Işınsu, yanılmış olamaz elbette. Yarattığı karakterler Türk edebiyatında başka romanlar için birer tohum oldu. Işınsu, 1966 yılında başladığı yazın hayatını başarılı örnekleri geride bırakarak elli yılı aşkın sürdürmüştür. Işınsu’nun yaşamı boyunca en korktuğu şey bir gün roman yazmayı bırakmaktır. Hayatı yazmaktan ibarettir. Ancak korktuğu başına gelir. Arif Nihat Asya’nın şiirindeki gemi gibi...

Kıyıda ölmekti korkusu;
Uğradı korktuğuna!

Yakın dönem Türk romanını, Işınsu’nun adını anmadan değerlendirmek mümkün mü? Değil... Bunda onun verimli ve insancıl kaleminin payı büyük. Yazma faaliyetini yazarın yaşamından bağımsız düşünemeyiz elbette. Işınsu’nun çocukluğu, evde dolaşırken devamlı şiirler okuyan bir annenin kıyısında geçer. O annenin Halide Nusret olması Işınsu’nun hayatının istikametini de belirler bir nevi. Daha ilkokul yıllarında roman yazmaya başlar. On yedi yaşında İki Nokta isimli şiir kitabı çıkarır. Annesinin önemli şair ve yazarımız Halide Nusret Zorlutuna; teyzesinin tiyatro oyunları, hikâye ve roman yazarı İsmet Kür olması, Işınsu’nun yazın hayatını olumlu yönde etkiler. Daha genç kızken dergilere gönderdiği şiirlerde ‘Emine Işınsu’ imzasını kullanır. Zorlutuna’yı değil. Çünkü hiçbir zaman annesinin gölgesinde bir ömür sürmek istemez. Işınsu, amacına da ulaşır aslında, kendi yolunu çizer. Roman türünde ilk eseri, Küçük Dünya’nın ödül almasıyla yoğun şekilde romana yönelir.

Işınsu, 1970’li yıllardan itibaren hem içine doğduğu çağı selamlamış hem de insana ilişkin her şeyin izini sürmüştür. Eserlerinde alkış almayı değil, edebiyatı yüceltmeyi ilke edindiğini hissederiz. Onun toplumsal gerçeklerle derdi vardır. Art arda yazdığı, Azap Toprakları, Tutsak, Çiçekler Büyür romanlarıyla Türkiye dışındaki Türklerin trajedisini dile getirmiştir. 70 ve 80 kuşağı için büyük önem taşıyan iki romanından ayrıca söz etmezsek olmaz tabii: Sancı ve Canbaz... Sancı’da o yılların sosyal gerçeğini basit bir gençlik hareketi olarak anlatmak yerine, ideolojik kavganın nedenlerini açıklamaya çalışır. Canbaz’ daysa İlhan Kasapoğlu karakteri üzerinden Türk solunun ve kapitalizmin eleştirisi bağlamında 1970 sonlarında Türkiye’nin panoramasını çizer.

Denemeler ve tiyatro oyunları da yazan Işınsu, 1971 yılında aylık fikir ve sanat dergisi Töre’yi çıkarmıştır. Derginin kurucusu Halide Nusret Zorlutuna, yöneticisi Işınsu’dur. Dergide Arif Nihat Asya, Yavuz Bülent Bakiler, Sadi Somuncuoğlu gibi kişilerin şiirleri ve yazıları yayımlanır.

Romanlarında kadın tutsaklığı, Türklerin tutsaklığı, Türkiye’nin sancıları ön plana çıkar. Aynı anda bu kadar çok noktaya dokunabilmeyi başaran yazar, son dönem eserlerinde tasavvufa yönelmiş ve Yunus Emre, Hacı Bayram Veli ve Hacı Bektaş Veli’nin hayatlarını ele almıştır. İlk romanından beri tasavvufi roman yazmayı isteyen Işınsu, bunu yapabilmek için Yunus’u hissetmek gerektiğini düşünür. Öyle de olur. Bu eserler yıllar boyunca pişer, hazırlanır.

Ahmet Bican Ercilasun Töre dergisinde Emine Işınsu için “Bugünden yarına kalacak birkaç isimden biri de şüphesiz Emine Işınsu’dur. Roman tekniği, belki başka bir ifadeyle kompozisyon, Işınsu’da mükemmeldir. Olaylar kusursuz bir şekilde sıralanır ve sonuca ulaştırılır. Işınsu bir gerilim romancısıdır ve okuyucunun merak duygusunu elinde tutar"[1] der.

Işınsu denilince aklıma Çiçekler Büyür gelir. Arif karakterinin ölümü benim için tanıdığım, bildiğim birinin ölümünden farksız olmuştur. Arif’in bu denli canlı bir kişi olması Işınsu’nun karakterlerinin belli değerlere karşılık geldiğini gösterir. Bu yüzden de Işınsu’nun romanlarında devri gözlemlemek, askeri müdahaleler sonrası Türkiye’yi görmek mümkündür. Işınsu’nun Azap Toprakları ve Çiçekler Büyür adlı eserleri, o dönem direkt olarak dış Türkleri konu edinen sayılı romandandır. Bütün bu özellikler Işınsu’yu Türk romanının önemli yazarlarından biri yapar.

2008 yılında alzheimer teşhisi konulan Işınsu, Bir Aile romanını hastalığı sırasında yazmıştır. Son olarak Ahi Evran’ın hayatını yazmak için çalışmış ancak yazdıklarını bir türlü beğenmemiştir eşine “Güzel kelimeleri bulamıyorum” [2]demiştir. Yıllarca okuruna karşı kendini sorumlu hisseden, yarattığı karakterlerle o yıllarda onlarca çocuğun adının İlay olmasını sağlayan Işınsu, son yıllarını bu üç kelimeyle bizlere özetler.

5 Mayıs 2021 sabahı, İskender Öksüz’ün “Az önce eşim Emine Işınsu’yu kaybettim" mesajıyla uyandık. Bu mesajın ardından, Işınsu ile ilgili Türk edebiyatında ideolojik, fikri ve edebi katkılarına bizzat tanık olanlardan birçok anı okudum. Bazıları için İlay bir ideal iken bazıları için sıradan bir roman karakteriydi. Yine de onu unutmak mümkün mü?

Zaman geçer, her şey değişir... Evlerin yerine apartmanlar dikilir, İlay’lar büyür... Ama Işınsu’nun ‘güzel kelimeleri’ hep aynı kalır. Işınsu artık yok. Türk edebiyatına Sancı, Tutsak, Bukağı ve nice eşsiz eser bırakan Işınsu’ya içtenlikle teşekkürü borç bilirim.

Işıklarda uyu, çiçeklerin her yıl yeniden büyür!
 

[1]  Ercilasun, Ahmet Bican, "Türk Romanı ve Işınsu", Töre (Emine Işınsu Özel Sayısı). Aralık 1982
[2]  Olgun, Ayşe, "Emine Işınsu Üzerine Yapılmış Ayrıntılı Bir Konuşma", Yeni Şafak Kitap Eki, 9 Mayıs 2018.

Yasemin Köksal
Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)