerek ve sözde ciddi bir tavır takr narak sorar:
- Sanığın tutukluluk hâli konusunda ne düşünüyorsunuz D. Bey?
Bizimki sallar:
- Devam başkan, devam!
- Peki, ben ve Ahmet Bey, sanığın beraat etmesi gerektiğini düşünüyoruz, sizin kanaatiniz nedir?
- Beraat başkan, beraat!
Bu insanların, yastığa başlarını koyduklarında nasıl uyuyabildiklerini hâlâ anlamış değilim!
Zekeriya Sevimli
Gerçekedebiyat.com
YORUMLAR
Ahmet akğul
22.03.2023 15:22
Kitap müthiş,çehov benzetmesi yerınde,herkes tsrafından okunmalı.terikler.
Ersan KUMAŞ
22.03.2023 16:05
Sevgili dostum Zekeriya Savcımın bana imzalayarak kargo ile gönderme nezaketinde bulunduğu, büyük bir emekle kaleme aldığı " Adaletin bumu Dünya " isimli kitabını, çok büyük bir keyifle okudum. Kitap sever tüm dostlarımada tavsiye ettim.
Kendisini kutlar, yeni eserlerini merakla bekliyorum.